Ana Sayfa Yazılar Din mi elden gidiyor yoksa laiklik mi?

Din mi elden gidiyor yoksa laiklik mi?

170

Şeriat tartışmalarını Türkiye’nin ana gündem maddelerinden biri haline getirmeye çalışıyorlar. Bir tarafta “şeriat geliyor laiklik elden gidiyor” diyenler, diğer tarafta ise “din elden gidiyor” diyenler var. Gerçek şu ki iki tarafın da Türkiye’nin bağımsızlığı, vatan bütünlüğü ve üretim ekonomisi gibi gündemlerinin olmadığı çok açık.

ŞERİAT MI GELİYOR?

Çıkalım çarşı pazar gezelim. Fabrikada çalışan işçilerimize, tarladaki köylüye, okuldaki öğrenciye ve esnafımıza soralım Türkiye’de şeriat-laiklik tartışması var mı? Türkiye laiklik ve şeriat tartışmalarını arkada bıraktı. 100 yıl önce bu sorunlar çözüldü. 200 yıldır padişah, şeyh, toprak ağası gibi Orta Çağ kurumları ile hesaplaşıyoruz, bu alanda çok önemli ve geri dönülemez kazanımlar elde ettik. Türk milleti egemenliğini, toprak ağalarından, şeyhlerden, padişahlardan devrim yaparak aldı. Egemenliğini ve yetkisini başka kişi ve kurumlara devredecek bir Türk milleti yok. Muhafazakâr ve dindar vatandaşlarımız dâhil milletimizin şeriat talebi yok. Belli Orta Çağ kurumlarının hala varlığını sürdürmesi ise başka bir sorun ve Kemalist Devrim’in bu alanda hedefine tam anlamıyla ulaşamadığını gösterir. Türk milletinin ezici çoğunluğu milliyetçidir, vatanseverdir, demokrasi ve özgürlüğün değerini bilir, Atatürk’ü vatanımızın kurtarıcısı ve cumhuriyetimizin kurucusu olarak sever, sayar ve değer verir. Atatürk bugün Türkiye’nin en birleştirici değeridir.

ŞERİAT BAŞKA İSLAM BAŞKA

Şeriat hukuk ve yönetim sistemidir. İslam dini ile eş değer anlama gelmez. Türk milletinin büyük oranda Müslüman olmasına rağmen şeriat istememesi çelişkili bir durum değil aksine hayata uygundur. İnsanımız şeri yönetim yerine dünyevi bir laik yönetimi tercih ediyor. Aynı zamanda inancının gerekliliklerini yerine getiriyor. Bayram namazlarını, dini günlerimizi, Ramazan ayını düşünelim. Milletimiz bu zamanlarda dini vecibelerini yerine getiriyor, herkes bayramlarda, iftarlarda bir araya geliyor. Laik yönetim sistemi milletimizin bu değerleri paylaşmasına engel değil. Çünkü Allah’ın birliğine ve Hz. Muhammed’in peygamberliğine inanan ve dini gerekliliklerini yerine getiren milletimiz, 1400 yıl önceki kurallara göre ülke yönetilmesinin pek mümkün olmayacağını ve bu yönetimin hayata uymayacağını biliyor. İşte küfürbaz laikçilerimizin ve dinci marjinal grupların anlamadığı gerçek budur. Bir deneme yapalım ve soralım. Hangimizin annesi, babası, komşusu, dedesi oy hakkından vazgeçebilir? Nenelerimiz 3. veya 4. eş olmayı kabul eder mi? 1400 yıl öncesi dönemin ticaret hukukunu bugünkü gelişmiş, küresel ticarete uygulamak mümkün mü? Üretimin her alanında olan kadınları üretimin ve toplumun dışına çıkartabilir misiniz? Beş vakit namazını kılan ve orucunu tutan kadınları çalıştığı fabrikadan, çapasını yaptığı tarladan, süt sağdığı ahırdan çıkartabilir misiniz? Yüz binlerce kadın sporcuya sporu bıraktırabilir misiniz? Kız çocuklarının Eda, Hande, Zehra olma hayallerini engelleyebilir misiniz?

LAİKLİĞİ LAİKÇİLERDEN KURTARMAK

Laiklik milli birliğimizin harcıdır. Türk milleti devrimle Orta Çağ’dan koptu ve millet oldu. Orta Çağ insanları inanç, aşiret, mezhep, etnisite gibi kimliklerle örgütlüyor ve feodal parçalanmaya yol açıyor. Türk milleti bu Orta Çağ kurumlarını ve bölünmelerini aşarak milletleşmiştir. Ağanın marabası, şeyhin müridi olan insanlar devrimle Türk milletinin özgür yurttaşları olmuştur. Bu açıdan laiklik Türk milletinin birliğinin, özgürlüğünün, demokratik haklarının temelidir. Tam anlamıyla iktidarın, ruhban sınıfından alınıp millete verilmesidir. Ancak Batıcı Atatürkçüler ve laikçiler bu tarif ettiğimiz devrimci laikliğe büyük zararlar verdi. Şeriata küfretmeyi, İslam düşmanlığını, rujun kırmızısını, içilen içkiyi, giyilen eteği laiklik mücadelesi olarak ele aldılar. Müritliğe karşı çıktılar ancak yakalarını falcılara, modern tarikatlara ve yaşam koçlarına kaptırdılar. Cumhuriyet’i savundular ancak Seyit Rıza’dan, Dersimcilerden, Yeni Asyacılardan, İmamoğlu’na oy çağrısı yapan Süleymancılardan rahatsız olmadılar. Hatta daha da ileri gittiler ve kapatılan FETÖ dershanelerinin ve basın yayın organlarının önlerinde nöbet tuttular. Onların bu tutumu emekçi ve alt sınıf muhafazakarların laiklikten uzaklaşmasına yol açtı.

TÜRKİYE’NİN GERÇEK GÜNDEMİ

Türk milleti laik yönetim-şeriat yönetimi tartışması yapmıyor ancak ekonominin durumunu ve ABD’nin Türkiye’ye saldırılarını tartışıyor. Mehmetçiklerimizi şehit vermeye devam ediyoruz. Daha geçen ay 21 askerimiz şehit oldu. Cinayetler işleniyor, AYM, PKK/DEM Parti’yi korumaya devam ediyor. PKK oy karşılığında hem CHP ile hem de AKP ile pazarlıklar yapabiliyor. ABD, PKK’yı Suriye’nin kuzeyinde bağımsızlık ilan etmeye hazırlıyor, PKK’ya binlerce tır silah veriyor, askeri üslerle Türkiye’nin etrafını çevreliyor, Yunanistan’a askeri yığınak yapıyor. ABD, Suriye’nin kuzeyini Türk savaş uçaklarına kapatmaya hazırlanıyor. Rusya-Ukrayna ve Filistin-İsrail savaşı Türkiye’yi de doğrudan etkiliyor. ABD/NATO, Türkiye’yi bölme, Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkma hedefinden herhangi bir geri adım atmadı. Hükümetimiz ise ABD’ye tavizler vererek ve en büyük düşmanı olan ABD/NATO’nun güçlenmesine EVET diyerek ABD’nin saldırılarını hafifleteceğini zannediyor. Başta CHP olmak üzere muhalefet partileri ise Amerika’nın iktidar planlarında görev almak için sıraya giriyorlar. Meclisimizde ise DEM ve HÜDA PAR adlı iki bölücü parti faaliyet yürütebiliyor. Türkiye ABD emperyalizmine karşı varlık yokluk savaşı veriyor, ekonomimiz alarm veriyor. İşte ülkemizin en büyük gerçeği bunlardır. Esas tartışılması gereken bu tehditlerin nasıl bertaraf edileceğidir. Milletin enerjisini bu sorunların çözülmesinde değil, yapay laiklik-şeriat gündemleriyle tüketmek isteyenler yukarıdaki sorunların çözülmesini istemiyorlar. Bağımsız, vatan bütünlüğünü sağlamış, üretim devrimini yapmış bir Türkiye’yi kurmak bugün Türk milletinin en büyük ihtiyacıdır. Bugün en önemli görevimiz Türk milletinin Amerikan emperyalizmine karşı en geniş birliğini sağlamak, milli ve üreticiden yana bir hükümet kurmaktır. Milli birliğini sağlamış, devleti ve ordusuyla birlikte topyekûn bir şekilde bağımsızlık, vatan bütünlüğü ve üretim devrimi hedeflerine kitlenmiş Türk Milleti ABD’nin kabusudur. Kurtuluş Savaşı, Çanakkale Savaşı, Kıbrıs Barış Harekâtı, Mavi Vatan, Hendek Savaşları, Fırat Kalkanı ve 15 Temmuz milli birliğimizi sağladığımızda neler yapabileceğimizi göstermiştir. Yine aynı şekilde 12 Eylül öncesinde yaşadığımız süreç ise, bölünmenin nelere yol açabileceğini görmemiz açısından önemli deneyimler içermektedir.

YAPAY BÖLÜNMELER ABD’YE YARIYOR

Şeriat gelecek propagandası yapan ve Türkiye’nin önüne esas sorun olarak laiklik mücadelesi koyanlar ile Atatürk düşmanlığı ve şeriat kışkırtması yapanlar aynı plana ve aynı merkeze hizmet ediyorlar. Laik-şeriat tartışmalarının kışkırtılması ve yapay bölünmeler, Türkiye’nin esas gündemini örtüyor ve Türk milletinin milli birliğinin sağlanmasına engel oluyor. ABD emperyalizminin Türkiye’yi bölme planları, üretim devrimi ihtiyacı geri plana itiliyor, vatansever, milliyetçi, millici insanlar arasında yapay bölünmeler yaratılıyor. Esas mücadelenin İslam ve Atatürk düşmanlarının arasında olduğu propagandası ile İslam ve Atatürk karşı karşıya getirilerek milletimiz bölünmek isteniyor. Dinci, yobaz örgütler de Amerikancı laikçiler de Türk milletini temsil etmiyor. Onlar istediği kadar aralarında yapay kavgalara tutuşsunlar biz Türk milleti olarak, Amerikan emperyalizmine karşı birleşecek ve Vatan Partisi liderliğinde üreticilerin milli hükümetini kuracağız.