Ana Sayfa Yazılar Ekonomik Kurtuluş Savaşı

Ekonomik Kurtuluş Savaşı

525

Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan, Kabine Toplantısı sonrası yaptığı açıklamada ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik sorunlara değindi ve kapsamlı bir konuşma yaptı. Erdoğan önümüzdeki sorunlarla mücadele için “Ekonomik Kurtuluş Savaşı” tanımlamasını yaptı.
Biz yazımızda bu değerli tanımı işleyeceğiz.

ATLANTİK SİSTEMİNDEN ÇIKIŞIN SANCILARI
Her ekonomi yazısında yazdığımız gibi sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim: Türkiye, son 40 yılı olağanüstü ağır koşullar altında olmak üzere 1945’lerden bu yana içinde bulunduğu Atlantik sisteminden çıkıyor. Bu sistem bize üretmemeyi, sorumsuzca tüketmeyi dayattı. Üretmeden tüketmenin en büyük sonucu dışa bağımlılık oldu. Atlantik sistemi köylümüzü ve işçimizi devletin sırtındaki kambur olarak ilan etti. Esnafımız devasa büyüklükteki AVM’lerin, sanayicimiz küresel tekel şirketlerinin altında ezildi. Kamu İktisadi Teşebbüslerimiz (KİT) özelleştirildi. Devletimizin ekonomi üstündeki ağırlığı en aza indirildi. Türkiye’nin sorunlarına köklü çözümler üretenler değil, borç bulanlar, bir başka deyişle krizi bir nebze erteleyenler hükümet yapıldı. Üreticilerimizin kalkanı olan gümrük duvarları törenlerle yıkıldı. Pazarımız, yerli ürünlerimiz fırsat eşitsizliği yoluyla değersizleştirildi.
Son 40 yıla vurgu yapıyoruz çünkü 24 Ocak 1980 Kararları ve bu kararların silah kuvvetiyle uygulanmasını sağlayan 12 Eylül 1980 darbesi yukarıda yazdığımız süreci inanılmaz şekilde hızlandırdı ve acımasızlaştırdı.
Bu ekonomik sistemin, bu sıcak paranın musluktan akar gibi ülkemize aktığı sistemin koşulları vardı. Türkiye, bağımsızlığına hizmet edecek hiçbir işe girişmeyecekti. Ne zaman ki 2014’te FETÖ kumpası olan Silivri duvarları yıkıldı, 2015’te TSK, PKK’yı ezmeye başladı, 2016’da Amerikancı – Fethullahçı darbe girişimi ezildi, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekatları yapıldı, Atlantik bağımlılığını sonlandırmak ve milli savunma sanayi atılımına hız vermek için Rusya’dan S-400 alındı, o zaman küresel sistemin Türkiye’ye akıttığı sıcak paralar durdu. Çünkü o paralar Türkiye’yi bölmek, bölgemizi koca bir Amerikan kolonisi haline getirmek için akıtılıyordu. Türkiye’yi bölmeye çalışan unsurların ezilmesi, bölgemizdeki terör elemanlarının etkisiz hale getirilmesi küresel piyasaların da ezilmesi anlamına geliyor. Bu şartlar altında Batı’nın Türkiye’ye sıcak para akıtmayacağı aşikar. Yaşadığımız süreç bu sistemden çıkışın sancılarıdır.
Peki nasıl aşılacak önümüzde duran sorunlar?

NEDEN EKONOMİK KURTULUŞ SAVAŞI
Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında, üretim, yatırım, istihdam ve ihracat odaklı bir ekonomik sistem kurmanın gerekliliğini vurguladı. Bu sistemi anlatmadan önce adını koymak gerekiyor. Bu sistemin adı Üretim Devrimi! Üretim Devrimi, Cumhuriyetimizin ilk yıllarında yaptığımız gibi onlarca sektörde yüzlerce fabrika açmak, ekilmedik tarla bırakmamak, esnafımızı yaşatmak, milli sanayicimizi aç gözlü küresel piyasaya teslim etmemek, KİT’leri yeniden açmak ve böylelikle genç istihdamı başta olmak üzere geniş bir istihdam atılımı başlatmak anlamına geliyor. Yerli ve milli üretim atılımı da bu programın içine giriyor. Üretim Devrimi programı yalnızca üretimle sağlanmıyor. Yeşil bir fonun üzerine basılan belli belirsiz yazıların olduğu ve ismine dolar denen kağıt parçasının denetlenmesi de bu programa dahil. Bizim gibi milli bağımsızlıklarını savaşarak kazanmış ve hala cephelerde savaşan mazlum devletler, ülkelerine giren ve çıkan dövizi sıkı denetim altına almazlarsa ekonomik krizlerin sonu gelmez.
Türkiye için köklü bir Üretim Devrimi dışındaki her seçenek küresel piyasaya talim olmakla sonuçlanır. Çünkü önümüzde iyi niyetli küçük hamlelerin aşamayacağı büyük sorunlar ve zorluklar var.
Çeperini yırttığımız ve içinden çıkmaya başladığımız Atlantik sistemi, yıllardır üzerimize dayatarak alışkanlığımız haline getirdiği yanlışların yanında bir de manipülasyonlar üzerinden Türkiye ekonomisini sıkıştırmaya çalışıyor. Kitlesel döviz oynamaları tam da buna işaret ediyor.
Yukarıda yazdıklarımızı düşününce “Kurtuluş Savaşı” tanımlaması daha da yerine oturuyor. Büyük önderimiz Atatürk’ün de dediği üzere, “Ekonomik bağımsızlık olmadan milli bağımsızlık olmaz.” Bir yandan kahraman Mehmetçiğimiz terör örgütlerini ezerken bir yandan da ekonomik bağımsızlığımız için mücadele veriyoruz. Her alanda İkinci Kurtuluş Savaşımızı yaşıyoruz.
Erdoğan, “Yüksek faiz – düşük kur kısır döngüsü yerine üretim, yatırım, istihdam, ihracat odaklı ekonomi politikamızla ülkemiz için en doğru olanı yapmakta kararlıyız.” diyor. Çok değerli açıklamalar. Fakat artık hızlıca harekete geçilmesi gerekiyor.
Dünya üzerinde lafla kazanılan bir kurtuluş savaşı bulunmuyor. Atatürk düşman askeri için, “Geldikleri gibi giderler” dedikten sonra meseleyi kapatmıyor. O nedenle ateşli konuşmalar yapıp bunların gereğini hayatın içinde uygulamamak daha büyük sorunlara yol açar. Üretim, yatırım, istihdam ve ihracat plansız programsız kendiliğinden olabilecek şeyler değil.
Açalım fabrikalarımızı! Ekelim tarlalarımızı! İşlesin tersanelerimiz! Paslanmasın tezgahlarımız! Devasa bir gençlik kaynağımız var, üretsin gençlerimiz! Üretim de, yatırım da, ihracat da böyle artar. İşsizliğin azalması ve bitmesi de buradan geçer.
Önümüzde savunma sanayisinde aslanlar gibi kazandığımız başarılar var. ABD tarafından uygulanan ambargoya karşı kendi S-İHA’larımızı, mühimmat ve araçlarımızı ürettik. O silahlar bugün PKK’yı tükenme noktasına getirdi.
Türkiye’ye karşı ABD ambargosu savunma sanayi alanı kadar belirgin olmasa da aslında her alanda uygulanıyor. Bu ambargoların bozguna uğratılması da Üretim Devriminden geçiyor.

MANDACILAR
Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan konuşmasında, Türkiye’nin her ekonomik atılımının önünün mandacılar tarafından kesilmeye çalışıldığını söyledi.
İçinde bulunduğumuz duruma Kurtuluş Savaşı diyorsak, mandacıların olacağı da kaçınılmaz bir gerçek. Peki kim bu mandacılar?
Bu mandacılar, Türkiye, 76 yıldır içinde bulunduğu Atlantik sisteminden çıkarken Türkiye’yi tekrardan bu çürümüş sisteme geri itmeye çalışanlardır. Türkiye için Duyunu Umumiye işlevi gören IMF’yle gizli toplantılar yapanlardır. Türkiye’yi AB ve ABD’ye şikayet edenlerdir. Chantam House’larda borç dilenenlerdir. ABD’den borç kapabilmek için milli davalarımızdan taviz vermek isteyenlerdir. Türkiye’nin nefes alacağı Asya iklimini Batı yalanlarıyla bozmaya çalışanlardır.
Yakup Kadri’nin Yaban romanında söylediği tarihi bir söz vardır: “İnsan Türk olur da nasıl (Mustafa) Kemal Paşa’dan yana olmaz?” Bu denklem bugün de geçerlidir. İnsan Türk olur da nasıl Üretim Devriminden, Tam Bağımsız Türkiye’den yana olmaz? Nasıl yabancı para babalarına ülkesini şikayet eder? Türkiye bir milli üretim hamlesi başlatmak için çabalarken nasıl IMF’yle kaçak toplantılar yapar? Türkiye, Atatürk’ü kaybedişimizin sonrasında üzerine zorla giydirilmiş Atlantik gömleğini yırtarken nasıl o gömleği dikmek için debelenir?

KESİN ÇÖZÜM
Türk milleti çalışkandır! Türk gençliği çalışkandır! Milletimiz ülkesini kalkındırmak, ailesini geçindirmek için iş istiyor. Görevlere hazır! Yeter ki fabrikalar açalım, ekilmedik tarla bırakmayalım, paslanmış tezgahlarımızı yenileyelim, Meslek Liselerimize gereken önemi verelim, dövizi sıkı denetim altına alalım.
Kurtuluş Savaşları vuruşa vuruşa kazanılır. Emperyalizmin dayatmalarına, spekülasyonlarına vereceğimiz cevap yukarıda anlattığımız Üretim Devrimidir!
Geniş tabanlı bir Üretenlerin Milli Hükümeti artık gözle görülüyor. Tam Bağımsız ve Üreten Türkiye bu gözle kuruluyor. Yükümüz ağır, kararlığımız tam! Tarihimize güveniyoruz, yarına umutla bakıyoruz!