Ferdi Tanhan, Öncü Gençlik Genel Sekreteri
Haçlı Seferlerini başlatan sürece
önderlik eden Papa II. Urbanus 1095 yılında Piacenza’da büyük bir Konsil
topladı. Konsil’de en öne çıkan vurgu Bizans Devleti’nin Türklerle yaptığı
mücadelede asker ihtiyacı içerisinde olduğunun dile getirilmesiydi. Bu nedenle
Bizans’a yapılacak yardım seferinin dini bir ödev olduğu belirtiliyordu. Zira
ganimet ve dünyevi vaatler bu büyük sefer için beklenen katılımı sağlamada
yeterli olmayabilirdi. Kasım ayında Clermont’ta toplanan Konsil ile bu seferin
hedefleri ve izleyeceği yöntemlere ilişkin önemli birçok konu karara bağlandı.
Bunun üzerine Papa II. Urbanus 27 Kasım 1095 günü halka açık bir toplantıyla
verdiği çok önemli kararları açıklayacağını duyurdu. Yaptığı konuşmada önce
Hristiyan dünyasının içinde bulunduğu durumdan bahseden Urbanus Haçlı
Seferleriyle ilgili tarihi çağrısını yaptı. Fulcherius Carnotensis’in
kroniğinden öğrendiğimize göre bu çağrının en önemli vurgusu Türklerin
Hıristiyan topraklarını fethetmeleri ve bunun durdurulması gerektiğidir:
“ Sizin yardıma ihtiyacı olan ve bunun için yalvaran doğudaki kardeşlerinize
hemen yardım götürmeniz gerekmektedir. Bildiğiniz gibi Türkler onlara saldırıp
Marmara Denizi kıyılarındaki Roma topraklarına kadar ilerlediler. Gittikçe daha
fazla Hristiyan toprağını ele geçirip, savaşlarda onları yedi defa yendiler,
birçok insanı öldürüp esir aldılar, kiliseleri yıktılar, Tanrı’nın krallığını
harap ettiler. Eğer onlara müsaade ederseniz, Tanrı’nın müminlerini yenip
topraklarını fethetmeye devam edecekler.”
Hedef Türkleri Anadolu’dan Çıkarmak
Bu konuşmadan da anladığımız kadarıyla Haçlı Seferi’nin en önemli hedeflerinden biri Türkleri Anadolu’dan çıkarmaktı. Sefere dini bir gerekçe ve askerlere motivasyon sağlamak için Doğu Hıristiyanlarının yardıma muhtaç olduğu fikri işleniyordu. Bu konuşma aynı zamanda saldırılacak ilk hedefin Türkler ve Anadolu toprakları olduğunu gösteriyordu. Saldırının geldiği nokta aynı zamanda bu saldırganlığa cevabın verildiği nokta oldu. Türkler Haçlı Seferlerini Anadolu’da karşıladı ve kendisinden çok üstün durumda olan kuvvetleri yıpratma savaşları vererek un ufak hale getirdi.
Anadolu Geçilmez
Birinci Haçlı Seferi sırasında kurulma aşamasında bulunan Türkiye Selçukluları hem Bizans’a karşı savaşıyor hem de Anadolu’da siyasi birliği sağlamak için diğer Türk beylikleriyle mücadele ediyordu. Buna rağmen gerek Türkiye Selçukluları gerek diğer Türk beylikleri Haçlılara karşı çok hızlı refleks gösterdi. Seferin hemen başında İznik gibi dönem açısından çok önemli bir şehrin Haçlılar tarafından ele geçirilmesinin ardından bile bu durum değişmedi. Birinci Haçlı Seferinin bu en kritik noktasında Türk beylikleri aralarındaki kısır mücadeleyi bir kenara bırakarak Haçlılara karşı derhal birleşti. Dorlylaion’da Haçlı ordusunu Anadoluya geldiklerine pişman etti. 1101 yılında Birinci Haçlı Seferi’nin ikinci büyük dalgasında da Türk beylikleri Haçlı ordularını neredeyse yok etti. Bu ikinci dalganın başarısızlığa uğratılması geleceği belirleyecek önemdeydi, çünkü müttefik haçlı orduları Anadolu topraklarından bir bütün halinde çıkabilselerdi muhtemelen Doğu Akdeniz’deki bütün liman şehirlerinde ve Mısır’da tartışmasız bir üstünlük elde edeceklerdi. Birinci ve İkinci Haçlı Seferleri arasında kalan dönemde Türkiye Selçuklu Sultanı Kılıçarslan, Selçuklu komutanı Mevdud, Artukoğlu Sökmen, İlgazi ve Musul valisi Çökürmüş bölgede kurulan Antakya ve Urfa haçlı devletlerine kök söktürdü. İmadeddin Zengi Urfa’yı ele geçirerek, ilk haçlı devletinin sonunu getirdi. Üçüncü Haçlı Seferinde ise Sultan Mesud önderliğindeki Türkler birleşik haçlı kuvvetlerine karşı müthiş başarılar kazandı. Bu seferden sonra Anadolu’nun haçlılar tarafından geçilemeyeceği kesin olarak anlaşıldı. Seferler bundan sonra başka nedenlerle birlikte deniz üzerinden yapılmaya başlanacaktı.
Haçlı’yı Boğan Türkler: Memlüklüler
Anadolu toprakları dışında da Haçlı Seferlerine karşı Türklerin büyük başarılarını görüyoruz. Bu nokta da Mısır’ın Türk yönetimine geçmesi çok önemli bir dönüm noktasıdır. Haçlıların bölgedeki varlığını kendi çıkarlarına tamamen aykırı bulan Türk Memlükler Haçlı kontluklarına karşı uzlaşmaya kapalı bir politika izlediler. Son haçlı kale ve şehirlerini fethederek bölgedeki haçlı varlığının ve Haçlı Seferleri’nin sonunu getirdiler. Sonuç olarak, Türkler haçlılara karşı Anadolu’dan Doğu Akdeniz’e uzanan cepheleşmede İslam dünyasının direnişine liderlik ettiler.
Türk Milletinin Tohumları Ekiliyor
Şüphesiz Türk milleti tanımı 19. yüzyıl sonlarında başlayan bir sürecin sonucudur. Tarihsel süreç içerisinde bu tanım çeşitli aşamalardan geçerek Kemalist Devrimle gerçek niteliğine kavuşmuştur. Atatürk, 1926 yılında “Millet ve Milliyetler Prensibi” üzerine yazdığı notlarda kavim ve millet kelimesinin karıştırıldığını saptadıktan sonra şunları belirtir:
“Millet kelimesiyle siyasi kuruluş anlaşılır. Kavim ‘peuple’ kelimesi ise her şeyden önce kök bağını ve ırkı hatırlatır.”
Dolayısıyla Anadolu’ya giren kavimlerin bugünkü anlamıyla Türk milletini teşkil etmedikleri bir hakikattir. Mustafa Kemal’in de sıklıkla belirttiği gibi milleti ulus devlet yaratır, millet kavramı tarihseldir ve milletler farklı kavimleri özümleyerek oluşur. Bu noktada Anadolu’ya giren kavimlerin özümleşme süreciyle Haçlı seferlerinin aynı tarihsel döneme denk geldiğini hatırlatıyoruz. Türklerin Anadolu’ya girişiyle birlikte Türk milletini oluşturacak malzemenin oluşmaya ve vücut bulmaya başladığını, bir nevi ön milletleşme sürecinin yaşandığını söyleyebiliriz.
Milleti siyasal bağla tanımlayan anlayış CHP 1931 yılı Programının 2. maddesinde de şöyle ifade edilmektedir: “Millet, dil, kültür ve mefkure (ülkü) birliği ile birbirine bağlı vatandaşların teşkil ettiği bir siyasi ve toplumsal heyettir.” Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek buradan hareketle şu önemli tespiti yapmaktadır: “Türk milletinin harcı, Cumhuriyet’le siyasal bağdır ve kültür birliğidir.”
Türkiye Halkı Ne zaman Oluştu?
Peki bu harcın malzemeleri nedir? Çimentosu, toprağı, suyu, kumu nasıl oluşmuştur? İşte bu noktada Türk milletini oluşturan unsurların başlangıç noktası olarak Türklerin Anadolu’yu yurt edinme süreçlerini el almak gerekmektedir. Anadolu’da oluşacak dil ve kültür birliğinin kökleri bu süreçte yer almaktadır. Daha özlü bir şekilde ifade etmek için Atatürk’ün millet tanımına dönüyoruz: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” Bu tanımın özü milletin devrimle oluştuğu vurgusudur. Cumhuriyeti kuran Türkiye halkı, bu eylemiyle millete dönüşmüştür. Peki bu eyleminden önce adlandırıldığı ismiyle Türkiye Halkı ne zaman ve nasıl oluşmuştur? Bu tanımda ortaya çıkan Türkiye vatanın başlangıç noktası nedir? İşte bu soruların cevabı bizi Türkiye Selçuklularının Anadolu’yu ana yurt haline getirdiği 1000 yıl öncesine götürmektedir. O yıllar aynı zamanda Haçlı Seferleriyle mücadele yıllarıdır.
Anadolu, Anavatan
Haçlı Seferlerinde yeni ele geçirdikleri yurtları savunan Türkler, burada ganimet ve yağma sebebiyle değil bir zorunluluktan dolayı savaşmıştır. Türkler, Orta Asya’dan Anadolu topraklarını sömürmek ve yağmalamak için değil bütün aile ve mülkleriyle yerleşmek ve yaşamak üzerine gelmişlerdi. Yaşamak üzerine geldikleri topraklar saldırı altındayken geride dönecek ve kaçacak bir yurtları yoktu. Haçlı seferlerine karşı Anadolu’da tutunmak bu topraklardaki Türk varlığının geleceği açısından bir zorunluluktu. İlk başta Bizans’a karşı ortak hareket eden Türk kavimlerinin kısa süre içinde birbiriyle mücadelesi başlamıştı. Bu sırada ortaya çıkan haçlı tehdidi ortak düşmana karşı bütün Türk kavimlerini ortak hareket etmeye mecbur etti. Bu durumun kavimlerin birbiriyle ilişkisini ne derece arttırdığı ve bahsettiğimiz özümseme sürecini ne ölçüde hızlandırdığı ortadadır. Bu olguyu Sorularla Haçlı Seferleri adlı kitaplarında Cüneyt Kanat ve Devrim Burçak şöyle özetliyor: “Denilebilir ki, Haçlı Seferleri’yle mücadele Anadolu’yu Türkler için sadece bir yurt olmaktan da öteye taşımış, bir ana yurt haline getirmişti. Bundan sonra nerelere, hangi kıtalara yayılırlarsa yayılsınlar son direnç noktaları Anadolu olacaktır.”[1]
Kurtuluş Savaşı ve Haçlı Seferleri Arasındaki Benzerlikler
Türklerin, Anadolu’yu Türkleştirmesi süreciyle Türk milli devletinin oluşması süreci de birbirine benzemektedir. Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Türkler 20. yüzyılın başında haçlıların Anadolu’yu parçalama amacına karşı birleştiler. Burada vurgulanması gereken fark Mustafa Kemal Atatürk’ün, 1000 yıl öncesinde olduğu gibi birleştirici güç olarak ümmeti değil milleti temel almış olmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken ortak tehdide karşı bütün ulusun birleşmesi, haçlılara karşı bütün Türk kavimlerinin birleşmesiyle benzerlik göstermektedir. İki savaşta da istilacı taraf Avrupalılar, haklı taraf Türklerdir. İki dönemde de haçlılarla ihanet ilişkisi içine giren Müslümanlar olduğu gibi ona karşı birleşen ve kahramanlık gösteren öncüler vardır. İki savaş da Türkler için ölüm ve yaşam mücadelesiyken, istilacılar için birincisinde yağma ikincisinde sömürme davasıdır. İki savaşta da Türklerin savunması yalnızca kendilerini değil, insanlığı ve bütün mazlumları savunmaya dönüşmüştür. İki savaşta da galip olan Türkler, bu sayede medeniyetin ve insanlığın öncüsü olmuştur. Yeni nesil haçlı seferlerine karşı direnmedeki başarımız işte bu köklü tarihimizden gelmektedir.
Yarın: Haçlı Seferleri Tarihinin Anlattıkları-4
Haçlı Vahşeti ve Yalanları
[1] Devrim Burçak, Cüneyt Kanat Sorularla Haçlı Seferleri, s. 254
oncugenclik.org.tr