Kimi Atatürkçüler, Kemalist Devrim sanki gökten inmiş gibi davranmaktadır. Sanki Mustafa Kemal, büyük bir dağın zirvesinden elinde asasıyla Türkiye’ye bakıp Kemalist Devrimi bulmuş gibi, Atatürk’ü hayattan koparmaktadırlar.
Bunun için Kemalizm’in tarihsel köklerini anlamamız gerekmektedir. Kemalizm hangi yollardan geçtiğini gördüğümüz zaman, Atatürk’ün o birikimlerden etkilendiğini ve Kemalizm’in zirve noktasına nasıl ulaştığını da anlayabiliriz.
Kemalizm’in tanımını Atatürk birçok kez yapmıştır. Bunlardan birisi 1935 yılında Cumhuriyet Halk Partisi’ programının “Giriş” bölümünün ilk cümlesinde yapılmaktadır:
“Cumhuriyet Halk Partisi’nin programına temel olan ana fikirler, Türk Devrimi’nin başlangıcından bugüne kadar yapılmış olan işlerle, yalın olarak, ortaya konmuştur.”
Yani daha başka birçok kaynakta da, Kemalist Devrimin önderlerinin de bahsettiği gibi, Kemalizm bir harekettir. Yolunu hayatın şartları arasında çizen, bilimi esas alan ve ayakları Türkiye toprağına basan bir pratiktir.
Kemalist Devrimi iki önemli başlıkta da inceleyebiliriz. Milli Bağımsızlık Savaşı ve akabindeki Cumhuriyet Devrimi. İkisi de birbirinden ayrılmaz içkin süreçler olmakla birlikte daha kolay inceleyebilmek adına böyle bir tarihsel ayrım yapıyoruz.
MİLLİ BAĞIMSIZLIK
Atatürk’ün bağımsızlıkçı ruhunu hepimiz biliriz. O ruhtan etkilenmemek ise elde değildir. Öyle ki milli mücadeleyi de bunun etrafında toplamıştır. Emperyalizme karşı Türk Milletinin en müthiş özelliğini, bağımsızlığını harekete geçirmiştir.
“Gelecekteki ihtimaller üzerinde fazla konuşmak, giriştiğimiz gerçek ve maddi mücadeleye hayali bir macera niteliği verdirebilirdi. Dış tehlikenin yakın etkilerini derinden duyanlar arasında, geleneklerine, düşünce kabiliyetlerine ve ruh yapılarına ters olan muhtemel değişmelerden korkacakları ilk anda karşı çıkma güçlerini harekete geçirebilirdi. Başarı için pratik ve güvenilir yol, her aşamayı
vakti geldikçe uygulamaktı.” Nutuk, s. 16
Nutuk’un bu kısmı Kemalist Devrimin çok önemli iki yönünü ortaya koymaktadır. Kemalist Devrim’in; yapacağı işleri sıralamaya koyarak bilimselliği, hem de Türk Milletinin bağımsızlık birikimine sırtını yaslayarak bu büyük yolu çizdiğini vurgulamaktadır.
Bu bağımsızlık birikimi; Alp Er Tunga’dan, Mete’den, Cengiz Han’dan, Timur’dan, Tomris Hatun’dan, Selçuklu’dan, Osmanlı’dan gelmektedir. Türkler, tarihin her döneminde bağımsızlık uğruna savaşlara girmiş, canını orya koymuştur. Atatürk de bu büyük geleneğe sırtını yaslamıştır.
Cumhuriyet ve Çağdaş Toplum
Kemalist devrimin yoğunlaştığı bir diğer nokta ise Cumhuriyet’le birlikte çağdaşlaşan toplumdur. Burada da bir bağımsızlık söz konusu vardır. Fakat bu sefer vatanın bağımsızlığı değil; kadının erkeğe bağımsızlığı, müridin şeyhe bağımsızlığı, köylünün ağaya bağımsızlığıdır.
İslamiyet’e uygun olmayan, şeytanlaşan hocalar olduysa da, karşısında da Yunus Emre çıkmıştır. Mesela Yunus Emre Tövbe şiirinde şöyle der; “Peygamber yerine geçen hocalar, Bu halkın başına zahmetli oldu.”
Kula kulluk etmek olduysa da, karşısında da Bektaşi çıkmıştır. Mesela Bektaşi Mısır’a gittiğinde, üstünde sırmalı kaftanlarıyla atlıların geçtiğini görür. Adamın birine bunlar kimdir diye sorduğunda “Bunlar Mehmet Ali Paşa’nın kullarıdır.” Cevabını alır. Bektaşi bu cevap üzerine Allah’a dönüp “Ey yüce Allah’ım bir senin kuluna bak, bir de Mehmet Ali Paşa’nın kullarına” demiştir.
Pir Sultan Abdal’ın, Yunus Emre’nin, Harabi’nin, Dertli’nin, Bektaşi’nin ve daha nicelerin memleketinde kula kulluğa mücadele hep olmuştur. Türk Milleti bu mücadele ile yeni tanışmamıştır. Fakat mücadelenin zirve noktasını Mustafa Kemal Atatürk’le görmüştür.
Kadının erkeğe bağımsızlığı ise yine bize hiç yabancı bir konu değildir. “Han’ım” sözcüğünün nereden geldiğini, “Ka-tun”un (kadın) “Ka-ğan” kadar yetkili olduğunu, Türk devletlerinde hakan seferdeyken eşinin bütün görevleri alabildiğini ve kadının at sırtında savaşlara katılabildiğini herkes bilmektedir.
Ve yine bazı Atatürkçülerimiz Cumhuriyet’ten öncesini yok saymaktadır. Güya bu Cumhuriyet’ten önceki devletler gericidir. En ılımlıları, Selçuklu’yu benimseyip Osmanlı’yı reddetme gibi garip anlayışlara sahiptir. Türklerin İslam’la buluşmasını “Araplaşma” diye çarpıtıp indirgeyen ve gericileşme olarak yorumlayanlar çok yaygındır. Oysa “gerici Osmanlı” nasıl üç kıtaya yayılabildi? Bilimi gelişmeyen bir devlet savaş kazanabilir mi? Osmanlı’nın bu büyük başarıları da yine aynı geleneklerden çıkmıştır. İslam Türklüğü, Türklük de İslam’ı geliştirmiş ve ilerletmiştir.
Bu Atatürkçülerimiz acaba Tanzimat’la birlikte gericileşen Osmanlı’nın son dönemlerine bakarak mı bunları iddia etmektedir? Osmanlı’nın en büyük gericileşmelerinden biri olan Tanzimat’ı, “Batılılaşma” diyerek sahiplenmektedirler ve bugün de o programı benimsemektedirler.
Ya da Atatürk’e yaklaştıkları gibi Yunus Emre’nin de uzay boşluğundan geldiğini iddia etmektedirler?
Türk Devriminin 6 Oku
Türk devriminin yaptı bütün işlerde 6 ilkeyi görmek mümkündür. Altı ilke hareketin içinden çıkmıştır. Yani hayatın içerisinden çıkan eylem kılavuzlarıdır.
1921’de Mustafa Kemal Atatürk, Birinci İnönü Zaferi’ni anlatmaktadır. Ve konuşmasını Namık Kemal’e nazire yaparak şu şekilde bititir;
“İşte bu kürsüden bu meclisin başkanı sıfatıyla meclisi oluşturan bütün üyelerin her biri adına ve bütün millet adına diyorum ki:
Vatanın
bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı
kara maderini”
Atatürk bu konuşmasında Namık Kemal’in şiirinden esinlenmiştir. Çünkü Namık Kemal, Vatan Mersiyesi şiirinde;
“Vatanın
bağrına düşman dayadı hançerini,
Yoğimiş kurtaracak
bahtı kara maderini” demiştir.
Atatürk’ün etkilendiği Namık Kemal, Genç Osmanlılar’dandır. Türk milletinin bağımsızlık bilincini ateşleyen Genç Osmanlılar, Meşrutiyet için mücadele etmiş ve 1876 anayasası olarak bilinen Kanun-i Esasi’yi ilan ettirmişlerdir. Böylelikle 1. Meşrutiyet ilan edilmiştir.
Genç Osmanlılar’da Milliyetçilik, Halkçılık, Cumhuriyetçilik’in kökleri vardır. Mithat Paşalar, Namık Kemaller, bu sürecin fedaisi ve öncüsüdür. Türk devriminde önemli bir dönüm noktasıdır. Milliyetçilik rüzgarını toplumda daha da estirmiş, vatan çatısı altında halkın bütün sınıflarının toplanabileceğini göstermiştir.
Aynı şekilde tüm dünyaya nam salmış Jön Türkler ve İttihatçılar da özellikle bu üç ülkenin öncüsüdür ve 1. Meşrutiyet’e nazaran çok daha ileri devrimler yapmış, kapitülasyonlar ve sömürge ekonomisine karşı milli iktisadın temellerini atmışlardır. Milli ekonomiyle birlikte Türk ulusu bilinci de bu süreçte gelişmiştir.
Ahmet Saral
Kemalist Devrim’in Güncelliği Çalışma Grubu Üyesi