Ana Sayfa Yazılar SAMET KUNT YAZDI: İLK TÜRKÜN YARATILIŞI

SAMET KUNT YAZDI: İLK TÜRKÜN YARATILIŞI

2434

Samet Kunt, Öncü Gençlik GYK Üyesi ve İzmir İl Sekreteri

Ulu Han Ata Bitiği Türklerin bilinen en eski destanı. Ancak diğer destanlarımıza göre daha az bilinmektedir. Çünkü destanları günümüze taşıyabilmek için üzerinde çalışma yapılması gerekir. Bu zamana kadar bazı girişimler dışında bu önemli destan tarihin tozlu raflarında kalmış, gözlerden kaçmış ve değerinin anlaşılacağı günleri yüz yıllarca beklemiştir.

Uluhan Ata Bitiği Destanı yalnız Türk Tarihi açısından değil insanlığın uygarlık tarihi için çok önemli bir buluştur. Bu buluş ile birlikte birçok ezberin bozulacağını ve cevabı bulunamamış birçok sorunun aydınlatılacağını göreceğiz. Her şeyden evvel Çin, İran ve Hint uygarlıklarıyla birlikte en eski ve en köklü uygarlık birikimine sahip olan Türklerin yaratılış destanı olması tek başına önemini ortaya koymaktadır.

İlk destanımız olan Uluhan Ata Bitiği ile birlikte İskitler ya da bazı tarihçilere göre Asya Hunları ile başlattığımız Türk Tarihini daha eski zamanlara götürebiliriz. Uygarlığımızın temelleri olan atlı çoban kültürünün kadim uygarlıklar ile kurduğu ilişkileri daha rahat yorumlayabiliriz.

Kısacası Ulu Ay Ata ve Ulu Ay Ana bize bu süreçte şahitlik edecek. Bütün yaptıklarımız onların eseridir. Şimdi zaman onların zamanıdır. Onların her söylediği eminiz ki batı merkezli oryantalist tarih anlayışına bir kez daha darbe vuracaktır. İşte bütün heyecanımız bundandır.

Genel Başkanımız Doğu Perinçek aynı zamanda yıllarını Türklerin Devlet Kuruculuğunu tahlil etmeye vermiş önemli bir bilim insanı o da heyecanını saklayamayanlardan.  Prof.Dr. Necati Demir ile Ulusal Kanal’da katıldığı bir programda heyecanını “bütün gece uyuyamadım” diyerek dile getirmiştir.

DEĞERİNİN ANLAŞILMASI İÇİN 800 YIL GEREKTİ

Prof. Dr. Necati Demir, Uluhan Ata Bitiği kitabını yayınlayana kadar, destandan bilim dünyasını haberdar eden ilk kişi Mısırlı Zeki Paşa olmuştur.  Türkiye’de ise ilk olarak Muallim Cevdet Bey daha sonra da Abdülkadir İnan ve Fuat Köprülü destanın varlığından bahsetmişlerdir. (1) Ahmet Ercilasun ise Uluhan Ata Bitiği’ni konu alan bir roman yazmıştır. Romanın ana karakteri, Memlük müellifi Aybek ed’Devadari’dir. Romanda Ebubekir isminde genç bir tarihçidir. Olay bu karakterin Türklerin yaratılış kitabını öğrenmesiyle başlar.(2)
Kitaba dair en eski yazılı metni Memlük Devleti olarak bildiğimiz ed-Devletü-t Türkiyye yani Türkiye Devleti döneminde yaşamış olan Aybek ed-Devaddari kaleme almıştır. Destanın özeti Kenzü’d -Dürer ve Cami’ü’l-Gurer adlı eserinin 8.cildi ed-Dürre ez-zekiyye fi ahbar ed-Devlet-Türkiye adlı kitabında bulunmaktadır. (3)

Destanın orjinal metni bulunamamıştır. Elimizde bulunan en eski metin destanın arapça basımından Aybek ed-Devaddari’nin Türkçeye naklettiği özet kitaptır. Kitap 580 yılında ölen Bozorgmihr bin el-Bahtikan tarafından Farsçaya, 826 yılında Cibrail bin Bahtişü tarafından Arapçaya çevrilmiştir. (4) Ed-Devaddari’de 14.yy’da tekrardan Arapçadan Türkçeye  özet halinde çevirmiştir.

Buradan da anlaşılacağı üzere destan 723 yılında yazılan Orhun Yazıtları’ndan en az 200 sene önce yazılmıştır. İçindeki bilgiler ise binlerce yıl öncesine aittir. Destanın bulunmasıyla yazılı metin tarihimiz 200 sene önceye çekilmiştir.

ATALARIMIZ TOPRAKTAN GELİYOR

Destanda Türklerin ilk babası Ulu Ay Ata ve ilk anası Ulu Ay Ana’nın yaratılışları anlatılmaktadır.

Yılları sayılamaz çok çok eski bir çağmış, Gökler sanki delinmiş, çok çok yağmurlar yağmış
Dünya sele boğulmuş bu şiddetli yağmurla, yeryüzü, hep kaplanmış sürüklenen çamurla
Sellerin önündeki çamurlar bir yol bulmuş, Karadağcı dağında bir mağaraya dolmuş
Mağaranın içinde kayalar yarılmışmış, yarıkların bazısı insanı andırırmış
Kayaların yarığı insan kalıbı olmuş, kalıpların içi de kille, çamurla dolmuş
Aradan zaman geçmiş yıllar asırlar dolmuş, yarıklarda bu toprak, sular ile hal olmuş
Saratan burcu derler bu burca gelmiş güneş, havalar çok ısınmış ateş ile olmuş eş
İnsan kalıbındaki su ile toprak pişmiş, birbiriyle karışmış zerreleriyse şişmiş Onlara göre mağara sanki bir kadınmış, insana vücut veren, içi de bir karınmış
Güneşin ateşiyle su ile toprak pişmiş, Dokuz ay süreyle de serin bir rüzgâr esmiş
Su, ateş, toprak, rüzgâr, dört unsur derler buna, bunlar temel olmuşlar ilk insan vücuduna
Tam dokuz ay geçince bir insan çıkıvermiş, nedense adını da “Ay Atam” alıvermiş
Ay babayla Ay dede Türkçeye buradan kalır, insanın ilk ceddi de kökünü aydan alır
(5)

Ulu Ay Ana’da aynı şekilde 40 yıl sonra dünyaya gelmektedir. Ulu Ay Ata ve Ulu Ay Ana evlenirler çocukları olur. Çocukların da evlenmesiyle Türkler çoğalmaya ve dünyadaki yerini almaya başlar. Daha sonra dağın eteklerine doğru, verimli topraklara yerleşmeye başlarlar.

Görüldüğü gibi Ulu Ay Ata ve Ulu Han Ana’nın yaratılışları Âdem ve Havva’ya ciddi benzerlikler göstermektedir. İlk Türk kağanının seçilmesi, ilk Türk şehirlerinin kurulması, ilk törenlerin yapılması da bu eserde anlatılmaktadır. ( 6) ed-Devaddari kitabın Türklerin en eski kitabı olduğunu ve Moğollar, Kıpçaklar, Türkler açısından kutsal kabul edildiğini belirtmiştir.(7)’’Türklerde çok önemli bir kitap daha vardır…Adı, Oğuzname’dir…Oğuz’un günlük yaşamı, ilk kağan oluşu, adını ve namını Oğuz olarak alışı anlatılmıştır’’(8) diyerek Oğuzname’nin Türkler açısından önemine değinmiştir.

Prof. Dr. Necati Demir, Türklerin Kuran-ı Kerim’den önce iki kutsal kitabı olduğunu, kutsal kitapların Uluhan Ata Bitiği ve Oğuzname olduğunu ifade ediyor. Uluhan Ata Bitiği Atalar Ruhu inancı döneminin, Oğuzname ise Gök Tengri inancının kutsal kitabıdır. (9)

MAĞARA VE DAĞ KÜLTÜ

Kitapta Ulu Ay Ata ve Ulu Ay Ana’nın dünyaya geldiği dağın yaratılışı da anlatılmaktadır. Özet olarak “Tanrı, güneş yakmasın diye Çin’in etrafında Ulu Kara Dağ ismiyle bir dağ yaratmıştır. Burası Tanrı’nın iradesiyle, deniz, dünya ve gök aralarında durmaktadır. Bu dağın üzerinin bir bölümünde bitki yoktur, taşları simsiyahtır” (10)

Ulu Ay Ata burada yaratıldı diye Türkler bu mağaraya çok önem verirdi. (11) Ulu Ay Ana, Ulu Ay Ata’dan 40 yıl sonra dünyaya geldi ve ondan 40 yıl sonra öldü. İkisi de 120 yıl yaşadı. Öldükten sonra yaratıldıkları mağaraya gömüldüler. Daha sonra mağara mücevherlerle kaplı kırmızı altın bir kapıyla kapatıldı. Halk tarafından kutsal bir yer olarak görülüp saygı gösterilmeye başlandı, burası Türklerin ilk ziyaretgahı oldu. (12)

Katanov’un, Sagaylara dayanarak hazırladığı ‘’kutsal dağ’’ adlı derlemede dağ kültüne vurgu yapılır. ‘’Üçege oymağı evvelce Sakçak dağının eteklerinde bulunurdu…İçege oymağının kadınları(gelinleri)bu dağa kayınbabamız derler’’ (13)Aynı derlemede başka oymakların kadınlarının da çeşitli dağlara kayınbabamız dediği belirtilir.

Göktürk kağanlarının, nevruz günü, Atalar Mağarası’na giderek törenler düzenleyip, kurbanlar kestiği biliniyor. (14)Göktürkler, Hunlar veya Uygurlar dönemi fark etmez Türkler açısından mağara ve dağın önemi ve kutsallıklarına dair başka onlarca örnek gösterilebilir.

Hatta Prof. Dr. Necati Demir’e, Sivas’ta çalışmaları sırasında tanıştığı bir köylü baharda bütün köyün bir mağaraya gidip dua ettiklerini söylemiştir.(15)Yüz yıllar boyunca Türklere hakim olan, günümüze kadar taşınan mağara ve dağ kültünün  köklerini Ulu Han Ata Bitiği’nde görebiliyoruz.

Bu gerçeklerden hareketle Orta Asya kökenli yaşam tarzının günümüzde ki etkileri daha da araştırılmalıdır. Çünkü binlerce yıllık imparatorluk geleneğinin ve 200 yıllık Türk Devrimi’nin üstünde oturuyoruz. Elbette birikimimizin derinliği binlerce yıl geriye gitmektedir.

NEVRUZ: BAHARIN VE ATAMIZIN DOĞUM GÜNÜ

Destana göre Uluhan Ata Bitiği 21 Mart’ta yani Nevruzda dünyaya gelmiştir, koç burcundandır. Soğuk havaların son bulmasıyla dünyaya geldiği için güçlü kuvvetlidir. Ay Ana ise, Ay Ata’dan tam 40 yıl sonra Eylül ayında dünyaya gelmiştir, başak burcundandı. Güneşin en yüksek noktaya ulaşamaması ve havaların soğumaya başlaması sebebiyle Ulu Ay Ata’ya göre daha cılız kalmıştır. (16)

5 cümlede özetlemeye çalıştığımız bu kısım içinde birçok ayrıntıyı içeriyor. Baharın gelişini kutladığımız Nevruz Bayramı aynı zamanda atamız Ulu Ay Ata’nın doğum günü oluyor. Ay Ata bahar ile birlikte dünyaya geliyor. Bahar bayramı aynı zamanda hepimizin doğum günü.

Nevruz dünyada çeşitli halklar tarafından kutlanılıyor. İranlılar nevruzu Demirci Kava efsanesine dayandırırken, Türkler bu zamana kadar Ergenekon Destanına dayandırmaktaydı. Destandaki nevruz vurgusu Türklerin nevruz kutlamalarını Göktürk Dönemi’nden yüzyıllar öncesine götürüyor.

Burç vurgusu ise çok önemli. Destanın M.Ö dönemlere dair bilgiler verdiği düşünüldüğünde burç hesaplarının yapılması, bunun özellikle vurgulanması belli bir gelişmişlik düzeyini ortaya koymaktadır. Ayrıca Ay Ana’nın Ay Ata’dan daha cılız olmasının vurgulanması kabile toplumunun kadın-erkek eşitliğinin bozulduğunu gösteriyor olabilir. Kabile toplumunun bozulması bir anlamda uygarlık aşaması. İlk türkün dünyaya geldiği dönemin aynı zamanda kabile toplumunun bozulmaya başladığı dönem olması ve ardından bereketli topraklara inilmesi Türk kavramının başlı başına bir uygarlık atılımı olduğunu gösteriyor olabilir.

Kadın-erkek eşitliği üzerinden verdiğimiz örneği bereketli topraklarla beslemek mümkün. Çünkü bereketli toprak zenginleşmeyi yani bir açıdan uygarlaşmayı temsil etmektedir.
Bu açıdan bakıldığında Türk Mitolojisinin köklerini Ulu Han Ata Bitiğin’de görmek mümkün oluyor.

DESTAN ONLARCA SORUYA CEVAP VERECEK

Altın Elbiseli Tigin, önce 1969 yılında Kazakistan’ın Eşik kurganında bulundu…Kazakistan Eşikli olan Tigin, 2.500 yıl önce, MÖ 5-6. yüzyılda yaşamış. Tigin ünvanını hepimiz Bilge Kağan’ın kahraman kardeşi Kültigin (Gültekin)’den biliyoruz, eski Türkçemizde prens anlamına geliyor…O kurganda Tigin’in tepeden tırnağa altından giyim kuşamı yanında 4 bin parça altın eşya da bulunmuştu. (17)


Dönem İskit dönemi daha Asya Hunları ortaya çıkmamış. Ne Modu (bilinen adıyla Metahan) var ortalıkta ne de bütün Avrupa’yı hakimiyeti altına alan İskit Hükümdarı Oden. Ancak bir prensin kurganından 4 bin parça altın çıkıyor. Bu denli altının ve zanaatkarlığın tek açıklaması zenginlik dolayısıyla da devlet olabilir.

M.Ö. 5-6 yüzyılda yaşamış olan Tigin’in bu denli zengin bir devletin prensi olması, Türklerin bu tarihten yüz yıllar önce kabile toplumunu bozup devletleşme sürecine girdiğini gösterir. Böyle bir zenginliğe ve aşamaya dünden bugüne kısa bir sürede geçmek mümkün değildir.

Aynı zamanda kurganda bulunan bir tasta 26 harflik bir yazı bulunmuştur. Aynı olmamakla birlikte Orhun Yazıtları’ndaki harflere benzemektedir. (18) Yine Çin kaynaklarında Hunların alfabesinin olduğu geçmektedir. Ancak bu alfabe şuana kadar tam olarak tespit edilememiştir. Ancak tarihçiler Göktürk Alfabesinin Hun alfabesinden türetildiğini düşünmektedir. (19)

Bütün bu veriler ışığında Türklerin devletleşerek tarih sahnesine çıkmasını milattan yüzyıllar öncesine kadar götürebiliriz.

Orta Asya’da bulunan kaya izlerinin benzerleri hatta aynıları Avrupa, Anadolu ve Amerika Kıtası’nda bulunmuştur. (20) Yine Sümerlerde bulunan birçok motifin Orta Asya’da bulunması ve kelime kökleri açısından Türkçe ve Sümerce kelimelerde benzerlikler olması cevaplanmayı bekleyen sorulardır.

Elimizde sadece Ulu Han Ata Bitiği’nin özeti bulunmaktadır. Ed-Devaddari, içinde inanılmaz bilgiler vardı ancak kimse inanmaz diye kitabın belli kısımlarını çıkardığını ve bu sebeple özet yazdığını kitabında belirtmiştir. (21)

Ulu Han Ata Bitiği’nin çok eski dönemlere dair bilgiler verdiğini düşünürsek destanın tam metninin bulunması ve bu alanda yapılan çalışmaların derinleştirilmesi yukarıda belirttiğimiz soruların cevabının bulunmasına önemli katkılar sunacaktır.

Prof. Dr. Necati Demir hocamız kitabı ayrıntılarıyla günümüze taşıyarak büyük bir iş başarmış ve yeni kuşaklara örnek olmuştur. Bundan sonra yapacağı çalışmalarıyla Türk tarihinin karanlık noktalarının aydınlatılmasına büyük katkılar sunacağı ortadadır.

DİPNOT

1-)Bilim ve Ütopya Dergisi, sayı:276, s.14
2-)Ulug Han Ata Bitigi.pdf
3-)Bilim ve Ütopya Dergisi, sayı:276, s.13

4-)Bilim ve Ütopya Dergisi, sayı:276, s.14
5-)Ulug Han Ata Bitigi.pdf
6-)Bilim ve Ütopya Dergisi, sayı:276, s.20

7-)Bilim ve Ütopya Dergisi, sayı:276, s.21

8-)Bilim ve Ütopya Dergisi, sayı:276, s.21

9-)https://www.youtube.com/watch?v=nznXc49lRps

10-)Bilim ve Ütopya Dergisi, sayı:276, s.23

11-)Bilim ve Ütopya Dergisi, sayı:276, s.23

12-)Bilim ve Ütopya Dergisi, sayı:276, s.24

13-)Bilim ve Ütopya Dergisi, sayı:276, s.23

14-)Bilim ve Ütopya Dergisi, sayı:276, s.13

15-)Bilim ve Ütopya Dergisi, sayı:276, s.13

16-)https://www.youtube.com/watch?v=nznXc49lRps

17-)https://www.aydinlik.com.tr/altin-yurekli-tigin-kilicini-vurdu-dogu-perincek-kose-yazilari-mayis-2019
18-)https://www.aydinlik.com.tr/altin-yurekli-tigin-kilicini-vurdu-dogu-perincek-kose-yazilari-mayis-2019

19-)https://www.youtube.com/watch?v=nznXc49lRps 20-)https://www.youtube.com/watch?v=nznXc49lRps
21-)https://www.youtube.com/watch?v=nznXc49lRps