Ana Sayfa Manşet İnsanlık, Medyanın İstismar Eserlerine Karşı

İnsanlık, Medyanın İstismar Eserlerine Karşı

3

Kapitalizmin en acımasız yüzlerinden biri, her şeyin ama her şeyin metalaştırılabilir olduğuna dair tezleridir. Son dönemde sosyal medyada ve ardından beyaz perdede karşımıza çıkan bir örnek, bu gerçeği yeniden ve acı bir şekilde hatırlatıyor. Zihinsel ve fiziksel olarak engelli ya da engelli sayılabilecek bir bireyin, engelinden kaynaklanan davranışlarının bir eğlence nesnesine dönüştürülmesi, kapitalist medya düzeninin vicdansızlığını bir kez daha gözler önüne seriyor.

“Kadıköy Boğası” lakabıyla tanınan Mustafa Başaran, son aylarda sosyal medyanın en istikrarlı gündemlerinden biri. Küçük yaşta yaşadığı bir rahatsızlık nedeniyle fiziksel ve zihinsel engellere sahip olduğu anlaşılan şahıs, TikTok ve Instagram isimli sosyal medya platformlarında yaptığı futbol taraftarlığı paylaşımlarıyla tanındı. Bu kişinin farkında olmadan sergilediği davranışların “komedi” adı altında yayılması, zamanla kişiyi viral bir fenomene dönüştürdü. Bu noktaya kadar olan süreç bile ciddi etik sorunlar içerirken, olayın bir sinema filmine evrilmesi, meseledeki sömürünün boyutlarını katbekat artırdı. Kendisini canlandırdığı bir “komedi” filminde, izleyiciler aslında onun engelinden doğan davranışlara gülüyor. Tabii ki bu ürün bir sanat eseri olmaktan uzak olmakla birlikte, kapitalist-emperyalist sistemin talep ettiği “farklılık gösterisi”nin kâra dönüştürülmüş halidir.

Engelin Metalaşması ve Piyasa Ahlakı

Engellilik, bir yaşam gerçeğidir; bireyin karşılaştığı yapısal eşitsizliklerin, toplumsal dışlanmanın ve ekonomik yoksunlukların kesiştiği bir noktada var olur. Kapitalist düzen ise bu gerçeği dahi metalaştırarak bir “fırsata” çevirmekte hiçbir beis görmez. Engellilikten doğan zorluklar değil, o zorlukların gösterisi piyasaya sürülür. Eğlence, anormal olanın sömürüsüyle yaratılır. Bu, piyasa ahlakının en karanlık tarafıdır: İnsan onuru, tıklanma uğruna harcanabilir bir değerdir.

Bu sömürü düzeninin sadece medya patronları tarafından sürdürülmediğini de görmek gerekir. Kişinin yakınları da bu süreçten maddi fayda sağladıkça, istismara ortak hale gelir. Ne yazık ki yoksulluk, çaresizlik ve sınıfsal baskı, insanları çocuklarının, kardeşlerinin ya da akrabalarının mahremiyetini pazarlamaya itebiliyor. Bu, bireysel ahlaktan çok bir sistem sorunudur. Bu sistemde yoksul, istismarın ortağı olacak kadar köşeye sıkıştırılır.

İnsanlığı Paylaşma İhtiyacı

Bugün milyonlarca insanın güldüğü, belki samimi hissettiği, iyi niyetle takip ettiği bu örneğin doğrudan ekonomik, sosyal ve çevresel eşitsizliklerden beslendiği gerçeğiyle yüzleşmeden, bu tür istismarların önüne geçilemez. İnsanı metadan üstün gören; emeği, onuru ve eşitliği yaşatmayı birinci görev olarak bilen ve insanı merkeze alan bir toplumsal düzende hiçbir birey, özellikle toplumsal yaşamda çeşitli dezavantajları varsa, piyasanın eğlence öğüten dişlileri arasında ezilmez. Engellilik bir “gösteri” değil, eşitlik ve dayanışma gerektiren bir yaşam gerçeğidir. Toplum, bireylerin yaşamlarını bağımsız, onurlu ve eşit bir şekilde sürdürebilmeleri için gereken kamusal altyapıyı sağlamak zorundadır. Sosyal medyanın ya da sözde önde gelenlerinin değil, toplumun ortak sorumluluğudur bu.

Bir kişinin dezavantajlarını kullanarak ya da istismar edilmesine göz yumarak onu “komedi” figürüne dönüştürmek, yalnızca etik dışı değil, aynı zamanda sınıfsal ve ideolojik bir şiddettir. Kapitalist sistem, farklı olanı egzotikleştiriyor, eşyalaştırıyor ve kâr aracına çeviriyor. Bu durumu “kişinin kendisi ve ailesi razıysa bize bir şey söylemek düşmez” diye okuyamayız. Çünkü mesele sadece bu kişiyle sınırlı değil; bu sistem hepimizi, insanlığımızı paraya çeviren bir makineye dönüştürüyor.

İnsan onurunun korunması, her alanda eşitliğin sağlanması, toplumun her bir ferdinin birbirinin elleri üzerinde yükselmesi görevi hepimize ait. İnsanın temas ettiği herkes için kendinden feda ederek bir fedakarlık bolluğu yaratmak, aslında hak ettiğimiz insanca yaşamın anahtarıdır. Bizlere düşen, bu sömürü düzenini ifşa etmek ve insan onurunu merkeze alan bir düzenin inşası için mücadele etmektir.