Cüneyt Çelik, Öncü Gençlik GYK Üyesi ve Denizli İl Başkanı
22-24 Kasım 1996 günleri Ankara’da toplanan İşçi Partisi 4. Kongresi, “Devrim Kanunları Uygulansın” kampanyasını başlatma kararı aldı ve ülkenin içinde bulunduğu durumu tespit ederek yurt çapında, iç ve dış tehditlere karşı devrim kanunlarının tekrar hayata geçirilmesi noktasında çalışma başlattı.
28 Şubat 1997 günü Milli Güvenlik Kurulu toplantısında 18 maddelik karar alındı. Hedef batı destekli irticaydı. Kararlarda 8 yıllık zorunlu eğitim, tarikatların tasfiye edilmesi, TSK içerisindeki irticai unsurlarla mücadele edilmesi vb. maddeler bulunmaktaydı. Sonuç olarak Cumhuriyet Devrimi Kanunları uygulanması için hayati tespitler yapılıyordu.
Türk Ordusunun “Hizadan Çıkması”
Amerika, 1990 yılında Irak’ı işgal etti. Eş zamanlı olarak -ABD planlarında yer almayan- Necip Torumtay’ın istifası ve Eşref Bitlis suikastı gerçekleşti. Türk Ordusu Çelik Harekatı ile ABD denetimindeki Kuzey Irak topraklarına girip, PKK mevzilerini yerle bir etti. ABD tarafından “Türk Ordusu hizadan çıktı.” denilecekti.
Bölgesel işbirliği ile ikinci bir harekât daha düzenlendi. Harekât sonucu, ABD 3000 CIA peşmergesini Guam adasına kaçırdı. ABD için bu yenilgi Vietnam’dan sonra en büyük yenilgisi olarak anılacaktı.
28 Şubat sürecinde ABD ile verilen bu hesaplaşma, kurmay heyetin, özellikle de Org. İsmail Hakkı Karadayı ve Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun üstünü çizecekti. Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu “bin yıl sürecek” kararlılığını ilan edecekti. “Hizadan çıkan” Türk Ordusuna cevap, ABD tarafından “Millennium Challenge (Bin yılın meydan okuması)” başlığıyla düzenlediği tatbikatla verilecekti. Ergenekon ve Balyoz süreçlerinin taşları döşenmeye başlanmıştı.
Fukuyama, Sovyetler’in yıkılması ile oluşacak tek kutuplu dünyada “Tarihin, ideolojilerin sonu geldi, artık, liberalizm her yerde ve her şeye egemen” anlayışını ortaya koyuyordu. Samuel P.Huttingon ise Fukuyama’nın kaldığı yerden devam edip “Uygarlıklar Çalışması” adlı kitabı ile “Türkiye Ilımlı İslam ile islam aleminin lideri olabilir. Fakat bunu yapabilmesi için Rusya’da Lenin’in reddedilmesinden daha şiddetli, Atatürk’ü reddetmesi gerekir.” tezlerini ortaya atıyordu. Bu dönem içerisinde CIA eski başkan yardımcısı Graham Fuller de bu doğrultuda çeşitli yazılar, kitaplar yazacaktı. (Günümüzde Graham Fuller’e FETÖ kumpasları ve 15 Temmuz darbe girişimi soruşturması kapsamında yakalama kararı çıkartıldı.)
Böylelikle “Batı Destekli İrtica” tehdidinin batı kaynağı oluşmaya başlamıştı.
FETÖ İle Hesaplaşma
“Batı destekli irtica” ile mücadele programı ile tehdidin batıdan geldiği, FETÖ’ye yönelik raporlar ve alınması gereken önlemler oluşturulmuştu.
17 Ocak 1997 tarihinde Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı tarafından dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e bir brifing verildi. Brifing FETÖ’yü irticai bir unsur olarak tanımlamaktaydı. Siyasal islam (Huttington’un ufkundaki ılımlı islam ile yönetilen Türkiye) zihniyetiyle yetiştirildikleri ve yurtiçi ve yurtdışında açmış oldukları okullar ile kamuya adam yerleştirmeleri tespitleri yapılmıştı. 24 Temmuz tarihindeki brifingde bu sefer “İslami Sermaye” başlığı ile oluşturmak istedikleri sermaye ayağına ilişkin alınması gereken tedbirlerden bahsedildi. Diyanet İşleri Başkanı’nın Papa ile görüşme talebi 3 yıl beklerken, Fethullah Gülen’in Papa ile hemen görüşebilmesi raporlara konu olmuştu. Özetle FETÖ’nün kurduğu okullar ve sermaye ayağı vasıtası ile Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkıma uğratacağı tespit edilmiş ve alınması gereken önlemler belirtilmişti.
“Mafya-Gladyo-Tarikat” Kıskacını Bozma
ABD’nin Kuzey Irak planlarını ve ılımlı islam projelerini hedef alan 28 Şubat, mafya-gladyo-tarikat sistemiyle tarif ettiğimiz yapıyı da hedef alacaktı.
3 Kasım 1996’da Susurluk’ta bir trafik kazası meydana geldi. Kaza sonucu karanlık ilişkiler ağı ortaya döküldü ve yurt çapında “Sürekli Aydınlık için, bir dakika karanlık” eylemleri başladı.
1990’dan sonra gladyonun operasyon ayağı emniyet içerisine sızdırıldı. Merkez, Çiller zamanındaki FETÖ idi. Bu yapı yeraltı dünyasıyla uyuşturucu trafiğini yöneten, Azerbaycan’da darbe girişimine, faili meçhul suikastlere varan bir yapı haline geldi. Aydınlık Dergisi, 1 Haziran 1996 günü kapağında “Çiller’in 700 kişilik Gizli Örgütü” başlığı ile çıkarak, Çiller Özel Örgütü’nün maskesini düşürdü. MİT’in “Çiller Özel Örgütü”ne ilişkin raporunun yayınlanmasıyla Susurluk’un karanlık ilişki ağı ortaya döküldü. TBMM’de Susurluk Araştırma Komisyonu’nun konusu oldu. Komisyonun ilk başvuracağı kişi Doğu Perinçek oldu. Açığa çıkan dönemin MİT raporlarında hedef, mafyalaşmış sistem ve FETÖ idi.
28 Şubatın Davası
Mafya- Gladyo-Tarikat Sistemi ile ABD’nin Kuzey Irak ve Ilımlı İslam projelerini hedef alan 28 Şubat, kuşkusuz “hizadan çıkma”dan öte bir savaş vermişti. O savaş 1 Mart tezkeresinde kendini tekrar gösterecek ve Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk, Kafes, Poyrazköy ve 28 Şubat davaları ile hizaya getirme planlarının bir halkası olacaktı.
Erbakan’ın ölümünü bekleyip açılan 28 Şubat davasının savcıları, Mustafa Bilgili ve Kemal Çetin’den oluşuyordu (Aynı zamanda kozmik oda savcılarıydı.). Savcılar FETÖ üyeliği gerekçesiyle mesleklerinden atıldı ve yakalama kararı çıkarılan Mustafa Bilgili sahte bir kimlikle yakalandı. Davanın başlamasına temel olan CD ve belgeler ise 1997’de ordudan atılan FETÖ’cü Tamer Tatar’dan gelmişti. Son görülen duruşmada savcı 60 kişiye müebbet talep etti.
28 Şubat Davası özü itibariyle kumpas davalarının son halkasıydı. 28 Şubat döneminde devletin hazırlamış olduğu raporlarda ve alınması gereken önlemlerde, batı destekli irtica olarak FETÖ ele alınmıştı. FETÖ’nün açtığı okullar, sermaye ayağı ve dönemin mafya-gladyo-tarikat sistemi hedef alınmış ve süreç sonunda Fethullah Gülen Amerika’ya kaçmıştı. 28 Şubat döneminde alınan kararlara “bin yıl sürecek” kararlılığıyla devam edilseydi, yaşadığımız 15 Temmuz ihanet kalkışması süreci olur muydu?
Son verilen mütalaa, FETÖ’nün ve ABD’nin kumpasını aklamaya hizmet eden bir mütalaa olmuştur. En çok FETÖ ve ABD sevinmiştir. ABD’nin “ortadan kaldırın” dediği komutanlara bugün müebbet ile yargılanıyorsa bir durup düşünmekte fayda vardır. 28 Şubat’a ceza vermek ABD’nin ve FETÖ’nün aklına gelebilecek iştir. Günümüz açısından da FETÖ ile mücadelenin sırrı 28 Şubat’ın ruhunda yatmaktadır. “28 Şubat neyi öngörüyordu?” sorusunun cevabı:
Cumhuriyet Devrimi Kanunları uygulama
Bölge işbirliği ile milli çıkarlara dayanan dış politika uygulama
Mafyalaşan sistemi tasfiye etme
ABD’nin dayatmalarını reddetme
FETÖ ile mücadelenin tunç yasalarını 28 Şubat döneminde görülür vaziyettedir. O nedenledir ki; 28 Şubat bir panzehirdir ve ülkemizden FETÖ, PKK zehrini atmanın formülünü verir.
oncugenclik.org.tr, 25.12.2017