Ana Sayfa Manşet HATIRALARDA SAVAŞANLAR

HATIRALARDA SAVAŞANLAR

866

Aydınlıkçı, “Mustafa Kemal Paşa Tekalif-i Milliye Emirlerini yayımladığında iki öküzün ikisini birden verendir” deriz. Kanımca Aydınlıkçılığı en iyi tanımlayan cümle de budur. Böyle düşünmemin sebebi Aydınlıkçının milleti için her şeyini verebilmesiyle beraber her an savaş mevzisinde olması ve iki öküzünü de orduya vermek için hazır bulunmasıdır. Öncü partinin kadroları, hayata her zaman cepheden bakarlar. Kendisine kurşun sıkanı, yani kendisini kimin hedef aldığını bilirler. Savaşın en önünde yer aldıkları için savaşı kazanmak gibi bir dertleri vardır. Aydınlıkçılar, programını, stratejisini ve siyasetlerini her zaman savaşa göre düzenler.

Düşman, her zaman aynı silahla kurşun sıkmaz. Kimi zaman kurşununu şekere bular, öyle sıkar. Aydınlıkçının bugüne kadar gördüğü ve yendiği silahlar çok çeşitlidir. Kontrgerilla, 12 Mart, 12 Eylül, PKK, FETÖ, Ermeni Soykırımı Yalanları, Ergenekon-Balyoz Kumpasları… Liste uzar gider. En çok Aydınlıkçı savaşmıştır düşmanla, bu yüzden en iyi o tanır düşmanını. Bilir ki, silahlar değişir ama kurşunu sıkan gene emperyalizmdir. Emperyalizme karşı mevzilenir.

Aydınlıkçı, her zaman cephenin en önünde olma iradesini koyar. Bir de, bir ara Aydınlıkçı ile aynı mevziden düşmana kurşun sıkan ama daha sonra mevzisini terk edenler vardır. O kişiler için savaş, cephede değil ama hatıralarındadır. Sürekli eskilere atıf yaparlar. “Eskiden şöyle şöyle yapardık, şimdi yapmıyoruz.” derler. Onlar için Türkiye BOP’u tarihe gömen ülke değil, BOP’un piyonluğunu yapan ülkedir. 15 Temmuz Darbe Girişimi, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı Harekatları olmamış; AK Parti Açılım Süreci’ne dönmek için fırsat kollamaktadır. Astana, Soçi süreçleri gerçekleşmemiş, S-400’ler alınmamış; Türkiye NATO içinde kalmaya devam ederek Rusya’yı kuşatma planlarının parçası olmaya devam etmektedir. Savaştan kaçmanın içten içe verdiği utanmayı yok etmek için birbirlerini avuturlar sürekli. “Yalnız ne savaştık ağbi.” “Bizden sonra çok bozdu ağbi.” derler sofralarında. Eskiden dostların arasında, güneşin sofrasında olanlar; birbirlerini avuttukları dostlarıyla güneşi meze yaparlar. Farkında olmasalar da onlar için aydınlık zaten bitmiş, karanlık bastırmış, veryansın etmeler başlamıştır. Kendilerince savaşmaya devam ettiklerini zannederler. Aslında savaştıkları, kendi hatıralarında kalandır. Hem savaşı bıraktıkları anın mevzisinde bulunmaya devam ederler hem de o eski hatıraları unutmak için savaşırlar.

O andan itibaren, halkın içinde sade bir nefer olmak ve halkla aynı kaderi paylaşmak davası bitmiştir. Dostlarıyla beraber sistemin kürsüsüne çıkma davası başlamıştır.

Savaşan orduya kurmaylık iddiası bitmiş, hatıralarla kendilerini avutmalar başlamıştır.

Kendi aklını ortak aklın üstüne koymak başlamıştır. Kibirden dolayı yollarda yorulup kalmalar, geçmişe küfretmeler başlamıştır.

Partiye güven değil, kişilere bağlılık başlamıştır.

Eski dostların hatrına bildiri imzalamalar, yanlış bilgilerle “emeklisi oldukları” rütbelerle emperyalizmin planlarına alet olmalar başlamıştır.

Şu anda savaş mevzisinde olmadıkları için, savaş hatıralarında yer bulan kişileri öne sürerler. Kurmaylık kaygıları kalmamıştır çünkü. “Falanca kişi yaşasaydı sizin gibi yapmazdı”lar başlamıştır.

DOĞRU TEORİ SAVAŞIN ÖN MEVZİSİNDEN DOĞAR

Çok uzun süredir yemek yememiş, su içmemiş bir insan düşünelim. Bu insan, yemek yemek ve su içmek için elinden ne gelirse yapar. Çünkü yaşamını devam ettirmek zorundadır.

Aydınlıkçı için tam bağımsızlık, ekmek gibidir, su gibidir. Siyasetiyle, ekonomisiyle, kültürüyle tam bağımsız bir ülkede yaşayamamak Aydınlıkçı için açlıktır, susuzluktur. O sebeple Aydınlıkçı her zaman savaşın en önünde, düşmanın tam karşısındadır. Savaşı kazanmak için her şeyi yapar, en doğru yöntem neyse onu tespit eder ve uygular. Vatanseverlerin iktidarını kurma pratiğinde bulunursanız, teorinizi de buna göre yaparsınız. Türkiye’nin önündeki esas meseleyi göremez ve yanınızdakileri beğenmezseniz savaş dışı kalır ve düşman tarafından kullanılmaya başlarsınız. Siz fark etmeseniz de savunduğunuz teori düşmana yarar. İşte o zaman sistem tarafından baş tacı edilirsiniz.

Sahte solun emperyalizm karşıtı olduğunu iddia edip PKK’nın kuyruğuna takılması boşuna değildir. Kafaları 1971’de kalmıştır ve Türkiye’yi maceracı eylemler kurtaracaktır. Bir grup öncü sistemin bağrına gümbür gümbür vurarak kıvılcım ateşi yakacak, ardından halk arkasından gelecektir. Bu koşullar altında silaha sarılıp Don Kişotluk oynamak çözüm gibi gözükür. Sistem de böyle düşündüğünüzü bilerek ülkeyi karıştırmak için sizi kullanır ve günün sonunda ABD’nin “yaratıcı yıkıcılık” projelerinde yer alırsınız. Bunun güncel versiyonunu kafası 2014’te kalanlarda görüyoruz.

SİLİVRİ DUVARINI YIKAMAYANLAR

Türk Ordusu’nda irtica sorunu olduğunu dile getirenler için, savaşan ordunun komutanlarını sürekli hedefe alanlar için mevzi 2021 değil, 2014’tür. Onlar için ordu savaşmamakta ve vatanseverler içeri atılmaktadır. Silivri duvarları Vatan Partisi tarafından yıkılmıştır ancak onlar için duvarlar yerli yerindedir. Ne var ki, onlar farkında olmasa da aradan yıllar geçmiş ve zihinlerinde yıkamadıkları Silivri duvarlarına yeni misafirler gelmiştir. Bunlar vatanseverler değil ancak o vatanseverleri içeri atanlardır ve katledenlerdir.

Eğer kafanızdaki Silivri duvarlarını yıkamazsanız Atlantik planlarına alet olmayı sürdürürsünüz. Çünkü siz fark etmeseniz de o Atlantikçiler sizin yanınızdadır, zihninizin içindedir.

Yazımızı, 1990’larda Hasan Yalçın’ın sözleriyle tamamlayalım. O günden bu yana değişen pek bir şey olmamış:

“Bütün Yavuz Aloganların kendilerine sormak zorunda olduğu soru şudur: Marx ve Lenin’e saldıran salyalı yazılarıyla ünlü Hadi Uluengin Doğu Perinçek’e saldırırken niçin sizi savunmakta? (…) Pentagon’un bütün adamları niçin sizin yanınızda? Niçin o pek suçladığınız Doğu Perinçek’i bir kaşık suda boğmak isterken, sizleri göklere çıkarıp, yere indirdiklerinde yanaklarınızdan öpüyorlar? Çeviri yaparak evinizde halka hizmet etmekten vakit bulduğunuz zamanlarda bu soruların da yanıtını belki ararsınız.” (1)

  1. Hasan Yalçın, Dönekler (İstanbul, Kaynak Yayınları, 2003), 130.

Emre Oflaz
Öncü Gençlik GYK Üyesi, İstanbul İl Sekreteri