ABD, Türkiye’yi bölme tehdidinden vazgeçmiş değildir. Gerçek böyleyken, PKK ve onun siyasi uzantısıyla yapılacak iş, iç cephenin birleştirilmesine, 2. İsrail’in engellenmesine değil; tam tersine Türkiye’nin bölünmesine yol açacak bir sürecin başlamasına yol açar.
Açılım sürecini Türkiye’ye Amerikan emperyalizmi dayattı. Çözüm sürecinin nihai hedefi, anayasadan Türk milletini çıkartmak, özerkliği anayasal anlamda güvence altına almak, vatanımızı bölmek ve Türkiye’yi bugünkü Ukrayna ve Yunanistan gibi kukla devlet haline getirmekti.
Çözüm sürecinde PKK yasallaştı ve Türkiye içindeki silahlı gücünü artırdı. Devletin bıraktığı boşluktan yararlanan PKK’nın yasal partileri oylarını 3-4 yıl içinde ikiye hatta üçe katladılar. Suriye’nin kuzeyinde PKK özerk bölgelere sahip oldu, hatta Türkiye içinde de özerklik ilan ettikleri ilçeler oldu.
O süreçte de açılım süreci sistem partilerini birleştirdi. Zaten süreci PKK/HDP ve AK Parti birlikte yürüttü. CHP ise bugün olduğu gibi o günlerde de açılım sürecine karşı çıkmadı. CHP’nin itirazı açılıma değildi. Tepkileri AK Parti, PKK ve FETÖ işbirliğinde yapılan açılıma CHP’nin dahil edilmemesine oldu.
MHP ise dönem dönem karşı çıkmakla birlikte, açılım sürecinin parçası oldu. Çünkü Türkiye’yi bölünmeye götürecek “İkiz Yasalar Sözleşmesi”, DSP ve ANAP ile orta hükümet kurdukları dönemde imzalanmıştı.
2002 yılında erken seçim isteyerek AK Parti’yi iktidara getirmişler, 2007 yılında da Abdullah Gül’e Cumhurbaşkanlığının yolunu açmışlardı. 2011’de AK Parti, BDP, MHP ve CHP’nin ortaklaştığı 64 maddelik anayasa taslağında vatandaşlık tanımından Türk’ün çıkarılması vardı.
Çözüm sürecini başarıya ulaştırmak için başta TSK ve Vatan Partisi olmak üzere bu plana karşı çıkan bütün vatansever hedef alındı. Vatan Partisi tek başında bölünme sürecine ve anayasadan Türk milletinin çıkarılma girişimlerine meydan okudu.
ABD’nin FETÖ eliyle başta Genel Başkanımız Doğu Perinçek olmak üzere yüzlerce üye ve yöneticimizi hedef alması, cezaevlerine atması ve parti binalarımıza baskınlar yapması boşuna değildi. Ancak 2014 yılında Vatan Partisi’nin liderliğinde Silivri duvarlarının yıkılması ve Türk ordusunun bölünmeyi kabul etmemesi sebebiyle çözüm süreci daha doğrusu bölünme süreci son buldu.
2015’te vatan savaşı başladı. Hendek Savaşları döneminde yüzlerce asker, polis, korucu ve sivil vatandaşımızı şehit verdik. Türkiye bölünmenin eşiğinden döndü ve maliyeti çok ağır oldu.
ABD’NİN TÜRKİYE’Yİ BÖLMESİNE İZİN VERMEDİK
Geçtiğimiz 10 yıl içinde ABD’nin Türkiye’yi bölme girişimlerine büyük darbeler indirdik. Türkiye, ABD’nin etkisi dışına çıkmaya başladı. Ancak ABD-İsrail’in Türkiye’yi bölme girişimleri tümüyle bertaraf edilemedi. AK Parti-MHP Hükümeti Vatan Partisi’nin Türkiye’yi kesin zafere ulaştıracak politikasına yönelmeyi reddetti.
2023 seçimleriyle birlikte ABD ile uzlaşı dönemi başladı. İki yanında Yeniden Refah ve HÜDA-PAR ile yoluna devam etti. İsveç-Finlandiya NATO’ya alındı, DEM Parti’nin kapatılması engellendi, Ukrayna’da Rusya karşıtı bir politika belirlendi, ekonomi neoliberal politikarı uygulayan Mehmet Şimşek’e emanet edildi.
Şimdi ise açılım politikalarına dönüleceğini tekrardan ilan etmiş oldular. Her ne kadar bunu İsrail’e tehdidine karşı iç cepheyi güçlendirme ve PKK’yı ABD’nin elinden almak gibi hedeflerle açıklasalar da gerçek bu değil.
Çünkü, Türkiye-Suriye-Irak-İran’ı bölerek 2. İsrail’in Devleti’nin kurulması ABD’nin stratejik hedefidir, PKK da bu hedefin stratejik piyonudur. ABD’yi hedef almadan, onun tehditlerine karşı Rusya, İran ve Suriye ile ortak askeri işbirliği yapmadan hükümetimiz bu tehdidi nasıl bertaraf edecektir?
Çünkü, ABD Türkiye’yi bölme tehditinden vazgeçmiş değildir. Gerçek böyleyken, PKK ve onun siyasi uzantısıyla yapılacak iş iç cephenin birleştirilmesine, 2. İsrail’in engellenmesine değil; tam tersine Türkiye’nin bölünmesine yol açacak bir sürecin başlamasına yol açar.
Barış, çözüm veya normalleşme politikasının hangi gerekçeyle öne sürüldüğünün bir önemi yok. Birincisini de Türkiye’yi büyütmek, anaların ağlamasını engellemek ve Türkiye’yi bölgenin en büyük gücü yapmak gibi sebeplerle yapmışlardı.
PKK/DEM PARTİ İLE NORMALLEŞME DEĞİL MÜCADELE GEREKLİ
Sistem partileri yine olağanüstü bir dönemde birleşebilme başarısını gösterdi. Zaten sıradan zamanların büyük partileri olurken, olağanüstü dönemlerin en küçük partileri olmaları en önemli özellikleridir. Türkiye bugün ABD-İsrail merkezli bölünme tehditleri yüz yüze ancak, onlar açılım yapmak için sıraya girmiş durumda.
AK Parti ve MHP, PKK/Dem Parti ile normalleşme adımı attı. Ardından CHP açılımı en iyi biz yaparız dercesine ‘’Selahattin Demirtaş’ı ziyaret edeceğini’’ ilan etti. Ayrıca analar ağlamasını engellemek ve Türk-Kürt eşitliğini sağlamak için doğu-güneydoğu ziyaretlerine başlayacaklarını söylediler. Arkalarından Yeniden Refah ve HÜDA-PAR da sürece olan desteğini ifade etti.
Gelecek Partisi, Deva Partisi’nin liderleri zaten geçmişteki açılım sürecinin baş aktörlerinden, onlar da bu durumdan rahatsız değil. Düzen partileri PKK/Dem parti ile işbirliği yaparak ya da onlar ile normalleşme süreci başlatarak bölücülüğe alan açıyor. PKK/Dem Parti ile normalleşme hepsini birleştiriyor.
Vatan Partisi ise düzen partilerinden farklı. Partimiz, Türk Milleti’nin öncü partisi olarak, milletimizin geniş vatansever güçlerine liderlik ederek, bu planı bozguna uğratacak. Geçmişte Türkiye’nin bölünmesine geçit vermedik. Bugün de içeriden veya dışarıdan gelen hiçbir tehdide geçit vermeyeceğiz. Olağanüstü dönemlere doğru gidiyoruz, bu süreçte Türk milleti bölücülüğe alan açan düzen partilerinin maskesinin düştüğünü görecek ve kurtuluş için Vatan Partisi etrafında birleşecektir.