Ana Sayfa Yazılar Savaşa Hayır Tuzağı

Savaşa Hayır Tuzağı

446

Bildiğiniz üzere Rusya ile Ukrayna arasında sıcak günler yaşanıyor. Aslında taraflara Asya ile Atlantik de diyebiliriz zira yaşananlar Asya medeniyetinin Atlantik sistemine karşı bağımsızlık ve var olma mücadelesinden başka bir şey değil.

1949’da kurulan – bizim de 1952’de dahil olduğumuz – NATO, sözde Sovyet tehdidine karşı kurulmuştu. Aslında tek amaç, iki kutuplu dünyada yaşayan ülkeleri tümüyle ABD denetimi altına almak ve Sovyetler Birliği’ni yıkmaktı. Sovyetler Birliği 1991 yılında yıkıldı fakat sözde Sovyet tehdidine karşı kurulan NATO dağıtılmadı. Dağıtılmanın aksine NATO kademeli olarak genişletildi ve Türkiye ile Rusya’yı kuşatmak için kullanıldı.

Rusya’nın tüm uyarılarına rağmen 2004 senesinde Bulgaristan ve Romanya NATO’ya alınarak Atlantik tehdidi Karadeniz’e taşındı. Günümüzde ise ABD, Ukrayna ve Gürcistan’ı NATO’ya alarak, Atlantik sistemine karşı mücadele eden Türkiye ve Rusya’yı tamamıyla kuşatmak istiyor. Rusya’nın bağımsızlığını ve egemenliğini sınırından tehdit etmek isteyen ABD’nin sonu gelmez kışkırtmalarına Rusya, Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Luhansk Halk Cumhuriyetini tanıyarak cevap verdi.

ABD’nin NATO üzerinden, başta Türkiye ve Rusya olmak üzere Asya ülkelerini kuşatma planına gönüllü eleman olan Ukrayna ise yapayalnız kalmış durumda. Ne onu ateşe süren ABD ne de Eyfel Kulesini sarı maviye boyamak dışında başka şey yapamayan Avrupa Ukrayna’nın yanında oluyor.

Girizgahı daha da uzatmadan asıl söylemek istediğimize gelelim.

ABD kışkırtmasıyla başlayan olaylar tam anlamıyla bir savaşa yol açmasa da askeri tesislerin silahla imhasına ve çeşitli çatışmalara neden oluyor. Yazılı, görsel ve sosyal medyada ise bir “üfürükçülük” yapılıyor: “Savaşa Hayır!”

Biz bu yazımızda emperyalizmin “Savaşa Hayır!” tuzağını işleyeceğiz.

“Savaşa Hayır”ın Sinsiliği

Batı merkezli yayın organlarınca pompalanan ve olaya bihaber futbolcular, sanatçılar tarafından üzerine tivit atılan “Savaşa Hayır” propagandası ne anlama geliyor?

Elbette kimse savaş istemiyor. Maksadımız savaş çığırtkanlığı yapmak değil. Amacımız, büyük önderimiz Atatürk’ün, “Savaş zorunlu olmadıkça cinayettir” sözündeki “zorunluluğu” göstermek.

Girişte de bahsettiğimiz üzere ABD, sistemli olarak mazlum milletleri kuşatıyor. Bunun en acı örneklerini Irak, Suriye, Afganistan’da gördük. Milyonlarca insan ABD bombalarıyla can verdi, milyonlarca kadına ABD askerleri tarafından tecavüz edildi, oyun çağındaki çocuklar ABD uçaklarının hedefi oldu. Uzağa gitmeyelim derseniz 15 Temmuz 2016 gecesi Ankara ve İstanbul’da yaşadıklarımıza da bakabiliriz. ABD, FETÖ üzerinden ülkemizi işgal etmeye kalktı. Türk milleti olarak o gece Amerikan bombalarını gördük. NATO’nun generalleri milletimizin üstüne, milletimizin meclisine bomba yağdırdı. 251 vatandaşımız ABD bombalarıyla şehit oldu. Bugün o NATO generalleri hapishanelerimizde yatıyor.

İşte o ABD şimdi, işgalini, silahını, bombalarını başta Türkiye ve Rusya olmak üzere tüm bölgemize serpmek istiyor. NATO’nun Doğu’ya doğru genişlemek istemesinin sebebi budur. Türkiye ve Rusya, ABD tarafından işgal edilmek istenmektedir.  

Atatürk’ün sözündeki, “zorunlu savaş” işte tam da budur. Bizi yutmak isteyen emperyalizme karşı savaşmaya, “hayır” diyebilir miyiz? Atatürk, ülkemizi işgale gelen emperyalizme karşı, “Savaşa Hayır” dedi mi? 1919’da Atatürk’e, “En kötü barış en haklı savaştan iyidir” gibi bir safsatayı söyleyebilir miydiniz? Atatürk, düşman zırhlılarına bakıp, “Geldikleri gibi gitmeseler de olur, çünkü savaşa hayır” diyebilir miydi?

Türk milletini yok olmaktan kurtaran Kurtuluş Savaşı’na, “hayır” diyebilir misiniz?

Kahraman Mehmetçiğimizin, güneyimizdeki teröristleri temizlediği Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatlarına karşı durabilir misiniz? Yürekli olalım, mesele tam da budur.

Savaş, zalime karşıysa gereklidir. ABD’yi zalim olarak adlandırıyoruz. O zalim sizi de tehdit ediyorsa savaş sizin için de barışın ve kurtuluşun yoludur.

Her şeyden önce anlamamız gereken, bugün Rusya’nın yaşadığı kendini savunma mecburiyetini çok yakın zamanda biz de yaşayacağız. Gelecekten bilgi almıyoruz, bugünü okuyoruz. Üstelik zalim, kartlarını o kadar açıktan oynuyor ki görmeyene ya ahmak ya zalimden yana diyoruz.

ABD, Yunanistan’a devasa bir silah yığınağını yapıyor. Varlık mücadelesi verdiğimiz Mavi Vatanımız Doğu Akdeniz’de bize gözdağı vererek yaptığı tatbikatlarda büyük önderimiz Atatürk’ü ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef tahtasına koyuyor. 15 Temmuz 2016’da Türkiye’yi işgal etmeye kalkıyor. ABD derin devletinin organlarından olan Rand Corporation’un raporlarında Erdoğan hükümetini devirmenin yolları anlatıyor. Bölücü terör örgütü PKK’ya binlerce tır silah veriyor. Türkiye düşmanı dernek ve kuruluşlara milyon dolarlar akıtıyor…

Aynı senaryo biçim olarak bire bir Rusya için de geçerli.

ABD, “Ben Türkiye’yi ve Rusya’yı kuşatıyorum” diye bas bas bağırıyor. Savaşa hayır öyle mi? Bir ülkenin bağımsızlığını ve egemenliğini savunmanın nesi yanlış? Açık konuşalım; bizi yutmak isteyen emperyalizme karşı savaşmaya hayır diyen, topraklarını düşmana açmış demektir. O nedenle belki de iyi niyetle paylaşılan “Savaşa hayır” dileklerinin kime hizmet ettiğini iyice tartmak gerekir.

“Savaşa Hayır”ın Zıttı Savaş Çığırtkanlığı Değildir

Savaşa hayır dememek savaş çığırtkanlığı yapmak anlamına gelmez. Savaşın sebebini ve sorumlusunu saptamak gerekir. Bugün – ismine savaş demesek de – Ukrayna’da yaşananların sorumlusu kimdir?  Söyleyelim; bugün yaşananların sorumlusu Ukrayna’da turuncu darbeler düzenleyerek hükümeti kendine bağlayan ve Ukrayna halkını ipe sapa gelmez NATO vaatleriyle, yok yere ateşe iten ABD’dir. Sorumlu, Ukraynalılar bölgede huzur ve güven içinde yaşayacakken, ABD’nin maaşlı elemanı olarak çalışan yöneticilerdir. Sorumlu, ABD fonlarıyla faaliyet yürüten Ukraynalı kimi dernek ve sivil toplum kuruluşlarıdır.

O nedenle, gerçekten Ukraynalı kardeşlerimizi düşünüyorsak NATO’ya karşı duracağız. NATO’nun bölgemizden temizlenmesi insanlığın nefes almasıdır. NATO’nun aldığı her darbe Türkiye’nin yararınadır. Çünkü NATO, bağımsızlığımıza, egemenliğimize, üretim ekonomimize, milli kültürümüze kısacası her yönümüze tehdittir.

Son olarak yalın gerçeği de söyleyelim; Ukrayna’nın geleceğinde de dünyadan farksız olarak NATO ve ABD efendiliği yoktur. Dolayısıyla Ukrayna’nın geleceği de Asya medeniyetinde mutlu ve huzurlu toplumdur.