Ordu Gülyalı’dayız. Gülyalı, Ordu’nun 8000 küsur nüfusluk bir ilçesi, 13 mahalleden oluşuyor. Mahalle dediğimize bakmayın her mahallesi aslında eski adlandırmayla köyü temsil ediyor. Ordu’nun büyükşehir olmasıyla beraber köyler belediyeye bağlanıp, adını mahalleye çeviriyorlar. Bu durum üreticiye, köylüye birçok zorluk getirse de Gülyalı halkı üretimi durdurmamak için çabalıyor.
6 gündür Ordu’dayım. 13 mahalleden bir kısmını gezme fırsatı bulduk. Mustafalı, Alibey, Gülistan, Taşlıçay…
Her mahallemizde farklı bir üreticinin kapısını aşındırıyoruz. Hayat hikayelerini ve sıkıntılarını dinliyoruz.
Gülyalı öyle bir ilçemiz ki, meşhur Karadeniz türkülerinin gerçekliğiyle karşılaşıyoruz. Her yanından su fışkırıyor, her yer yeşillik, bahçeden adım başı yetişen otun tadı bile farklı. Baktığınız zaman biraz papatyaya benzeyen “sakarca”lar görüyorsunuz her yerde. Köklerinden alıp yumurtayla beraber kırıyorlar, yemeklere, sofralara katıyorlar. Aşındırdığımız her kapıda sakarca temizleyen amcalar, teyzeler çıkıyor. Yerde yetişen otunun bile bereketli olduğu bir ilçe.
Puslu dağların ardından denizi zar zor görüyorsunuz. O sis dağıldığı zaman karşınıza çıkan manzaranın tarifi çok zor. Evlerin hepsi deniz manzarasına karşı yapılmış, bir yanda dik yokuşlar, bir yanda fındık tarlası, bir yanda dereler. Geçip saatlerce izleyebileceğiniz bir manzaraya ve doğaya sahip Gülyalı. Halk için bu normal. Karadeniz’in neresine gitseniz manzarada, doğada böyle. Gülyalılı ve bir Karedenizli için alışılmış gelen bu manzaraları, şehrin kalabalığı içinde olan bizlere cennet hissi yaşatıyor.
Tabii biz yürüdüğümüz her yolda, her adımda o manzaraların güzelliğine karşı koyamıyoruz. Önce durup manzarayı izliyor, her hanenin önünde duran köpeğini/kedisini seviyoruz, sonra başlıyoruz insanlarla konuşmaya…
İnsanımız dertli.
21. yüzyılda üreticinin derdi yine su, yine yol, yine elektrik. Bunlar en önemli sıkıntıları olsa da farklı dertleri ve özlemleri de var Gülyalı halkının.
İlk girdiğimiz Ayrılık köyünde bir teyzemizle karşılaşıyoruz. Bizlere yakınmaya başlıyor. Onun derdi su, yol değil. Özlemi var. “Ben Atatürk’ün, İnönü’nün Cumhuriyeti’ni istiyorum!” diyor. Cemaat ve tarikatlara açılan alan, rantçılık, torpil, rüşvet… Atatürk’ün Cumhuriyet’ine duyulan özlem buradan kaynaklanıyor.
Ardından rotamızı Mustafalı’ya kaydırıyoruz. Karşımıza Mustafa amca çıkıyor. Bir saat konuşuyoruz. Ondan dertlisi yok. “Bu zamana kadar geldiler, şunu yapacağız, bunu yapacağız dediler. Oylarımızı aldılar. Şimdi elimizde hiçbir şeyimiz yok. Elektrik direği devrilecekti. Kendimiz çamaşır ipiyle bağladık da tutturduk. Diğer mahalleye su gitmesi için yerimizi de verdik. Ama beton bir su deposu dahi yapmadılar. Biz kandırıldığımızla kaldık.”
‘VERDİĞİN OYLA BOŞA GİTTİ’, ‘EVET MALESEF’
Soruyoruz Mustafa amcaya, o zaman diyoruz bu zaman kadar verdiğin oylar boşa gitti. Evet, maalesef diyor.
Kapı kapı dolaşırken bir teyzemize daha rastlıyoruz. Tekerlikli sandalyede, gözlüklerini takarak gazetesini okuyor. Onu okumasından birazcık alıkoyuyoruz. Uzun bir sohbete başlıyoruz.
Aile boyu öğretmenlik yapmış bir ailenin kızıymış, Köy Enstitüsü’nün devamı olan okuldan mezun olmuş ama daha sonrasında yaşadığı kazadan dolayı öğretmenliğe devam edememiş. Bu uzun sohbette bize babasının Demokrat Parti’de aldığı görevlerden bahsetmeye başlıyor.
‘CUMHURİYET KOLAY MI KURULDU’
“Bir devre İnönü, Ordu’ya gelecek. Fanatik bir Demokrat Partiliydi babam. Partinin Milletvekili diyor ki rıhtımın başına gençleri yığıyorsun, İnönü’nün konvoyunu taşlatacaksın. Babam diyor ki o zaman; Bu adamın tarihi görüşü, komutanlık yaptığı devirler, o Cumhuriyet kolay mı kuruldu? O ahlaksızlığı yapamam, taşlatamam. O sene babam Demokrat Parti’ye oy vermedi. İl Başkanı olduğu halde.”
Bu hikayeye Türkiye’nin şu an ki siyasi atmosferinden geliyoruz elbette. Parti’den partiye atlayarak olan geçişler, siyasi omurgasızlık, saygının değil “şov”ların konuşulduğu seçimler… Yıllar öncenin saygınlığını yitirdik, sistemin partilerinde ahlakın olmadığı bir zamana geldik.
Ardından Nami Cebeci abiyle karşılaşıyoruz. Altmış yıldır aynı işle uğraşıyor. Yok olmaya yüz tutmuş bir meslek olan, körükçülüğü yaşatmaya çalışıyor. Gülyalı’da bu mesleği yapan iki kişiden biri. Meslek yok olmaya yüz tutmuş olsa da Nami Usta’nın kapısını çalan çok özellikle de fındık zamanı…
Daha sonra Karadeniz’in emekçi kadınlarıyla tanışıyoruz. Gelin geldiği evde mezgit ağı örmeyi öğrenmiş ablamız, her gün yapıp satıyor, geçimini sağlamaya çalışıyor. Uzun uzun sohbet edemedik. Ablamız sakarca toplamaya doğru yola koyuldu.
Taşlıçay deresinin yanlarında gezerken de Gülseren ablamızla karşılaşıyoruz. İnşaatı devam eden evin duvarına sıva atıyor. On üç yıldır eşiyle beraber bu mesleği sürdürüyormuş.
Ona da kolaylıklar diledikten sonra yolumuza devam ediyoruz.
İnsanımız dertli.
Gülyalı halkımız daha dertli.
Evine gelmeyen yoldan da şikayetçi, HDP’yle işbirliği yapan CHP’den de.
Rüzgar estiği zaman elektriğinin kesilmesinden de HÜDA-PAR’la işbirliği yapıp okullara tarikatları sokanlardan da.
Su olmayışından da şikayetçi üreticiye destek verilmeyişinden de.
Yaptığı market alışverişinin pahalılığından da şikayetçi gençliğe sağlanmayan iş imkanlarından da.
Kooperatiflerin olmayışında da şikayetçi rüşvetten, torpilden, rantçılıktan da.
Halkımız dertli.
Çıkış yolu arıyor. Ellerine bildirimizi uzatıyoruz. “Bu zamana kadar çok oy verdiniz, oylarınız boşa gitti. Sorunlarınıza bir darbe de verdiğiniz oylar vurdu. Halkçı bir belediyecilikten başlatalım değişimi. Gülyalı’da oylar Vatan Partisi’ne olsun, Gülyalı’da oylar Osman Erdaş’a olsun!” diyoruz.
Vatan Partisi Gülyalı Belediye Başkan Adayı Osman Erdaş, Gülyalı’nın bu zamana kadar gördüğü belediye başkanlarından ve adaylarından çok daha farklı.
Gülyalı’nın en büyük mahallesi olan Turnasuyu’ndan. Gülyalı’da lakap kültürü hala devam ediyor. Kitapçı Osman, Fidancı Hasan’ın oğlu dediğiniz zaman Gülyalı’da her yerden bir tanış çıkıyor.
Tanış olmayanın da kalbine girmek Osman Başkan için birkaç dakika sürüyor.
Kendi doğduğu ve büyüdüğü Gülyalı ilçesi için o da dertli. Gülyalı’yı özlemlerine kavuşturabilecek tek aday.
Belediye kaynaklarının iş adamlarına peşkeş çekilmesi en çok onu rahatsız ediyor.
13 mahalleden oluşan Gülyalı ilçesinde bir terzi bulunmaması, ilçenin bu zamana kadar kendine yetemeyecek duruma gelmesini dert edinen tek aday.
“Belediyeninin kaynaklarını halka kullanacağız. Gülyalı’ya ihtiyacı olan halkçı belediyeciliği getireceğiz.” diyor.
GÜLYALILILARIN İHTİYACI
Ranta, rüşvete, torpile geçit vermeyecek, halkın yanında, kapı kapı dolaşıp sorunlarının dinleyen bir Belediye Başkanı için, sırasıyla belediye başkanı çıkaran AKP ve CHP yönetiminden bıkmış Gülyalı’nın, Osman Erdaş’a ihtiyacı var.
Gülyalı’da çalınmadık kapı bırakmadık. Onlar anlattı dertlerini. Bizler de dertliyiz. Bizler de anlatıyoruz. Bu sefer onlar bizi dinliyor. En sonunda el sıkışarak, gülerek ayrılıyoruz Gülyalı’dan.
Yollarda yürürken de aklımızda tek bir şiir kalıyor:
“Türk köylüsü,
O topraktan öğrenip
Kitapsız bilendir.”