Ana Sayfa Yazılar KAAN ARSLAN YAZDI: ÇANAKKALE SAVAŞINA FARKLI PENCEREDEN BAKMAK

KAAN ARSLAN YAZDI: ÇANAKKALE SAVAŞINA FARKLI PENCEREDEN BAKMAK

1605

Kaan Arslan, Öncü Gençlik GYK Üyesi

Sabah geldikleri boğazı geçip, akşam “5 çayını İstanbul’da içeceklerdi”… Öyle hayal etmişlerdi, hayalleri “suya” düştü!

İngilte… Nam-ı diğer üzerinde güneş batmayan devlet… 18 Mart sabahı dönemin en iyi silah ve zırhlarıyla donatılmış gemilerinin Çanakkale’nin soğuk sularına yanaştıklarında birkaç saat sonra o suların dibini boylayacaklarını akıllarından bile geçirmiyorlardı. Ne de olsa yanında müttefikleri Fransa da vardı. Ayrıca İtalya ve Rusya da diğer müttefikleriydi, her türlü destek istediklerinde gelecekti. Acaba öyle mi oldu? İngiltere’nin beklediği yardım Karadeniz’den geldi mi? Ya da İtalyanlar’dan beklediği yardım Akdeniz’den? Ya da kendisinin ve Fransa’nın takviye kuvvetleri? Onlar neden gelemedi Çanakkale’ye?

Bu yazıda Çanakkale Savaşına farklı bir pencereden bakacağız. Çünkü Türkiye’nin ve dünyanın geleceğine büyük etki eden Çanakkale Savaşı, sadece Çanakkale’de gerçekleşmemiştir. Dünyanın 4’te 3’üne sahip olan, düveli muazzama olarak adlandırılan emperyalist devletlere karşı savaşa girme kararı alan Osmanlı, o savaşta atacağı her adımı en ince ayrıntısına kadar hesaplamalıydı. Öyle de oldu… Yenilgiler de zaferler de bu hesaba dahildi… Çünkü Çanakkale diğer cephelerden farklıydı. Çanakkale, İstanbul’a yani başkente giden en kritik noktaydı. Çanakkale giderse devletin başkenti de gidecekti. Ancak başaramadılar, hüsranla ayrıldılar.

SADECE ÇANAKKALE’DE VERİLMEYEN SAVAŞ

Birinci Dünya Savaşının Çanakkale Cephesi, tarihin dönüm noktalarından biridir. Emperyalizm ağır bir yara almıştır. Gerek deniz gerekse kara savaşlarında olsun, Türk milleti birlik içinde, fedakarca mücadelenin en büyük örneklerinden birini sergilemiştir.

Büyük imkansızlıklar içinde savaşa giren Osmanlı’da mevcut 13 kolordudan sadece 1’i savaşa hazırdı. İtilaf Devletleri ise dönemin sahip olduğu savaş sanayisinin son teknolojik ürünleriyle Çanakkale’ye gelmişlerdi.

Batıda savaşın cephelerde kilitlenmesiyle birlikte İngiltere, İttifak Devletlerinin doğudaki gücü Osmanlı’yı saf dışı bırakmak için Çanakkale’ye tüm zamanların en büyük çıkarma harekatını yapmak üzere gelmişti.

Çıkarma öncesi hiç kuşkusuz muharebeyi kazanacağını düşünen İngiltere, beklemediği bir direnişle karşılaşmış, Çanakkale için planladığının çok çok ötesinde bütçe, asker, silah ve mühimmat harcamıştı.

Deniz zaferinin ardından Mustafa Kemal’in Anafartalar Grubu komutanlığına geçmesiyle kara savaşında da yenilen İtilaf Devletleri, pes ederek gerisin geri dönmüşlerdi.

Birilerinin yazdığı gibi Çanakkale, hurafelerle, rüyalara giren ak sakallı dedelerle, mollalarla, şeyhlerle, dervişlerle kazanılmadı. İttihat ve Terakki’nin iktidara geldiği günden itibaren orduda uyguladığı gençleştirme siyaseti sayesinde kazanılan genç, dinamik, ilerici, çağdaş, fedakar subayların sayesinde kazanıldı. Bu yazımızın konusunu da İttihat ve Terakki’nin yarattığı fedai ruhlu, çağdaş, ilerici yeni kadroların mücadelesi oluşturacak.

CEPHENİN GÖRÜNMEYEN KISMI: GAYRİ NİZAMİ HARP

Çanakkale Savaşını sadece cephedeki muharebelerle anlatmak çok yanlış olur. Çünkü bu savaşın aynı zamanda cephe gerisinde yürüyen bir gayri nizami harbi vardı. Kafkaslar, Karadeniz, Mısır, Trablusgarp, İspanya ve Fas’ta Teşkilatı Mahsusa fedaileriyle birlikte yürütülen gayri nizami mücadele savaşın kaderini değiştirmiş, İtilaf Devletlerinin elini kolunu bağlamıştır.

İttihat ve Terakki Cemiyeti, savaşların sadece cephede değil cephe gerisinde de gerçekleştiğini gördüğünden orduya tamamen bağlı olmayan gayr-ı nizami harp (düzensiz savaş) birlikleri kurmuştu. Buna da Teşkilatı Mahsusa (Özel Teşkilat) demişlerdi. Trablusgarp Savaşındaki Fedai Zabitan deneyimi, İttihatçılara ışık tutmuş, bunu daha da kökleştirmek ve cephe gerisinde düşmanı saf dışı bırakmak için Teşkilatı Mahsusa’yı kurmuşlardı.

Teşkilatı Mahsusa ilk mücadelesini Balkan Savaşında vermişti. Birçok fedainin canı pahasına vatan için savaşın ardından Teşkilatı Mahsusa, burada Batı Trakya Türkl Cumhuriyeti adında bir de devlet kurmuşlardı. Burada devletin yönetim biçiminin Cumhuriyet olması dikkat çekici. İttihatçılara 1908 devriminin ardından Cumhuriyet yerine Meşrutiyet ilan etmelerine çokça eleştiri getirilmekte. Ancak Batı Trakya Türk Cumhuriyeti örneği, İttihatçıların ileride kurmak istedikleri düzenin de habercisiydi.

KAFKAS HAREKATI VE RUSLAR

Yüzyıllardır her savaşta gerek cephede gerekse masada karşı karşıya gelen İngiltere ve Rusya, Birinci Dünya Savaşında ortak menfaat doğrultusunda müttefik olmuşlardı: Osmanlı’nın paylaşımı.

Almanya’ya doğudan gelecek yardımın önünü kesmek için Osmanlı’ya saldıran İngiltere, Kafkaslardan da Rusların saldırısıyla Türkleri en hızlı şekilde savaş dışı bırakıp topraklarını paylaşmak istiyordu.

Bu doğrultuda Kafkaslardan Anadolu’ya girme planı yapan Ruslar, 1914 kışında harekete geçer. Onları Anadolu topraklarında fazla ilerlemeden durdurmak isteyen Osmanlı, 3 kolordusuyla birlikte karşı atağa geçer. Tarihe Sarıkamış Harekatı olarak geçen bu muharebede Ruslar, Anadolu’nun doğusunun bir kısmını işgal etmişti.

Sarıkamış’ta Allahu Ekber Dağlarında büyük kayıplar verdiğimiz yıllardır anlatılır. Ancak şu nokta gözden kaçırılıyor; Ruslar bu muharebede bizim kaybımızın neredeyse 2 katı kadar kayıp vermiş, artık ilerlememe kararı almıştır. Çünkü bilmedikleri bir yerde bu kadar ağır kayıplar vererek ilerlemeleri, işgal ettikleri toprakları da kaybetme telaşını beraberinde getirir.

Enver Paşa ve Hafız Hakkı Paşa komutasındaki 3. Ordu’nun Ruslara Sarıkamış’ta karşı koyması, bizim açımızdan büyük zararlar getirdiği gibi Ruslara da ağır darbe indirmiştir. Ruslara o gün karşı konulmasaydı, Çanakkale’ye giden yolda Anadolu’daki toprakların işgalinin önü açılır, İtilaf Devletlerinin Çanakkale Boğazından geçişi sağlanır, İstanbul işgal edilir ve hatta Bolşevik Devrimi gerçekleşmezdi. Türk milleti, Enver Paşa’nın verdiği kararın zarardan çok yararını görmüştür. Enver Paşa, devrimci bir karar vermiştir.

Kafkas Cephesinin açılması, sadece Çanakkale Savaşı’na etki etmemiş, aynı zamanda Rusya’nın bütün kuvvetini Avrupa’daki cephelere gönderip savaşın kısa sürede sona ermesini önlemiştir.

TRABLUSGARP’TA TEŞKİLAT

Teşkilatı Mahsusa, Trablusgarp’ı 1911 yılında İtalyanlara kaybetmemize rağmen, buradaki faaliyetlerini sonlandırmadı. Birinci Dünya Savaşı sırasında buradaki Teşkilatı Mahsusa birliklerinin başında Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa vardı. Nuri Paşa, burada 2 yıldan fazla bir süre kalarak başta Senusiler olmak üzere birçok aşireti topraklarını İtalya’dan geri almak için mücadeleye örgütlemiştir.

Trablus ve Bingazi’de 10.000 mücahit örgütleyen Senusiler, İtalyanlara karşı zorlu bir mücadele verdiler. Öyle ki, İtalyanlar bu ayaklanmayı bastırmak için 60.000 kişilik ordusunu burada tutmak zorunda kaldı. Senusilerin İtalyanlara karşı ayaklandığını gören İngilizler, işgal ettiği Mısır’ın Trablusgarp sınırındaki koruma birliğini önce 2 tugaylı bir tümen seviyesine, ardından da takviyeli bir tugay seviyesine çıkardı.[1] Bu kuvvet savaş boyunca 30.000’e kadar yükselmişti.

Aralık 2015-Mayıs 2017 tarihleri arasında Teşkilatı Mahsusa birlikleri, Arap kuvvetlerinin de desteğiyle İngilizlere yoğun saldırılar gerçekleştirdi. İngilizlerin odağının büyük oranda dağıtılmasının ardından Nuri Paşa, yönünü İtalyanlara çevirdi ve onlara karşı büyük mücadeleler verildi.

Tüm bunlar devam ederken Tunus’u işgal eden Fransa, gelişmeleri yakından takip ediyordu. Trablusgarp’tan gelebilecek tehlikelere karşı sınırdaki birliklerinin sayısını arttırarak tedbir almıştı.

Karargahta çıkan bazı anlaşmazlıklardan ötürü Nuri Paşa, abisi Enver Paşa tarafından Anadolu’ya çağırılmış, yerine bir Osmanlı subayı olan Şehzade Osman Fuad Efendi atanmıştır. Osman Fuad Efendi’nin kumandasındaki Teşkilatı Mahsusa birlikleri, burada faaliyetlerine devam etmiş, savaşın bitmesiyle hükümetin isteğiyle Fransızlara teslim olmuştur.

Aynı tarihlerde Çanakkale’de yer alan İtilaf Devletleri (İngiltere ve Fransa), Trablusgarp ve Bingazi’den gelebilecek tehlikelere karşı Mısır ve Tunus’taki birliklerini korumuş, Çanakkale’ye göndermemiştir. İngiltere ve Fransa’nın müttefiki olan İtalya ise, Trablusgarp’ta yoğun savaşlar vererek buradaki birliklerinden Çanakkale’ye yardım gönderememiştir. Hatta İngiltere, Trablusgarp harekatı için 1916 yılına kadar savaş bütçesinden 80 milyon sterlin harcamak zorunda kalmıştır.[2]

GALİBİYETİ GETİREN MAĞLUBİYET

Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşında belki de en büyük yarayı aldığı cephe Filistin-Sina Cephesidir. Bu cephenin ilk muharebeleri olan I. ve II. Kanal Harekatlarında Osmanlı, Mısır’a girmeyi zorlamış ancak ağır birer yenilgiyle geri dönmüştür.

4.Ordu Komutanı ve Bahriye Nazırı Cemal Paşa, bu mağlubiyetin ardından hedef tahtasına oturtulur. Çünkü zamanında Büyük İskender ve Yavuz Sultan Selim’in geçtiği Sina Çölünü kolaylıkla geçip Mısır’a yürüyeceğini düşünmüştür. Ancak çölü yayan geçmek hiç de kolay olmadı, askeri her anlamda kötü etkiledi. Düşmanla karşı karşıya geldiklerinde de bitap düşmüş durumdalardı. O yüzden savaş İngilizler açısından bir nebze kolay oldu.

İngilizler için kolay olmuştu ancak süreci kolaylaştıracak etkenleri yaratmak İngilizler için kolay olmuyordu. Çünkü Kanal Harekatları için İngilizler toplamda 60.000’e yakın askerini (4 tugay) burada tutmak ve büyük bir bütçe ayırmak zorunda kalmıştı.[3] 23 Ocak 1915’te başlayan Kanal Harekatları dolayısıyla İngiltere, Mısır’dan Çanakkale’ye yardım göndermekte zorlanmış, mevcut imkanları Kanal Harekatlarına ayırmıştır.

Mısır’ın doğu ve batı sınırında savaş vermek zorunda kalan İngiltere, Trablusgarp ve Kanal Harekatları için toplamda 120.000 askerini yerinden hareket ettirememiştir. Çanakkale’ye giden yolda önemli bir nokta olan Mısır’daki İngiliz kuvvetleri, bu harekatlar sayesinde Çanakkale’den uzak tutulmuş, Çanakkale’deki galibiyetin önü açılmıştır.

FRANSA’NIN ELİNİ KOLUNU BAĞLAYAN AYAKLANMA

Teşkilatı Mahsusa Birinci Dünya Savaşı’nda faaliyet alanını öyle yaymıştı ki Avrupa’nın diğer ucuna kadar uzanıyordu. İttihat ve Terakki Hükümeti, Çanakkale’de karşısında yer alan Fransızlara karşı bir operasyon planlar. Bu operasyon kapsamında Fransa işgalindeki Fas’ta aşiretler aracılığıyla ayaklanma çıkartılarak Fransa’nın dikkatini dağıtılacaktır. Bunun için Teşkilatı Mahsusa fedailerinden Binbaşı Tahir ve beraberindeki iki subay, savaşta taraf olmayan İspanya’ya sahte pasaportla gizlice gönderilir.

Fransa işgali öncesi Fas kralı olan Mevlay Hafız ile Osmanlı’nın Madrid Maslahatgüzarlığında görüşen Binbaşı Tahir, isyanın başarılı olması halinde Mevlay Hafız’ın krallığının Osmanlı padişahı tarafından tanınacağını söyler. Mevlay Hafız’ın öneriyi kabul etmesiyle Fas’ta isyan ateşi yakılır.[4]

Operasyon planını öğrenen Fransızlar, İspanya’da bulunan Mevlay Hafız’ın sınır dışı edilmesi için İspanyol Hükümetine baskı yapmaya başlar. Teşkilatı Mahsusanın Fas’taki etkin propagandası sonucu buradaki Berberi kabileler, General Henry’nin birliklerine saldırır. Dönemin Fransız basınında çıkan haberlere göre şiddetli çarpışmalar gerçekleşir ve Fransızlar önemli kayıplar verir.

Sultan Reşad’ın Fas’ta cihad ilanından sonra isyan daha da büyür ve Fransa’yı zor durumda bırakır. Fransa, 60.000 askerini Fas’ta tutmaya mecbur kalır ve Çanakkale’ye gönderemez. Aşiretlerin artan saldırıları nedeniyle Fransa, 1904’ten beri Kuzey Afrika’daki çarpışmalarda verdiği kaybın yarısı kadarını, son saldırılarda kaybetmişlerdir.[5]

KARADENİZ’DE RUS GEMİLERİYLE MÜCADELE

Çanakkale Savaşının başladığı sırada Ruslar, Kafkaslardan Anadolu’ya girmenin yanı sıra Karadeniz’den de gemilerle İstanbul’a girmenin yolunu arıyordu. Öyle ki Ruslar, birçok savaş gemisiyle İstanbul boğazına dayanmışlardı.

Osmanlı’nın Almanlardan aldığı Göben (Yavuz) zırhlısı Karadeniz’e konuşlanmış, yaklaşan Rus tehdidine karşı amansız bir mücadele veriyordu. Ruslar İstanbul’a yaklaştıkça uzak top atışlarıyla karşı tarafa zarar vermeye çalışsa da, dönemin en iyi teknolojisiyle donatılmış savaş gemilerinden olan Yavuz zırhlısına karşı koyamıyorlardı.

Yavuz’un Karadeniz’de verdiği mücadele, Rus donanmasını İstanbul’dan, dolayısıyla Çanakkale’den uzak tutmuştur. İtilaf devletlerinin Karadeniz’den beklediği yardım gelememiştir. Orada da karşılarında büyük bir direnişle karşılaşmıştır. Planları alt üst olmuştur.

CEPHEYİ SAĞLAMLAŞTIRAN MÜCADELE HARCI

Cephede verilen savaş kadar cephe gerisindeki savaşın da önemi çok yüksek. Türk milleti, Birinci Dünya Savaşında siyasi, askeri, mali, eğitim, propaganda gibi birçok alanda seferberliğe gitmiş, büyük bir sınav vermiştir. Başarı kıstası vatanı kurtarmak olan bu sınavın sonucunda Türk milleti tam not almıştır.

Birinci Dünya Savaşına aynı zamanda Birinci Propaganda Savaşı da diyebiliriz. Savaş sırasında verilen propaganda seferberliği, hem cephede mücadele eden Mehmetçiğimizin hem de iç cephede halkın moralini yüksek tutmuştur. Aynı zamanda İtilaf Devletlerinin karşı propagandasına da duvar örmüştür. Böylece savaşta cepheyi sağlam tutacak bir “Mücadele harcı” oluşturulmuştur.

SONUÇ

İttihat ve Terakki Hükümetinin, Teşkilatı Mahsusa ve gönüllü fedaileri aracılığıyla İtilaf Devletleri ordularına karşı örgütlediği direnişler, o orduların Çanakkale’ye gitmesi önlendi. Böylelikle İtilaf Devletlerinin “Ertesi gün kahvaltıyı İstanbul’da yapmaları” önlenmiş oldu. Emperyalist Batı, sadece Çanakkale’nin değil Türk milletinin geçilmez olduğunu öğrendi.

Hasta adam, küllerinden doğmuş, yeniden tarih sahnesine çıkmıştı. Çanakkale bu yüzden “destansı” bir mücadeleydi. Bir avuç insanla devasa bir kuvvet Çanakkale’den uzak tutulmuştu. Bedeli her ne kadar ağır olsa da bu direnişler sayesinde Türk devriminin önü açılmış, emperyalizme ağır bir tokat vurulmuştur.

Sadece Çanakkale Savaşına değil, tarihimizdeki tüm savaşlara böyle bakmakta fayda vardır. Savaşlar hiçbir zaman bir tek cepheden verilmez. Mutlaka görünmeyen pencereleri vardır. O pencerelerden bakabilmeyi bilenler, o savaşları kazanmayı da bilirler.

KAYNAKÇA

[1] Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, VI. Cilt, Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, 1914 – 1918, s. 117 -118.

[2] Philip H. Stoddard, ,Teşkilât-ı Mahsusa, Arba Yayınları İstanbul 1994, s. 85- 86

[3] Şükrü Altın, Teşkilat-ı Mahsusa Bir Gizli Teşkilatın Öyküsü, İlgi Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2015, s. 225.

[4] Kaan Arslan, Haçı Yok Etmek İçin Kullandığımız Hilal Yeni Bir Haç Olmasın, http://inciraltitarih.com/haci-yok-etmek-icin-kullandigimiz-hilal-yeni-bir-hac-olmasin/

[5] Ahmet Tetik, Teşkilat-ı Mahsusa (Umûr-i Şarkıyye Dairesi) Tarihi Cilt I 1914-1916, İş Bankası Yayınları, İstanbul, Haziran 2014, s. 54.

oncugenclik.org.tr, 4.11.2018