Ana Sayfa Manşet Sezer Özseven yazdı: Hayvansever Değiller İnsansevmezler

Sezer Özseven yazdı: Hayvansever Değiller İnsansevmezler

1006

Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada hayvan mamalarındaki %18 KDV’nin kaldırılması için bir kampanya başlatıldı. Malum, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz tüm sektörleri etkiliyor. Son günlerde hayvan mamalarına gelen zam zaten yüksek olan mama fiyatlarını daha da yükseltti.

Ekmeğe zam. Suya zam. Benzine zam. Arabaya zam. Temel ihtiyaçtan tutalım da lüks tüketime kadar birçok şeyin fiyatı birkaç katına çıktı. Bunun sebepleri, sonuçları, çözümü başka bir yazının konusu. Biz bu yazıda hayvan mamalarına gelen zammın ayağa kaldırdığı “insan vicdanını” inceleyeceğiz.

ZORLUKLARI PAYLAŞMAK

İçinde bulunduğumuz ekonomik kriz şüphesiz ki bir şeyin sonucu. Türkiye ABD cenderesinden çıkmanın ve 40 yıldır yürütülen neoliberal ekonomi siyasetlerinin bedelini ödüyor. Yıllarca yerli üretimin hor görüldüğü, üreticinin kambur ilan edildiği, dışa bağımlı ekonomimiz sıcak para döngüsüne daha fazla dayanamayarak zayıflamaya başladı. Bu da Türk lirasının değer kaybetmesine ve enflasyonun artmasına sebep oldu.

Türkiye ABD cenderesinden kopmakta ısrar ettikçe, teslim olmadığı müddetçe bu kriz durumu bir süre daha devam edecek. Üretim ekonomisini kurana kadar, kendi kendimize yetene kadar bu ekonomik daralmayı göze alıyoruz. Kısa vadede enflasyonun düşmesinin bedelinin Türkiye’nin tekrar Atlantik sistemine dönmesi, bağımsızlığını kaybetmesi olarak düşünürsek bağımsızlıkçılar için bu ekonomik daralma bir bedel ödemedir aynı zamanda.

Bu ekonomik daralmaya ancak zorlukları paylaşarak katlanabiliriz. Sadece fakir fukara ya da üretici değil halkın tüm kesimleri bu zorlukları paylaşacak. Şatafattan, lüks tüketimden, gereksiz harcamalardan vazgeçeceğiz. Bu sayede hem temel ihtiyaçlarımızı karşılayacağız hem de ekonomimizi büyütecek üretimi sağlamak için kaynak yaratmış olacağız. Bu süreç kısa vadede ekonomik daralmayı göze almak, lüks tüketimden vazgeçmek olsa da Türkiye’yi uzun vadede dünyanın en büyük ekonomileri arasına sokacaktır.

IPHONE 13’ÜN 30 BİN LİRA OLMASI KİMİN DERDİ?

Bu koşullarda bir değerlendirme yapalım. Zorlukları göze alıyoruz diyoruz. Bazı şeylerden fedakarlık yapacağız. Yeni çıkan Iphone 13’e zor erişeceğiz. Düşük model telefonlar alacağız. Hepimizin altında bir araba olmayacak. Toplu taşıma kullanacağız ya da birçoğumuzun unuttuğu bir şey yapacağız: YÜRÜYECEĞİZ. Üzerimizdeki kıyafeti 2 gün giydikten sonra yenisini almayacağız. Uzun süreli kullanacağız. Bu durum, bir zorunluluğun yanında yeni bir felsefe de yaratacak. Tüketim çılgınlığı felsefesinden tasarruf felsefesin geçiş. Yabancı olmadığımız Anadolu irfanı yeniden ayağa kalkmış olacak.

Yani özetle tasarruf edeceğiz. Peki neden? Amerikan postallarını yalamayalım diye tasarruf edeceğiz. ABD dolarındaki değişim bizim ekmeğimizin fiyatını etkilemesin diye, kendi kendimize yetelim diye tasarruf edeceğiz. Bir işçi ailesini geçindiremediği için intihar etmesin diye, bir çiftçi hasadı tarlada kaldığı için çocuğunu okuluna gönderemiyor olmasın diye, parklarda yarı çıplak evsizler uyumasın, bizim gibi sıcak yataklarında uyusunlar diye tasarruf edeceğiz. 

Şüphesiz ki bu yeni durum her Iphone modeli çıktığında telefonunu değiştiren, bir yerden bir yere arabasız gitmeyen, haftada bir kıyafet almak için dükkan dükkan gezenleri etkileyecek. İnsanlar sokakta yarı çıplak uyumasınlar diye beyefendilerin, hanımefendilerin “hayat kalitesi” biraz düşecek. Kusura bakmasınlar.

HAYVAN MAMALARINDAKİ KDV KİMİN DERDİ?

Peki hayvan mamalarına gelen zam kimin derdi?

Sokak hayvanlarının mı? Hayır. Hepsi yemek artıklarını yiyebiliyor. Bizim gibi yemek beğenmemezlik yapmıyorlar. Özel mamaya da ihtiyaçları yok. Milyonlarca yıldır mama yiyerek hayatta kalmadılar sonuçta, değil mi? Özellikle evcilleştikten sonra yemek artığı yiyerek bugünlere geldiler. Hem yemek artıklarını sokak hayvanlara vererek yine tasarruf yapmış oluyoruz. Yemediğimiz yemekler çöpe gitmemiş oluyor. 

Peki barınakta beslenen hayvanların mı derdi? Hayır. Hayvan barınakları zaten vergiden muaf. Hepsi gayet sağlıklı koşullarda yaşıyor.

Peki sokaktan ya da barınaktan evimize aldığımız, bahçemizde beslediğimiz hayvanın derdi mi? Hayır. Onları da artık yemekle besleyerek tasarruf edebiliriz. Köyde yaşamış olanlar bilir. Herkesin evinin önünde bir kedi ya da köpek vardır ve masamızın ortağıdır. Mama aramaz.

Peki kimin derdi? Bazı özel üretilmiş hayvanlar var. Örneğin çoğunlukla hali vakti yerinde insanların beslediği, bizim “süs köpeği” olarak bildiğimiz(mutlaka özel bir adı vardır ancak özel adını öğrenmeye maalesef sınıfsal konumumuz yetmiyor) bazı köpek türleri var. Bunlara köpek maması dışında bir yiyecek verilmemesi tavsiye ediliyor. İşte onlar etkileniyor.

İNSANA YABANCI BİR HAYVANSEVERLİK

Peki bu hayvanların ÜRETİLMESİNİN, evde beslenmesinin altında ne yatıyor? Hayvanseverlik mi yoksa insansevmezlik mi?

Hayvanseverlik olsa laboratuvarlarda üretilmiş bir hayvanı evimizde beslemek yerine bir sokak hayvanını alırız bahçemize ya da sokak hayvanlarını sokakta besleriz öyle değil mi? Neden evimize bir laboratuvar canlısı alıyoruz? Çünkü insandan iğrenerek girdiğimiz dört duvar arasındaki yalnızlığımızı onunla gidermek istiyoruz.

Neoliberalizm insanlık düşmanı bir ideolojidir. Neoliberalizmin ideolojik çürümüşlüğünün yaygınlaştığı kesimler içerisinde insana yabancılaşma da yaygınlaşmaya başlar. Gittikçe insandan nefret etmeye başlayan, insandan iğrenmeye başlayan kişi içine düştüğü yalnızlığı hayvan, doğa, eşya gibi şeylere aşırı bağlanarak aşmaya çalışır. 

Bu durumun biraz mala mülke düşkün ve hali vakti yerinde olan kesimler içinde yaygınlaşması da tesadüf değildir. Mala mülke düşkün olan insanın insandan uzaklaşması kadar da doğal bir şey yoktur. O kişi için artık bırakalım sokakta yarı çıplak yatan bir insanı kendi evladının bile bir değeri yoktur. O kişinin evladı artık “evde bıcır bıcır dolaşan kızıdır.” “Hiçbir insanda bulamadığı sevgiyi şu küçücük canlıda buluyordur.” 

İş basit bir hayvan sevgisinin ötesinde psikolojik bir rahatsızlık boyutuna ulaşmıştır. O yüzden abartılı bir hayvan sevgisinin ya da abartılı bir doğa-ağaç sevgisinin altında her zaman bir insansevmezlik yatar. 

Oysa hayatımızın anlamı insanın insanca, insanla yaşamasıdır. Doğa da hayvanlar da insan için vardır. İnsan doğayı ve hayvanları yönettikçe ilerlemiştir. Sabanı icat etmiştir, devletler kurmuştur, devrimler yapmıştır. Dünyada hiçbir hayvan için devrim olmamıştır. Devrimler ve ilerlemelerin tamamı insanın ürünüdür.

 İnsanı merkezden çıkarttığımızda diğer hiçbir şeyin de bir amacı kalmaz. Dolayısıyla hayvan sevgisinin de nihayetinde insanı insan sevgisine yakınlaştırması gerekir. Halbuki burada tam tersini görüyoruz. Hayvan mamasına verilen kıymetin mamasız büyüyen bebeklere verilmediğini görüyoruz. 

VİCDANIMIZ KİMİN VİCDANI?

Bugün hayvan mamasındaki KDV’yi dert edenlerin derdi niye insanların yarı çıplak sokaklarda uyumak zorunda kalması değil? Niye küçücük çocukların köprü altlarında mendil satması değil? Niye iş bulamadığı için intihar eden bir üniversite mezunu genç değil?

İnsanların yaşadığı ekonomik durumlardan rahatsız olmaktan daha fazla hayvan mamalarındaki KDV’den rahatsız olan bir “vicdanı” kimse “insan vicdanı” diye yutturamaz. İnsanın merkezde olmadığı yerde insan vicdanı da olmaz. O vicdan başka bir sınıfın vicdanıdır ve bize yabancıdır. 

Başka yollarla besleyebildiğimiz hayvanların özel mamasındaki vergiyi dert etmenin hayvanseverlikle de bir alakası yoktur. Boş bir vicdan duyarından başka bir şey değildir. 

Sezer Özseven
Vatan Partisi Öncü Gençlik Genel Sekreteri