Ana Sayfa Yazılar Türkiyecilik ‘Avrasyacılığa’ Alternatif midir?

Türkiyecilik ‘Avrasyacılığa’ Alternatif midir?

470

Emekli Tümamiral Cihat Yaycı’nın başkanlığını yaptığı Türk Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi, geçtiğimiz günlerde tivitır üzerinden bir açıklama yaparak “Türkiyeci” olduklarını ilan etti. Ne güzel… Emperyalizme karşı her alanda savaştığımız bugünlerde Türkiyeci olmak doğru bir tavır. Fakat açıklamada yalnız Türkiyecilikten bahsedilmiyor. Açıklama söyle: “Biz milliyiz. Bizim ‘Mavi Vatan’ anlayışımız da millidir. Biz ne Rusçu ne Amerikancı ne Çinci ne Atlantikçi ne de Avrasyacıyız. Biz Türkiyeciyiz!”

TÜRKİYECİLİĞİN TANIMI
Yazımıza Türkiyeciliğin tanımını yaparak başlayalım. Ülkemiz askeriyeden ekonomiye, siyasetten kültüre kadar her alanda Amerikan emperyalizmine karşı mücadele ediyor. İçinde bulunduğumuz siyasi saflaşma da buna göre şekilleniyor; Türkiye’den yana olanlar -Türkiyeciler diyebiliriz- ve Türkiye düşmanı olanlar.

Biz Türkiyeciler tam bağımsızlığı ve Amerikan emperyalizmine karşı mazlum milletlerle birlikte mücadeleyi savunuyoruz. ABD’nin tehdit edemediği bir ekonomiyi, dizayn edemediği bir muhalefeti, müdahale edemediği bir milli kültürü, kaos planları yazamadığı komşularımızı savunuyoruz. Peki bu bağımsızlık nasıl sağlanıyor?

Başta Türkiyeciliğin tanımını doğru yapmak gerekiyor. TÜRK DEGS’nin yaptığı tanım tarihi hatalar içeriyor. Her şeyden önce Rusçuluk, Amerikancılık, Çincilik bir yana Avrasyacılık bir yana. Elbette Türkiye dışında hiçbir ülkeci değilizfakat Avrasya da bir ülke değil zaten. Avrasyacılık, baş düşmanı ABD emperyalizmi olan ve milli bağımsızlığını canıyla, kanıyla kazanmış komşu ve bölge ülkelerinin birliğini savunmak anlamına geliyor.

En büyük hareket en büyük birliği gerektirir. Sizi parçalamak isteyen emperyalizme karşı bir cephe oluşturmazsanız kesin zafer elde edemezsiniz. ABD hegemonyası tamamıyla yıkılmanın arifesinde olsa da emperyalizmin güçlü aygıtları var. Asla yenilmez değiller zira yeniliyorlar. Fakat mazlum milletlerin kesin zaferi için birlik olmak gerekiyor.

DÜŞMAN GERÇEĞİ GÖRÜYOR
Türkiye’ye yönelen tehditlere bakalım. ABD, Yunanistan ve Ukrayna’ya tarihte görülmemiş bir askeri yığınak yapıyor. Yunanistan ve Ukrayna; biri bizim, biri Rusya’nın düşmanı. Düşman tanımlamasını somut duruma göre yapıyoruz. Tabii en büyük düşmanın, kahraman Mehmetçiğimizin katili olan ABD olduğunu unutmadan yapıyoruz bu saptamayı.

Yunanistan ve Ukrayna’nın normal şartlarda Türkiye ve Rusya’ya kafa tutması mümkün mü? Nereden geliyor bu cesaret? Bu cesaret, ABD’nin gazıyla oluşmuş fakat soyut bir cesarettir. Burada önemli olan ABD’nin gerçeği görmesi. Düşman, Avrasya’da oluşacak birliğin kendisi için ne denli tehlikeli olduğunu görüyor. Çünküo birlik Suriye’de ABD hegemonyasını bitirdi. Irak’ın Kuzey’indeki sözde kürdistan referandumunu bozguna uğrattı. Milli paralarla ticaret programını tartışmaya açarak dolar saltanatını yıkmayı hedefliyor.Mavi Vatan’da Türkiye’nin tezlerini güçlendirdi. ABD’nin Doğu Akdeniz davasına Fransa, Almanya ve İsrail’i dahil etme çabası bundandır. Karşımızda yenilgi sürecine girmiş olsa da emperyalizmin en azılı kuvvetleri var. O azılı kuvvetler gerçeği görüyor. Ukrayna ve Yunanistan’ı da ileri karakol olarak kullanmak için askeri yığınak yapıyorlar.

Türkiye ve Rusya’ya aynı namlular sürülüyor. Türkiye ve Rusya’nın ortak projesi olan Türk Akım bu namlularla kesilmeye çalışılıyor. Bu kadarla sınırlı da değil. Azerbaycan’ın Karabağ davasında da karşısında ABD var. Çin Halk Cumhuriyeti’nin emperyalizme karşı mücadelesinde de en büyük düşmanı ABD. KKTC’yi Rum topraklarına katmak, İran’ı ambargolarla boğmak, Suriye’yi bölmek, Irak’ı parçalamak isteyen de ABD. Türk Cumhuriyetlerini kışkırtmak için kaos planları yazan da ABD. İşin esası düşman, tüm Avrasya’yı ve Asya’yı kuşatmak için bütüncül bir strateji izliyor. Bu düşmana karşı koymak için bizim de gerçeği görmemiz; bütüncül bir strateji izlememiz gerekiyor.

Tüm tehditlerin aynı merkezden gelmesiyle Asya ülkeleri için doğal bir dostluk ve kader birliği durumu oluşuyor. Kaldı ki bu ülkelerin çıkarları da çok yüksek oranda birbiriyle örtüşüyor.

Bu tehditlerin bertaraf edilmesinin tek yolu Avrasya ve Asya birliğidir. Mavi Vatan’dan, Yunanistan ve Ukrayna üzerinden, Suriye ve Irak’ın Kuzey’inde ABD’nin kara gücü PKK üzerinden gelen tehditler bu birlikle aşılır. Haliyle Türkiyecilik de Avrasyacılıktan geçmektedir. Avrasya’yı reddeden millicilik, ABD’yle uzlaşmak zorundadır. “Avrasyacı değil Türkiyeciyiz” veya “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” gibi safsatalar emperyalizmin dayatmasıdır. Bu dayatma Türkiye’yi yalnız bırakmak, komşularından mahrum kılmak için yapılmaktadır. Yalnız kalan Türkiye, ABD’yi sevindirir.

ATATÜRK TÜRKİYECİ DEĞİL Mİ?
TÜRK DEGS’nin tanımına göre Kurtuluş Savaşımızın önderi ve ülkemizin kurucusu Atatürk Türkiyeci değil. Çünkü yukarıda anlattıklarımızı bizzat Atatürk’ten öğrendik. Atatürk’ün Türkiyeciliği başta Asya ülkeleri olmak üzere tüm mazlum milletlerin birlikte mücadelesini savunuyordu. Çünkü Atatürk, hayatı okuyordu, gerçeği görüyordu. En önemlisi hayatın, pratiğin içindeydi. Atatürk 2 Mart 1922’de, “Biz Türkiyalılar, Asyai bir milletiz, Asyai bir devletiz.” (1) derken de, yine 1922’de,“Türkiye’nin bugünkü mücadelesi yalnız kendi nam ve hesabına olsaydı, belki daha kısa, daha az kanlı olur ve daha çabuk bitebilirdi. Türkiye azim ve mühim bir gayret sarf ediyor. Çünkü müdafaa ettiği bütün mazlum milletlerin, bütün şarkın davasıdır. Ve bunu nihayete getirinceye kadar Türkiye kendisiyle birlikte olan Şark milletlerinin birlikte yürüyeceğinden emindir.” (2) derken de aslında Türkiyeciliğin tanımını yapıyordu. Şark (Doğu) milletlerinden ayrı, mazlumlara arkasını dönen bir Türkiyecilik olamazdı.

Bunların da ötesinde Atatürk’ün Rusya’ya bakışına ve ilişkilerine ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Çünkü Türk ve Rus Devrimleri el ele kazanılmış devrimlerdir. 1915’te Atatürk’ün tarihi rol oynadığı Çanakkale Zaferimiz Lenin önderliğindeki Rus Devriminin önünü açtı. Rus Devrimi ise Türkiye’nin 5 büyük düşmanından (İngiltere, Fransa, İtalya, ABD, Çarlık Rusyası) biri olan Çarlık Rusyasını yıkarak Türkiye’nin Doğu cephesini güvence altına almasını sağladı. Buna ek olarak, Kurtuluş Savaşı zaferimizde de Sovyetler Birliği’nden aldığımız maddi manevi desteğin önemi büyüktür. Bu destekler ve ortaklıklar Atatürk’ü Türkiyecilikten men edebilir mi?
 
26 Ağustos 1922 günü Büyük Taarruz şafağında Kocatepe’de Atatürk’ün arkasında siperde yatan Sovyet şapkalı ve Sovyet kaputlu Kızıl Ordu subayı, bize bu birlikteliğin boyutlarını anlatıyor.

Taksim Cumhuriyet Anıtı

Atatürk tarafından yaptırılan ve 1928’de açılan Taksim Cumhuriyet Anıtı da Avrasya birliğinin bir yansımasıdır. Atatürk’ün iki sıra arkasındaki kişinin Sovyet Elçisi Aralov olduğunu görüyoruz.

Bu fotoğraflar Atatürk’ün Türkiyeciliğine zeval getirebilir mi? Elbette getiremez.

SONUÇ
Türkiyecilik Avrasyacılığınbir alternatifi olmadığı gibi Avrasya’nın dışında da bir Türkiyecilik mümkün değildir. Gözü dönmüş fakat aynı oranda da yenilgiye batmış emperyalizme karşı kesin zafer Avrasya ve Asya birliğiyle mümkündür. Asya’da ABD sisteminin aksine işgal, kan ve sömürü yoktur. Birlikte üretmek ve birlikte paylaşmak vardır. Dünyanın da Türkiye’nin de geleceği bu programdadır. 

KAYNAKLAR

1: Atatürk’ün Bütün Eserleri C.12 Sf. 297, Kaynak Yayınları

2: Atatürk’ün Bütün Eserleri C.13, Sf. 136, Kaynak Yayınları