Ana Sayfa Yazılar ERSOY İRŞİ YAZDI: AFİLLİ YALNIZLIK VE ÖRGÜTLÜ SANAT

ERSOY İRŞİ YAZDI: AFİLLİ YALNIZLIK VE ÖRGÜTLÜ SANAT

1274

Ersoy İrşi, Vatan Partisi Öncü Gençlik İstanbul İl Başkanı

 

‘’Yalnızlık paylaşılmaz’’ diye hepimizin bildiği afilli bir söz vardır. Özellikle günümüz post-modern sanat çevreleri bu sözü ağızlarından asla düşürmezler. Post-Modernizmin en önemli kuralı aynadan başka hiçbir şeye bakmamaktır. Çünkü yalnızlık insanı sorumluluklardan, kaygılardan arındırmanın, hayattan soyutlamanın yegane formülüdür.  Post-modern sanat anlayışında hakim konu daima yalnızlıktır. Sürekli farklı renklerle, farklı üsluplarla ve farklı isimlerle yalnızlık işlenir. Tarihin içinde yer alan, üretime katkı sunan sanatçılar, onları var eden maddi koşullardan temizlenerek yalnız başına tekrar sunulur.

 

 

POST-MODERN ÇARPITMA

 

 

Örneğin post-modern edebiyat dergilerinin kapaklarına Bertolt Brecht’in portresini yerleştirirler. Daha sonra Brecht’i sanki fanusun içinde yetişmiş gibi yalnızlaştırıp üslubu üzerine birkaç övgü yazısı kaleme alınır. Ama o derginin diğer sayfalarını karıştırdığınızda Brecht’in sürgün edilişini, mücadeleyi sanatla birleştirip ‘’Epik Tiyatroyu’’ yaratışını ya da insanlığın kurtuluşunu örgütlü mücadele gördüğü için yazdığı ‘’Partiye Övgü’’ şiirini asla bulamazsınız. Post-Modern resim dergilerinde, Barok resmin öncüsü usta ressam Caravaggio’yu bir resmi üzerinden güçlü ışık-gölge dağılımına yer verilir, döneminde anlaşılamayan yalnızlığa hapsolmuş bir sanatçı olarak yansıtılır. Oysa ki Caravaggio’nun toplumsal yaşamdan izlenimleriyle ortaya koyduğu ‘’Gerçekçi Doğalcılığı’’ belirtilmez. Gerçekçilik için zenginlik içindeki kilise ressamlığını bırakıp, ömrünün sonuna dek yoksul yerlerde yaşayışına asla yer verilmez.

 

Post-Modernizmin yalnızlığa böyle sıkı sıkı sarılmasının sebebi ise sanatı toplumun ilerlemesindeki işlevinin önünü kesmek ve  sanatı var eden koşullarından ayırarak toplum tarafından anlaşılmaz kılmaktır.

 

Post- Modernizm 2. Dünya Savaşı sonrası azmanlaşan kapitalist-emperyalist sistemin sanat üzerinden yürüttüğü savaş metodudur. Yalnızlık ise bugün post-modernizmin silahıdır. Hedefi toplumun yalnızlaştırılarak sömürülmeye müsait hala getirilmesidir.

 

KİM İÇİN SANAT ?

 

Sanat kapitalist-emperyalist sistemin çıkarlarına hizmet edebileceği gibi devrimciler açısından toplumsal mücadelenin zaferine de hizmet edebilir. Bu yüzden devrimciler açısıdan sanatı incelerken, maddi dünyanın ve toplumsal mücadelenin gelişmesiyle ele alıp, toplumdaki maddi üretim ile manevi üretim arasındaki diyalektik bağla değerlendirmek gerekir. Marks ve Engels’in Alman İdeolojisi yazısında yer alan ‘’Yaşamı belirleyen bilinç değildir, bilinci belirleyen yaşamdır’’ sözü sanatın incelenmesindeki başlıca bakış açısını oluşturur. Marks ve Engels sanatın devrimcilerin konumundan değerlendirilmesini ve devrimci mücadeleye hizmet etmesi için ‘’Sanatta Yanlılık’’ ilkesi ortaya koymuşlardır. Sanatı gerçekliği öğrenmenin yollarından biri olduğu kadar, gerçekliği yansıtmanın bir aracı olarakta görmüşlerdir.

Bu yüzden Marks ve Engels Shakespeare, Cervantes, Goethe, Balzac ve Rembrandt gibi gerçekçi sanatçıların yapıtlarına büyük önem vermişlerdir. Marks ve Engels Romantizmi çözümlerken de, kendine özgü toplumsal çelişmeleriyle, Fransız Devrimi’nden sonra başlayan çağın bir yansıması olarak görmüşlerdir. Kapitalizmi romantik biçimde eleştiren gerici romantikleri eleştirirken, kapitalizme karşı tavır koyan devrimci romantizmi ayırmışlardır. Toplumculuk ile ilerici hareket, gerçekçilik ile devrimcilik, sanatsal özümseme ve sanatsal yaratmada ayrılmaz şeyler olarak ele alınmıştır. Marks ve Engels yaşadıkları dönemde ilerici sanatçıları devrimci mücadelede etkin kılmak için dostluk kurmuşlardır. ‘’ Alman işçi sınıfının ilk ve en önemli şairi’’ diye adlandırdıkları G. Weerth onların yakın dostuydu.

 

PARTİLİ SANAT

 

Sanatın tarihsel açıdan toplumsal mücadeleyle birlikte ele alınması kadar toplumsal mücadele içinde üretilme meselesi de devrimcilerin önünde durmaktadır. Bu açıdan Lenin, Marks ve Engels’in ‘’Sanatta Yanlılık’’ ilkesini ileriye taşıyarak ‘’Partili Sanat’’ analayışını ortaya koymuştur. Kapitalist- emperyalist sistem nasıl sanatı sömürü ilişkileri içine sıkıştırıp, toplum tarafından anlaşılmaz hale getirmeye çalışıyorsa devrimci mücadele için de sanat, siyasal mücadele ile birleştirilerek, yeni toplumu inşaa edecek partide merkezileştirilerek, bütünleştirilmelidir. Sanat yapıtının konusu ve üslubu mücadelenin ihtiyaçları içinde belirlenmelidir ve mücadele içinde toplumla bütünleştirilecek tarza oturtulmalıdır. Bu sayede sanat kapitalizme meta olmaktan kurtulur ve bütün insanlığın sahip olduğu araç haline gelebelir ve sanatsal ufuk maddi sınırlandırmadan ancak bu şekilde kurtularak gelişebilir.

 

Lenin’in ortaya koyduğu ‘’Partili Sanat’’ anlayışı bugün açısından da güncelliğini korumaktadır. Post-Modernizmin kapitalist- emperyalist sömürü için ortaya koyduğu yalnızlık silahına karşı, bugün toplumsal mücadeleyle bütünleşen ve devrimi inşaa edecek olan partimizle sanat merkezileşmelidir. Erkan Yücel, Levent Kırca, Fikret Otyam gibi örgütlü sanatçılar yaratma görevi önümüzde durmaktadır. Aynı zaman da siyasi mücadeleyi sanatsal yaratımla birleştirme de görevimizdir. Sanat yapıtının konu ve üslup biçimi çağımızın modernitesine uygun halde , siyasi mücadelenin konusuna ve ihtiyaçlarına göre konumlandırarak, hem geniş çevrelere ulaşmanın aracı hem de sanata yeni ufuklar açma yaratımını gerçekleştirme bugün sanat anlayışımızı şekillendirmelidir. Ancak bu sayede sanat post-modern yalnızlar hapishanesinden kurtulur ve piyasa kaygılarından arındırılarak insani değerlerle birleşip, yaratma ufkunu geliştirebilir.

pazarcik

(Erkan Yücel ve ekibi köyde traktör kasasında tiyatro hazırlığında)

 

oncugenclik.org.tr, 2.11.2016