Ana Sayfa Yazılar TARİHİN VE FEDAİLERİN YÜKLEDİĞİ SORUMLULUK

TARİHİN VE FEDAİLERİN YÜKLEDİĞİ SORUMLULUK

679

“Yapmamıza imkân hâsıl olan işleri yapmazsak, tarih bizi tenkit eder.”1                                  (Mustafa Kemal Atatürk)

İnsan sadece yaptıklarının değil yapmadıklarının, yapamadıklarının da hesabını önce vicdanına sormalıdır. Vicdanında tarttığı o hesabı daha sonra milletine karşı verebilmelidir. Peki, yaptıklarımız ve yapmadıklarımız ile neden milletimize, tarihimize ve o tarihin fedailerine karşı sorumlu olmak zorundayız?

Atatürk’e göre sorumluluğun idrakinde akıl vardır. Gerçek vardır. Sağlam bir mantık, engin bir bilinç vardır. Aklın ve mantığın ışığında tarihimize ve o tarihi yazanlara, aydınlarına, öncülerine baktığımız zaman aldıkları her görevde, yaptıkları her işte topluma dayanan bir sorumluluk bilinci vardır. Yine tarih boyunca toplumun sahiplendiği her ismin yaptığı işe baktığımızda kendi geleceğini milletinin geleceği ile birleştiren isimler olmuştur. İşte bu sorumluluk bilincinde yaşayanların adı tarihe Namık Kemal, Mustafa Kemal Atatürk, Nazım Hikmet, Uğur Mumcu, Gaffar Okkan, Şenay Aybüke Yalçın, Eren Bülbül ve daha nicesi olarak geçmiştir.

Her Görev Bir Sorumluluğu Getirir

         Öğrenci, öğretmen, yazar, asker, siyasetçi, çiftçi veya anne, baba olmak. Ya da tek başına bir vatandaş olmak, genç olmak. Yaşadığımız toplum içerisinde üstlendiğimiz her görev ve konumumuz, bize yeni sorumluluklar yükler. Ancak her görevin ortak bir paydada birleşmesi gereken tek bir sorumluluk olmalıdır; millete hizmet. Çünkü seni, hedeflerini var eden, hayatına anlam kazandıran şey milletin kendisidir.

         Görevimiz, yetkimiz ne olursa olsun kendi başına, çıplak olarak düşünülemez. Kişisel ve özel yaşantımız içindeki sorumluluklar konumuzun dışında kalır. Görev ve yetki sorumlulukları da döner, dolaşır millet ve memleket sorunları üzerinde toplanır.

         Günümüzün memleket sorunları üzerinden düşünelim. Bugün bir annenin, babanın çocuğuna karşı üzerine düşen sorumluluk, sadece çocuğuna maddi olarak refah bir hayat mı sunmasıdır? Karnı doyunca, iyi bir okula gidince, ihtiyaçları karşılanınca annelik, babalık görevi bitmiyor. Çocuklarını LGBT propagandasından korumak da anne babanın bir sorumluluğu değil mi? O çocuk, üniversite okuyan o genç, sistem içindeki yoğun neoliberal kültürün her türlü saldırısından kendini anne babasının elinden tutmasıyla kurtarmayacak. Televizyonda, sosyal medyada, arkadaşlarıyla sohbet ederken siyasetle karşı karşıya kalan bir gencin ülkesinin iktidar ve muhalefet partilerinin politikalarına karşı bilinçlenmesi anne babaya düşen bir sorumluluk değil midir?

Çocukları, biz gençleri ilgilendiren bu soruların cevabı, ailelerimizin bu sorumlulukları alıp almadıklarında. Bu sorumlukların üzerinden üniversiteye yolladığı çocuğuna “aman oğlum siyasete bulaşma” veya siyaset ile ilgilenmeye başlamış bir gence “memleketi sen mi kurtaracaksın?” diyerek yaklaşamayız. Çünkü 100 yıl önce memleketi kurtaranlar siyaset yapmayı görev bilen, memleket sorunlarının peşinden koşanlardı.

Anne, baba üzerinden verdiğimiz bu örnek hayatın içindeki bütün konumlarımızda, edineceğimiz mesleklerde geçerli. Özellikle Türk milleti gibi bağımsızlığını savaşarak kazanmış, devrim yapmış ve bugün emperyalizmin hedefinde olan milletler için bu sorumluluk bilinci bir seçenek değil, zorunluluktur.

Türk genci olmanın sorumluluğu

“Milletler büyük zorlukların içine çıkmazlar, kıskaçların arasına girdikleri zaman oralardan ancak öncü fedakârlarıyla bilinçli, kafalı, ahlaklı, dürüst, vicdanlı öncü fedakârlarıyla çıkmışlardır. Biz de öyle çıkmışız. Onun için şimdi herkes kendisine bunu soracaktır. Ben Namık Kemal gibi yapacak mıyım? Mithat Paşa gibi yapacak mıyım? Mustafa Kemal gibi yapacak mıyım?” (Dr. Doğu Perinçek / Uğur Mumcu Paneli, 28 Ocak 2006)

         Tarihimizin ve her dönemdeki öncü fedailerimizin bizlere bıraktığı sorumluluk, tarihin ve o öncülerin arkasından gözyaşı dökmek değildir. Mustafa Kemal’i, Uğur Mumcu’yu,  Sabiha Gökçen’i, Bahriye Üçok’u saygıyla anarken, televizyonda izlediği, dinlediği “sanatçı”, “uzman” görünümlü şovmenlere hayranlık duymak, rol model almak Türk gençliğinin ne karakteridir ne sorumluluğu. Türk gençliğinin karakteri, nasıl ünlü olurum diye düşünmek, kolay yoldan para kazanmayı hedeflemek değil Mustafa Kemal’in nasıl Atatürk olduğunu düşünmektir.

Türk gençliği olmak; Mustafa Kemal’in Namık Kemal’den, Mithat Paşa’dan aldığı tarihi sorumluluğu, bugün Mustafa Kemal’den “ben alacağım” kararlılığını göstermektir. Hasan Ali Yücel gibi eğitimci, Nazım Hikmet gibi şair, Uğur Mumcu gibi gazeteci olacağım iradesini göstermek, o devrimci sorumluluğu üzerine almaktır.

Devrim yapmanın sorumluluğu: Örgütlenmek

Her görev bir sorumluluğu getirir demiştik. Devrim yapmak da bugün sabırla hareket edeceğimiz, ekmek gibi, su gibi ihtiyacımız olan bir görevimiz. Ancak hayat bize her zaman ekmeği önümüze hazır getirmeyecek. Elimizin hamura değmesi gereken günler hepimizin önüne elbet gelecek. O gün geldiğinde de kendimizi ve ailemizi hayatta tutmak için hamuru yoğurmayı bilmek gerekecek. Devrimin hamuru da örgütlenmektir. Artık örgütlenmek öncünün görevi olduğu kadar halkın da ihtiyacıdır.

Şimdi kendimize şu soruyu sormalıyız. Devrimi yapmak için harekete geçecek miyiz? Eğer devrimin önümüze hazır gelmesini bekleyecek olursak, karşılaşacağımız şey emperyalizmin turuncu devrimleri yani darbeleri olur. O zaman da tıpkı 15 Temmuz’da balkonlardan Cumhurbaşkanı Erdoğan iktidardan düşecek diye Fetullahçı darbecileri alkışlayanlar gibi mevziimizi şaşırırız. Bu yüzden bizim savrulmamamız için devrimin Türkiye mevziisinde örgütlenmemiz gerek. Ayaklarımızı Türkiye topraklarına basarak, Türkiye’ye siper olmamız gerek.

Türkiye’den sorumluyuz!

         “Efendiler, asırlardan beri Türkiye’yi idare edenler çok şeyler düşünmüşlerdir. Fakat yalnız bir şeyi düşünmemişlerdir. Türkiye’yi… Bu düşüncesizlik yüzünden Türk vatanının, Türk milletinin duçar olduğu zararları ancak bir tarzda telâfi edebiliriz: O da Türkiye’de Türkiye’den başka bir şey düşünmemek…”2 (Mustafa Kemal Atatürk)

         Bugün iktidarından muhalefetine Türkiye’yi yönetenlerin Türkiye’yi idare edemediğini hepimiz yaşayarak görüyoruz. Atatürk’ün yukarıda dediği gibi Türk milletine verdikleri zararın sebebi Türkiye’den bakmamaktır. Bir tarafta yeniden ABD mevziisine kayan bir AKP+MHP iktidarı, bir tarafta ABD’ye teslim olmuş muhalefet.

Türk milleti olarak büyük zorlukların içerisindeyiz. Kıskaçlarla dolu çıkmaz yollara sapıldı. Elinden Kur’an-ı Kerimi düşürmeyenlerin Kur’an-ı yakanlara “EVET” dediği, dilinden Atatürk’ü düşürmeyenlerin Atatürk’ün Tunceli’sine “Dersim” dediği bir çıkmazdayız. Amacı kamuya hizmet olan belediye başkanlığı makamlarının rant için kuyruğa girenlere paylaştırıldığı günlerdeyiz. Devletin ordusunun PKK’ya karşı savaşırken, Anayasa Mahkemesi’nin PKK’nın partisi DEM / HDP’ye devlet hazinesinden destek verdiği çıkmazdayız. Peki, tarih yazmış, emperyalizmi yenmiş ve devrim yapmış Türk milletinin sorunlarına Türkiye’den, Türk milletinin mevziisinden bakan öncüleri, Türkiye’den sorumlu fedaileri kalmadı mı?

Türk milletini buradan devrime doğru çıkaracak olan, halkın içinden çıkan öncülerin, fedailerin adı Vatan Partisi’dir. Ayakları Türkiye toprağına basanların mevziisidir Vatan Partisi. NATO’ya “HAYIR” diyenlerin, Atatürk’e ihanet etmeyenlerin ve meydanlarda “DEM Parti Kapatılsın” diyenlerin örgütleneceği son kaledir Vatan Partisi. Devrimi hazırda bekleyenlerin değil, tarihin pususunda devrimcileşerek bekleyenlerin pusulasıdır Vatan Partisi.

İlyas YILMAZ

Öncü Gençlik Muğla İl Başkanı

KAYNAKÇA:

  1. Hakkı Tarık Us, Ayın Tarihi, Atatürk’ün Vefatları Sayı 6 s.60
  2. Prof. Dr. Yaşar Yücel: Atatürk İlkeleri, Türk Tarih Kurumu: Belleten Dergisi, Kasım 1988, Cilt LII, Sayı 204, Sayfa 814)