Özgür Bursalı/Vatan Partisi Öncü Gençlik Genel Başkanı
BAÜ-Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi’nin sosyal medya hesabından, Başkanı Emekli Amiral Cihat Yaycı’nın “Biz ne ABD’ci, ne Rusya’cı, ne de Avrasya’cı olmalıyız. Biz Türkiye’ci, Türk Milletçi olmalıyız” cümlesi paylaşıldı. Yine Sayın Yaycı’nın “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” gibi çıkışlarıyla Türkiye’nin girdiği savaşta “yalnızlığına” vurgu yapması, İsrail devleti ile ısrarlı anlaşma önerisi, “Türkiyecilik” ifadesinin ve güvenlik stratejimizin tartışılmasını zorunlu kılıyor. Çünkü reddedilen Avrasya, gelişigüzel bir tercih değil, Atlantikçiliğe karşı stratejik bir mevzilenme.
Bugün Doğu Akdeniz’de vekil kuvvetlerin değil, doğrudan devletlerin karşı karşıya geldiği bir süreç yaşıyoruz. Buradaki savaş sıradan bir olay değil, Türkiye’nin geleceğini belirleyecek. Karşımızdaki kuvvet bloğu çok ciddi. ABD ve İsrail’in başını çektiği, Fransa, GKRY, Yunanistan içinde olduğu bir cephe. Diğer tarafta ise nesnel olarak Türkiye, Rusya, Çin, İran, Suriye var. Çünkü hepsi hedefte. ABD, Güney Kıbrıs’taki ambargoyu kaldırıyor, karşılığında limanlarından Rus gemilerinin yollanmasını istiyor. Çin’in paylaşarak gelişme stratejisini izlediği Kuşak Yol projesinin önü kesiliyor. Yani aynı tehditle karşı karşıya olanların birleşmesi, başarı için tayin edici.
YARATICI YIKICILIK
Tüm bu olgular, Türkiye’nin, karşısında konumlanan bu büyük kuvvet yığınına karşı, iç cepheden başlayarak, uluslararası planda hassas bir strateji takip etmesini gerektiriyor. İç cephedeki birlik, gerek PKK-FETÖ’ye karşı mücadelenin kararlılığı için, gerek bugün en sıcak gündem Mavi Vatan’daki mücadele için hayati önemde. Türk devletinin, ordusunun, üreticisinin, sanayicisinin, gençliğinin ve bütün milli dinamiklerinin birliği, Doğu Akdeniz’deki mücadelede başarı için belirleyici. Burada kritik aşamalardan geçerken CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun düğmeye basmasıyla harekete geçen “yaratıcı yıkıcılık,” iç cephede bozgunculuk, orduya ve devlete güvensizlik yaratan iklim, dışarıda bizi müttefiksiz bırakan “Türkiyeci kalalım” tavrıyla da nesnel olarak birleşiyor.
YIKICI YALNIZLIK
Türkiye’nin elbette iç dinamiklerinin büyük oranda birliği, donanması, kabiliyetleri, birikimi ve tecrübesi savaş için başat önemde. Ancak denklem, sonuç almak için bu matematiğin yeterli olmayacağını da gösteriyor.
Düşmanın karşısına hangi kuvveti yığacağımız sorusu belirleyicidir. Bunun için de tehdidin kaynağını doğru saptamalıyız. “Türkiyecilik” tartışması da burada çözülüyor. ABD ve İsrail’in başını çektiği geniş bloğa karşı, Türkiye’nin bu tehdidi dengelemesi ve üstesinden gelmesi için, ittifak potansiyelini değerlendirmesi zorunlu hale geliyor.
ABD, Körfez ülkelerini dahi kuşatarak, kendi bloğunun içine çekmeye çalışıyor.
Henüz önceki gün Beyaz Saray’da ABD, İsrail, BAE ve Bahreyn bir işbirliği anlaşması imzaladı. Düşman tarafın merkezi gücü dahi yana döne bir ittifak yığınağı oluşturmaya çalışıyor. Çünkü bir ittifak potansiyeliyle savaştığının farkında. Bu durumda Türkiye’de ittifakları reddedip Rus, Çin ve Avrasya aleyhtarlığı yapıp ittifakları reddetmenin akli bir izahı kalmıyor. İşte burada Cihat Yaycı’nın “Türkiyeci” ve “gururlu yalnızlıkçı” yaklaşımı, tam olarak ABD’nin Türkiye’yi müttefiksiz bırakma stratejisiyle örtüşüyor. Ardından İsrail ile anlaşma önerisi geliyor. Bu da stratejik bir bakışın olmadığını, tehdidin kaynağının saptanamadığını gösteriyor. İç cephedeki yaratıcı yıkıcılık, Avrasya karşıtlığıyla birleştiğinde, dış cephede yıkıcı yalnızlığa dönüşüyor.
“TÜRKİYECİLERE” SORULAR
Doğu Akdeniz’de karşımızdaki Türkiye düşmanı yığınağa ve baskısına karşı (ABD, İsrail, GKRY, Yunanistan, Fransa) Rusya ile beraber olmadan Türkiye’yi nasıl savunacaksınız?
ABD bile yanına müttefik ararken Türkiye neden yalnız kalmalı?
Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde ABD ve terör örgütlerine karşı, kiminle birlikte mücadele ediyor?
PKK’ya binlerce tır silahı Rusya Çin veya başkaca Avrasya bileşenleri mi veriyor?
“Nemesis,” “Noble Dina” gibi Türkiye’ye karşı intikam tatbikatlarını kimler gerçekleştirdi?
AB Başkan Yardımcısı Borrell, neden eski büyük imparatorlukların geri geldiğini, Bunlardan üçünün Rusya, Çin ve Türkiye olduğunu ifade etme zorunluluğu duyuyor?
GERÇEK TÜRKİYECİLİK
Bu noktada “hangi Türkiyecilik,” ya da hangi “Türk Milliyetçiliği” sorusu önümüze geliyor. Bir tarafta düşman çoğaltan “gururlu” bir yalnızlaşma, diğer tarafta gerçek dostlarla başarı kazanan, sonuç alan ve gelişen bir dayanışma var. Genel Başkanımız Doğu Perinçek’in de ifade ettiği gibi Türk milliyetçiliği hesap bilir, kitap bilir, matematik bilir, coğrafya ve tarih bilir. Bu gerçek Türkiyecilik devrimler yapmıştır, İstiklal mücadelesini kazanmıştır. Türk Milliyetçiliğinin 200 yıllık pratiği bu açıdan derslerle doludur. Mustafa Kemal Atatürk’ün Sovyetlerle kurduğu dostluk, başarıyı getirdi. Çarlık Rusya’sını yıkan Lenin yönetimi Kars, Ardahan ve Batum’dan çekildi. O parçalarımızı tek kurşun atmadan kazandık. Ankara Hükümeti Sovyet Hükümeti’nin Kızıl Ordusu’yla birlikte İngilizlerin Kafkas Seddini yıktı, Doğu bölgesini Ermeni bölücülüğünden kurtardı. Yine Sovyet Hükümeti Kurtuluş Savaşına çok ciddi para ve cephane desteği sağladı.
ATATÜRK “RUSÇU” MUYDU?
Bugün Vatan Partisi’ne yapıldığı gibi o dönemde de Atatürk “Rusçulukla” suçlandı, İstanbul basını her türlü provokasyonu yaptı. Ancak Atatürk, “düşmanlarımızın sayısının çokluğunu dikkate alarak kuvvet ilave etmek farz” diyerek stratejik bir savaş arkadaşlığı kurdu. Sonuç aldı ve Sovyet dostluğunu devam ettirmeyi ölmeden önce en önemli nasihat olarak bıraktı. Yine Atatürk bu ittifak potansiyelini Balkan Antantı ve Sadabad Paktıyla ete kemiğe bürüdü. Bugün Atatürk Cihat Yaycı’nın “Türkiyeciliğini” uygulamış olsaydı ne Atatürk olurdu ne de Türkiye Cumhuriyeti var olabilirdi. Sonuç olarak Atatürk Rusçu olmadı. Bu bir Türk-Yunan savaşı demedi. Asıl tehdit Yunanistan deseydi ve İngilizlerle anlaşsaydı, savaşı kaybederdi. Esas tehdit İngiliz emperyalizmini saptadı, onun taşeron devletlerini kurduğu güçlü ittifak zinciriyle yendi ve başı dik Türkiye’yi inşa etti.
“TÜRKİYECİLİĞİN” VARACAĞI YER
Kulağa hoş gelen, Türkiye’nin gerçek dostlarına tavır alan bu yeni moda Türkiyecilik, aslında Türkiye’nin mücadelesini dağıtıyor. Yine bugün Kerkük, Musul, Kırım Türk toprağı ilan ediliyor, “Türk birliği” adına sonuçsuz ve hesapsız tezler ortaya atılıyor. Dolayısıyla Avrasya, Rusya, Çin ve İran aleyhtarlığı adına yapılan Türkiyecilik, Türkiye düşmanlığına varıyor. Türkiye ne kadar “Türkiyeci” kalırsa, düşman için o kadar zayıf hale geliyor. İstedikleri budur. Bu konudaki konumlanmaları dikkatle izliyoruz. Herkes en sonunda kendi teorisinin eylemini yapıyor. Vatan Partisi’nin Sayın Cihat Yaycı’nın istifa sürecinde, Deniz Kuvvetlerimizin toplam birikimine duyduğu güvenle aldığı tutumun ne kadar haklı olduğu, bu tartışmalarda bir kez daha görülüyor.
oncugenclik.org.tr, 18.09.2020