Ana Sayfa Yazılar CUMHURİYET’İN DEVRİMCİ VE MİLLİYETÇİ TEMELİ

CUMHURİYET’İN DEVRİMCİ VE MİLLİYETÇİ TEMELİ

18

Elif Beyza Tekin

Öncü Gençlik Ankara İl Başkanı

20. yüzyıl imparatorlukların çöktüğü yüzyıldı. Aynı zamanda milli devletlerin kuruluşunun da temeli atıldı. Bunlardan birisi de bağımsızlık savaşı vererek kurduğumuz Türkiye Cumhuriyeti oldu. Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milleti, devrimle inşa edildi. Türk milletinin kökleri bu nedenle “devrime dayanmaktadır” diyoruz. Bunu inkâr etmek, tarihsel gerçekleri inkâr etmek demektir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki değerlerden, Cumhuriyet’in kendisinden rahatsız olmak ve saldırmak sizi nereye götürür? Tarihsel gerçeklere nasıl karşı çıkabilirsiniz? Siz karşı çıksanız bile gerçekleşmesinin önüne geçebilir misiniz? Büyük İskender Anadolu’yu aşıp Babil’e varmamış mı olur? Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u ele geçirmemiş mi olur? Türk milleti emperyalizmle savaşıp Cumhuriyet’i kurmamış mı olur? Bu tarihsel olguların hangi birine karşı çıkacaksınız, tarih sizi nasıl haklı çıkaracak? İşte, sosyal medyanın da son günlerde gördüğü tartışma bu. Cumhuriyet’e düşman olarak tarihsel gerçekleri değiştirebileceklerini düşünen insanlar türetilmiş durumda.

KURULUŞUN İDEOLOJİK TEMELİ

Bilmeyenler için 1789’a dönüyoruz. Tam da bu zamanlar, Temmuz ayının sıcak günleri. Aynı zamanda Fransız Devrimi’nin de ateşini taşıyor. 14 Temmuz’da Bastille Hapishanesi basılıyor, Jakobenler iktidara geliyor. Fransız Devrimi’ni niçin hatırladık? Çünkü Fransız Devrimi, krallıkların yıkılmasının miladıdır. Orta Çağ’ın gerici özelliklerinin ortadan kaldırılmasının miladıdır. Cumhuriyetimizin de özünü barındıran milli egemenlik anlayışının oluşma noktasıdır.

Millet dediğimiz oluşum ise aynı toprakları paylaşan, aynı kültür birliğinin içinde bulunan, aynı sermayeden faydalanan insan topluluğudur. Fransız Devrimi’nin getirdiği laiklik anlayışı, insanları aynı dinin parçası olarak sınıflandırmak yerine ümmeti millet olarak görmemizi sağlamıştır. Krallıklar da yoktur artık. Dolayısıyla kulluk edilecek krallar da yok olmuştur. Yani yalnızca kralın kesesini doldurmak için çalışmazsınız. Vatan olarak gördüğünüz topraklara sahip çıkarsınız, çünkü orada sizin de payınız vardır. Bu topraklar Kurtuluş Savaşı’nda Türk milletinin kanı ile sulandığı için “toprak”, “vatan” olmuştur.

Bundan önce topraklar yalnızca padişahın serveti, siz ise ancak padişahın kulu olabilirdiniz.

Fransız Devrimi’nin getirdiği özgürlükçü, devrimci, milliyetçi anlayışlar; Genç Osmanlılar ile İttihat ve Terakki önderlerinde de vücut bulmuştur. Öyle ki Fransız Devrimi’nin sloganı olan “Liberté, Egalité, Fraternité” yani “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” sloganını benimsemişler ve “hürriyet, adalet, müsavat, uhuvvet” biçimine getirmişlerdir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanışı, Sevr’le simgelenen tasfiye süreci ve Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Anadolu’da yaşanan Milli Kurtuluş Savaşı, yalnızca yeni bir devletin değil, yeni bir toplumun ve yeni bir insanın yaratılması zorunluluğunu doğurmuştur. Bu insan, devletine kul köle olan değil, vatandaşlık bağıyla ülkesine bağlı olan Türk milletini oluşturmuştur.

Osmanlı Devleti, yedi düvel emperyalistlerin hedefinde olan bir devletti. Tüm Avrupa’nın gözü, Osmanlı’nın varlıklarındaydı. Hasta ettikleri adamı bir de ölüm döşeğine yatırdılar. Yani Osmanlı’nın çöktüğünü görmemek, Titanik’in battığını görmemek gibiydi. İttihatçıların milliyetçiliği, Osmanlıcılığın iflas ettiği noktada doğmuş, özellikle Balkan Savaşları sonrasında Türk kimliğini merkeze alarak bir milli bütünlük inşa etmeyi amaçlamıştır. Aynı zamanda devrimci yöntemleri kullanarak yani meşrutiyeti ilan ederek iktidar olmuşlardır.

Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle başlayan dönem ise Osmanlı Devleti’nin kurtuluşunun mümkün olmadığını kanıtlar vaziyetteydi. O zamana kadar Osmanlıcılık, İslamcılık gibi çeşitli düşünceler etrafında birleşen Osmanlı aydınları, Osmanlı’nın zaaf içerisindeki bu durumuna karşı yer yer gözlerini kapayarak yer yer reformist fikirlerle yaklaştılar. Osmanlı Devleti “hasta adamdı”, reçeteler faydasızdı ve ameliyat zorunluydu. Mustafa Kemal önderliğinde birleşenler ise bu devrimci iradenin safında yer aldılar. Karşılarında saf tutanlarsa emperyalistlerle iş birliği içinde olmayı tercih ettiler. Bu kurucu irade, padişahın kullarından bir millet yarattı.

Burada ayrıca vurgulanmalıdır ki 1920’de TBMM’nin açılması; sadece kurtuluşun değil, kuruluşun da miladıdır. Savaş devam ederken kurulan bu meclis, egemenliği padişahtan alıp halka devretmiş, bağımsızlık mücadelesini kurucu iradeyle birleştirmiştir. Bu, tarihte benzeri az görülen bir halk devrimidir.

OSMANLICILIĞIN VE ÜMMETÇİLİĞİN İFLASI

20. yüzyıl imparatorlukların yıkıldığı bir dönemdir. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu da bu küresel tarihi dönüşümün bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Cumhuriyet, sadece bir yönetim değişikliği değil, aynı zamanda toplumun siyasal, kültürel ve toplumsal temellerinin yeniden inşasıdır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda en belirgin ideolojik zemin, ulus temelli bir milliyetçilik anlayışıdır. Bu anlayış, Osmanlı’nın çok uluslu yapısının çöktüğü bir ortamda, özellikle Balkan Savaşları (1912–1913) ardından Türk kimliği etrafında yeni bir siyasal birlik oluşturmaya yönelmiştir. Osmanlıcılık ve Ümmetçilik ideolojilerinin iflası, yerini Türk milliyetçiliğine bırakmıştır.

Milliyetçilik, Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde “ne etnik ne de dini” bir biçimde değil; yurttaşlık temelli, siyasal bir millet tanımıyla şekillenmiştir. Atatürk’ün, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” sözü bu anlayışın özetidir. Bu yaklaşım, bireylerin etnik ya da dini kimliğinden ziyade devletle olan vatandaşlık bağını esas alır.

Cumhuriyet’in kurucu kadroları, sosyal yapının hanedan, tarikat, zümre temelli ayrıcalıklarını reddetmiş, bunun yerine “halkçılık” ilkesiyle eşit yurttaşlık anlayışını savunmuştur. 1921 ve 1924 Anayasalarında yer alan “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” ilkesi de bu anlayışın temel taşıdır. Cumhuriyet’in halkçılığı, toplumsal bütünlüğü önceleyen bir anlayışla uygulanmıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle: “Bizim hükümetimiz, ulusal egemenliği, ulusal iradeyi gerçekleştiren Halk Hükümeti’dir. Halkçılık sosyal düzenini çalışma esasına dayatmak isteyen sosyal bir meslektir.”[1] Bu ilke doğrultusunda, bireylerin yasalar önünde eşit olduğu bir hukuk düzeni kurulmuş, tebaa yerine vatandaş anlayışı yerleşmiştir.

Kurtuluş Savaşı’nın bizzat kendisi, emperyalist işgale karşı verilmiş anti-emperyalist bir halk savaşıdır. Misak-ı Millî sınırları içinde, manda ve himaye teklifleri reddedilerek tam bağımsızlık hedeflenmiştir. Atatürk’ün şu sözü bu yaklaşımı özetler:

“Siyasî, malî, ekonomik, adlî, askerî, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bunların herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, millet ve memleketin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından yoksunluğunu ifade eder.” [2]

Cumhuriyet döneminde dış borçlara karşı temkinli bir tutum izlenmiş, iktisadi bağımsızlık için devletçilik politikaları uygulanmıştır. Bu yaklaşım, sömürgecilik karşıtı tüm mazlum milletlere örnek teşkil etmiştir. Bağımsızlığımızı inşa ederken emperyalist devletlerin ekonomik zor gücünden de kaçınmaya özel önem verilmiştir.

DEVRİMCİLERE KARŞI DARBECİLER

Geçtiğimiz günlerde eski AK Parti Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı, sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımda Cumhuriyet Devrimi’ni “aşağılamak” isteyerek “kanlı darbe” ifadesini kullandı. Devrimlere karşı bu kini, öfkeyi barındıran ilk kişi Çamlı değil. Tarihin pek çok noktasında devrimci şiddeti “darbe”, “terör” gibi tanımlarla karalamak isteyenler oldu. Ancak bu söylemler, devrimlerden hiçbir şey eksiltmedi. İngiliz Devrimi’nin önderi Cromwell’i mezarından çıkarıp asanlar, 100 önce zaferlerle taçlandırdığımız Türk Devrimi’ne düşmanlık besleyenler… Fakat tarih, Cromwell’i asan kralcıları değil, devrimcileri haklı çıkardı. Krallıklar yıkıldı, Orta çağın gericiliği terk edildi, milli devletler kuruldu.

Çamur at izi kalsıncılar, Cumhuriyet’e dil uzatarak tarihi değiştirebileceklerini zannediyorlar. Oysaki Türkiye Cumhuriyeti, Türk milletinin zaferlerle dolu tarihinde yerini almaya devam edecektir. Türk milletini temsil etmekle görevli, Atatürk’ün ilke ve devrimlere sahip çıkmaya yemin etmiş vekillerin görevlerini hatırlaması gerekir. Cumhuriyetle savaşarak milletin vekili olamazsınız, aksine “savaştığınızı” zannettiğiniz siyonizmin ve onun efendisi emperyalizmin yoldaşı olabilirsiniz. Ya Türk Devriminin yanında olacaksınız ya da Türk Devrimi’ne çamur atanlardan olacaksınız. Tarihin saflaşması işte bu kadar açıktır. Ahmet Hamdi Çamlı ile aynı görüşü paylaşanların emperyalizm ağzıyla konuştukları çok açık. Bu düşüncelerle ABD ve İsrail ile kol kola yürürsünüz.

Gün, milli devletlerin değerlerini ilerletme günü. Türk Devrimi’ne sarılma günü. Talat Paşa’ya, Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret edenlere karşı Türk devrimcilerine sarılma günü.

Akşin, S. (1980). 100 Soruda İttihat ve Terakki. İstanbul: Gerçek Yayınları.

Hobsbawm, E. (2009). Fransız Devrimine Bakış. İstanbul: Agora Kitaplığı.

AtatürkAnsiklopedisi. Halkçılık İlkesi. https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/detay/613/Halkçılık-İlkesi (Erişim Tarihi: 12 Temmuz 2025)

Atatürk Araştırma Merkezi. Bağımsızlıkhttps://atam.gov.tr/bagimsizlik/ (Erişim Tarihi: 12 Temmuz 2025)