Ana Sayfa Bilimsel Sosyalizm ULUSLARARASI SENDiKACILIK HAREKETi VE ANTi-EMPERYALiST MÜCADELE (1901-1945)

ULUSLARARASI SENDiKACILIK HAREKETi VE ANTi-EMPERYALiST MÜCADELE (1901-1945)

3831

Mülkiye Dergisi, Cilt XXVII, Sayı 240, Yaz 2003

ULUSLARARASI SENDİKACILIK HAREKETİ VE ANTİ-EMPERYALİST MÜCADELE (1901-1945)
YILDIRIM KOÇ

Giriş

Türkiye’de uluslararası sendikacılık hareketi tarihi konusunda yayımlanmış araştırmalar son derece sınırlıdır. Özellikle, uluslararası işkolu federasyonları ve Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun tarihi hakkında yalnızca iki kitap vardır: Kamil Turan’ın Milletlerarası Sendikal Hareketler 1 kitabı ile TÜRK-İŞ tarafından (yazarı belirtilmeden) yayımlanan Ekmek, Barış, Özgürlük, Dünya Sendikacılık Hareketinin Tarihi 2.

Kamil Turan’ın kitabının Uluslararası Sendikalar Federasyonu ile ilgili bölümlerinde ana kaynak, TÜRK-İŞ’in sözü edilen yayınıdır. Kamil Turan, Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun hiçbir orijinal yayınından yararlanmamıştır. Ayrıca, Uluslararası Sendikalar Federasyonu ile ilgili temel kaynaklar da incelenmemiştir (Sassenbach (1926); Schevenels (1956); Lorwin (1929), Lorwin (1953); Price (1945)). Kamil Turan’ın kitabı, bu nedenle, Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun öğrenilmesi ve anlaşılması açılarından son derece yetersizdir.

TÜRK-İŞ’in kitabının ilgili bölümleri de, Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun çalışmalarının anlaşılabilmesi açısından yetersizdir.

Bu yazının amacı, gelişmiş kapitalist ülkelerin işçi sınıflarının İkinci Dünya Savaşı öncesindeki dönemde sömürge ve yarı-sömürge ülkelerdeki anti-emperyalist mücadelelere yaklaşımının incelenmesidir.
Bu konu, günümüzde sendikacılık hareketinin ittifaklarının belirlenmesi açısından önemlidir.
Günümüzde sendikacılık hareketinde ittifaklar tartışıldığında iki ana eğilim ortaya çıkmaktadır.
Birinci eğilim, işçi sınıfının özünde enternasyonalist olduğu görüşünden hareketle ve ulusötesi sermayenin günümüzde artan egemenliğine dikkat çekerek, ana ittifakın tüm ülkelerin işçileri arasında olması gerektiğini ve olabileceğini ileri sürmektedir.

İkinci eğilim ise, gelişmiş kapitalist ülkelerin işçi sınıflarının enternasyonalist bir tavır içinde olmadığı; anti-emperyalist bir çizgi benimsemediği; sömürge ve yarı-sömürgelerdeki anti- emperyalist hareketlere yakınlık duymadığı ve denetimleri altındaki tuttukları uluslararası sendikal örgütlerin politikalarını da bu anlayışa göre belirledikleri görüşündedir. Bu anlayışa göre, sorunların aşılmasında, gelişmiş kapitalist ülkelerin işçi sınıflarıyla işbirliği ve dayanışma ve onların denetimindeki uluslararası sedikal örgütlenmeler önemlidir; ancak belirleyici değildir. Günümüzde belirleyici olan, her ülkede tüm anti-emperyalist güçlerin birleştirilmesi ve azgelişmiş ülkelerdeki işçi sınıfı hareketlerinin geniş bir cephede birleştirilmesidir.

Günümüzün bu tartışmalarına ışık tutacak bir konu, İkinci Dünya Savaşı öncesindeki dönemde Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun (USF) sömürgecilik ve sömürgeciliğe karşı verilen mücadele konusundaki tavrıdır. Bu yıllarda büyük ağırlıkla Avrupa’daki gelişmiş kapitalist ülkelerin sendikalarının uluslararası düzeydeki örgütlenmesi olan USF’nin tarihinin bu açıdan incelenmesi, benzeri örgütlenmelerin bugünkü politikalarının kavranabilmesinde yararlı olacaktır.

Bu konunun önem kazanmasının diğer bir nedeni, Türkiye’nin bugün karşı karşıya bulunduğu sorunların çözümünde sınıfların mevzilenmesinde ve işçi sınıfının programının belirlenmesinde ortaya çıkan sorunlardır. Bu konuda da yolgösterici bir durum İstiklal Savaşı sırasında yaşanmıştır.

İstiklal Savaşı sırasında İstanbul’da faaliyet gösteren sendikalar sendikal mücadele vermişler, 1 Mayıs’ı kutlamışlar; ancak anti-emperyalist bir çizgi benimsememişler, işgale karşı çıkmamışlar, İstiklal Savaşı’na açık bir destek vermemişlerdir. Türkiye’de bugün işçi sınıfının programında bağımsızlık, ulusal egemenlik ve onlarla bağlantılı olarak anti- emperyalizmin yer alış biçimi, işçi sınıfının müttefiklerinin belirlenmesi açısından da önemlidir. Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun da, İstanbul’daki sendikacılık hareketinin de emperyalizme karşı ilk başarılı kurtuluş savaşı olan İstiklal Harbine karşı gösterdiği duyarsızlık, yeterince tartışılmamış olmakla birlikte, günümüzün politikaları açısından son derece önemlidir.

Bu çerçevede sorulması gereken soru, ağırlıkla Avrupa ülkelerinin işçi sınıflarının sendikal örgütlerinden oluşan Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun anti-emperyalist mücadeleler konusundaki duyarsızlığının nedeninin ne olduğudur. Bu soruya iki yanıt verilebilir: (a) Avrupa ülkelerinin işçi sınıfları sınıf bilincinden yoksundur; bu nedenle de kendi ülkelerinde emperyalist politikaları desteklemişlerdir; (b) Avrupa ülkelerinin işçi sınıfları sınıf bilincine sahiptir; ancak kısa ve hatta orta vadeli çıkarlarının kendi ülkelerinin emperyalist politikalarıyla örtüştüğü inancındadır ve emperyalist politikalardan bilinçli bir biçimde yararlanmaktadır.

Bu yazının amacı, bu çerçevede, İkinci Dünya Savaşı öncesindeki dönemde uluslararası sendikacılık hareketinin sömürge ve yarı-sömürgelerdeki anti-emperyalist mücadelelere karşı tavrının incelenmesidir. Benzer nitelikte bir çalışma, günümüzde gelişmiş kapitalist ülkelerin işçi sınıflarının tavrı konusunda da yapılmalıdır.

Ulusal Sendikal Merkezler Uluslararası Sekreterliği (1901-1913)

Uluslararası düzeyde sendikal örgütlenmeler, belirli meslekler temelinde ön plana çıktı. 1889 yılında basım işçileri, şapka işçileri, puro ve tütün işçileri ve ayakkabı işçileri ayrı ayrı uluslararası meslek sekreterlikleri oluşturdular. Madenciler 1890 yılında, cam işçileri 1892 yılında, terziler, metal işçileri, demiryolu işçileri 1893 yılında, dokuma işçileri ve kürk işçileri 1894 yılında benzer nitelikte uluslararası meslek örgütlenmelerine gittiler. Bu uluslararası meslek örgütlenmeleri, grevlerde uluslararası düzeyde grev kırıcılığın engellenmesini ve meslekte çalışma koşulları ve ücretler konusunda bilgi alışverişini amaçlıyordu. Uluslararası meslek örgütlenmeleri, 1889 yılında oluşturulan İkinci Enternasyonal’in sosyalist çizgisinden önemli ölçüde etkilenmişti. Ayrıca, 1914 yılında faaliyet gösteren 28 uluslararası meslek örgütlenmesinin hemen hemen tümünün genel merkezi Almanya’daydı 3.
Alman sendikalarının uluslararası meslek örgütlerindeki hakimiyeti, 1901 yılında Ulusal Sendikal Merkezler Uluslararası Sekreteryası’nın oluşmasında da görüldü. Daha sonra Uluslararası Sendikalar Federasyonu’na dönüşecek olan Ulusal Sendikal Merkezler Uluslararası Sekreteryası, 7 Avrupa ülkesinin sendikaları tarafından 21 Ağustos 1901 tarihinde Kopenhag’da düzenlenen konferansta oluşturuldu. Örgütün 1902 yılında düzenlenen ikinci konferansında, örgütlenmenin temel amacı olarak, grev sırasında dayanışmanın sağlanması, grev kırıcılığının önlenmesi, her ülkede işçi hareketinin durumu, çalışma mevzuatı ve çalışma koşullarına ilişkin bilgi derlenmesi ve değiş tokuşu olarak belirlendi.

Ulusal Sendikal Merkezler Uluslararası Sekreteryası’nın 1909 yılında toplanan 6. Konferansına 18 ülkeden 20 delege katıldı. Konferans’ta ilk kez Amerikan Emek Federasyonu’ndan bir delege yer aldı.
Ulusal Sendikal Merkezler Uluslararası Sekreteryası 1904 yılında 14 Avrupa ülkesinde 2,5 milyon üyeyi (1 milyonu Almanya’da, 470 bini İngiltere’de) temsil ediyordu. 1913 yılında ise 19 ülkede temsil ettiği işçi sayısı 7,7 milyon olmuştu. Almanya’da 2,5 milyon, ABD’de 2 milyon, İngiltere’de 967 bin, Fransa’da ise 592 bin üye vardı. Bu ülkelerin dışında, Avusturya, Belçika, Bosna, Hırvatistan, Danimarka, Finlandiya, Macaristan, İtalya, Hollanda, Norveç, Romanya, Sırbistan, İspanya, İsveç ve İsviçre sendika merkezleri Ulusal Sendikal Merkezler Uluslararası Sekreteryası’na bağlıydı 4. Örgütün politikalarının oluşturulmasında Avrupa ülkelerinin, özellikle de Almanya’nın, belirleyici rolü ve etkisi vardı.
Birinci Dünya Savaşı’na kadarki dönemde, Ulusal Sendikal Merkezler Uluslararası Sekreteryası’nın kararlarında anti-emperyalist bir çizgi söz konusu değildir. Bu dönemde Ulusal Sendikal Merkezler Uluslararası Sekreteryası’nı oluşturan örgütlerin bulundukları ülkelerin büyük bir bölümü, sömürgelere sahipti ve emperyalist yeniden paylaşım kavgaları yaygınlaşıyordu. Ancak, bu yıllarda, büyük bir etkisi olan Alman sendikalarının da, örgütün politikalarının belirlenmesinde büyük etkisi olan İngiliz ve Fransız sendikalarının da, sömürgeciliğe karşı bir tavrı olmamıştır. Tam tersine, sömürgecilik onaylanmıştır.

Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun arşivinin büyük bir bölümü ve özellikle de ilk dönemlere ilişkin belgeler, Fransa’nın Almanlarca işgalinin ardından Gestapo’nun eline geçti ve İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra geri alınamadı. Bu nedenle, bu döneme ilişkin önemli kaynaklar sınırlıdır ve bunlarda, Ulusal Sendikal Merkezler Uluslararası Sekreteryası’nın sömürgelerle ilgilendiğine ilişkin hiçbir bilgi yer almamaktadır.

Bu konuda en önemli kaynak, Uluslararası Sendikalar Federasyonu Sekreteri J. Sassenbach’ın 1926 yılında yayımlanan Twenty-Five Years of International Trade Unionism kitabıdır 5. Sassenbach’ın kitabında, 1901 yılındaki Kopenhag, 1902 yılındaki Stuttgart, 1903 yılındaki Dublin, 1905 yılındaki Amsterdam, 1907 yılındaki Oslo, 1909 yılındaki Paris, 1911 yılındaki Budapeşte ve 1913 yılındaki Zürih Konferanslarına ilişkin toplam 29 sayfa özet vardır 6. En güvenilir kaynak konumundaki bu kitapta yer alan görüşme özetlerinde, Ulusal Sendikal Merkezler Uluslararası Sekreteryası’nın sömürgeler sorunuyla ilgilendiğine ilişkin en ufak bir ipucu bile yoktur.

İkinci Dünya Savaşı öncesinde yayımlanmış önemli diğer bir kaynak, Lewis L.Lorwin’in Labor and Internationalism kitabıdır 7. Lorwin, kitabının 15 sayfalık bir bölümünü (s.100- 114) Ulusal Sendikal Merkezler Uluslararası Sekreteryası’na ayırmıştır. Lorwin’in kitabındaki bilgiler de, sömürgecilik sorununun gündeme alınmadığını göstermektedir. Lorwin’in kitabının 1953 yılında yapılan basımında (The International Labor Movement, History, Policies, Outlook) Ulusal Sendikal Merkezler Uluslararası Sekreteryası’na 5 sayfa ayrılmıştır

8. Bu
4 Dreyfus, M., a.g.y., s.58-9.
5 Sassenbach, J., Twenty-Five Years of International Trade Unionism, International Trade Union Library Nos.4/5, IFTU, Amsterdam, 1926, 140 s.
6 Sassenbach, J., a.g.k., s.7-35.
7 Lorwin, L.L., Labor and Internationalism, George Allen and Unwin Ltd., Londra, 1929.
8 Lorwin, L.L., The International Labor Movement, History, Policies, Outlook, Connecticut, 1953, s.32-36.
3

bölümde yazılanlar, kitabın 1929 basımının özeti niteliğindedir ve sömürgecilik konusunun gündeme alındığına ilişkin bir bilgi yoktur.

Bu konuda diğer bir temel başvuru kitabı, Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun Genel Sekreterliğini yapmış olan Walther Schevenels’in Forty-Five Years IFTU kitabıdır 9. Bu kitapta, Ulusal Sendikal Merkezler Uluslararası Sekreteryası’na 30 sayfa ayrılmıştır (s.23-52). Anlatılanlar, büyük ölçüde Sassenbach’tan alınmıştır. Bu kitapta da örgütün sömürgeciliğe karşı bir tavrından söz edilmemektedir.
Ulusal Sendikal Merkezler Uluslararası Sekreteryası’nda 1913 yılına kadar sosyalistler hakimdi. Farklı güçlü bir ses, Amerikan Emek Federasyonu (AFL) idi. Amerikan Emek Federasyonu, örgüte 1911 yılında katıldı. Örgüt tüzüğüne göre, her ülkeden yalnızca tek bir kuruluş üye olabiliyordu. Bu neden ileri sürülerek, ABD’den Dünya Endüstri İşçileri (Industrial Workers of the World) örgütünün üyelik başvurusu reddedildi. Bu tavır önemlidir; çünkü, Dünya Endüstri İşçileri (IWW) anarkosendikalist ve Marksist önderlik altında, enternasyonalist ve anti-kapitalist radikal bir çizgi izliyordu. Amerikan Emek Federasyonu’nun üyeliğinin nedeni, bir olasılıkla, Dünya Endüstri İşçileri’nin üyeliğinin engellenmesiydi.

Ulusal Sendikal Merkezler Uluslararası Sekreteryası 1913 yılında Zürih’te toplanan 8. Konferansında adını Uluslararası Sendikalar Federasyonu (IFTU: International Federation of Trade Unions) olarak değiştirdi.
Ulusal Sendikal Merkezler Uluslararası Sekreteryası, işçi sınıfının uluslararası işbirliği ve dayanışması açısından son derece sınırlı görevler yerine getirdi. Örgüte Alman sendikaları hakimdi. İngiliz sendikaları biraz mesafeli kaldılar. Yapılan iş, istatistik ve bilgi değiş tokuşu ile sendikal örgütlenmenin teknik sorunlarıyla ilgili tartışmalardı. Bir eleştirel yaklaşım, örgütün “uluslararası posta kutusu” olabildiğiydi. “Ulusal Sendikal Merkezler Uluslararası Sekreteryası “bir ölçüde ve yeterince olgunlaşmadan, Uluslararası Çalışma Bürosu’nun rolünü oynadı.” 10

Birinci Dünya Savaşı Öncesinde Gelişmiş Ülkelerin Sendikal Hareketlerinin Sömürgecilik Konusundaki Tavrı
Birçok ülkede sendikaların ve Avrupa ölçeğinde de uluslararası sendikal örgütlenmelerin ortaya çıktığı dönem, emperyalist paylaşımın en yoğun olduğu yıllardı. 1875 yılında Afrika’nın onda birinden az bir bölümü Avrupa ülkelerinin sömürgesiydi. Yirmi yıl sonra, 1895 yılında, Afrika’nın yalnızca onda biri sömürgeleştirilmemişti. 1871 ile 1900 yılları arasında İngiltere İmparatorluğu 4,3 milyon mil kare araziyi ve 66 milyon insanı sömürgeleştirdi. Fransa’nın sömürgeleştirdiği alan 3,5 milyon mil kare ve 26 milyon kişiydi. Almanya bu dönemde 1 milyon mil kare ve 13 milyon insan sömürgeleştirdi 11. Gelişmiş kapitalist ülkeler ve sermayeleri, sömürgeleştirdikleri bölgeleri yağmaladılar ve bu bölgelerin insanlarını, angarya başta olmak üzere, her türlü yokluk, baskı, işkence ve sömürüye maruz bıraktılar.
Bu dönemde ortaya çıkan uluslararası sendikal örgütlerde belirleyici olan bazı ülkelerin sendikaları sömürgecilik sorununa nasıl yaklaşıyordu?

Birinci Dünya Savaşı’ndan önceki dönemde Ulusal Sendikal Merkezler Uluslararası Sekreteryası’nda Alman etkisi, Lewis Lorwin tarafından şöyle belirtilmektedir: “1914 yılından
9 Schevenels, W., A Historical Precis, Forty-Five Years International Federation of Trade Unions, Board of Trustees, Brüksel, 1957, 442 s.
10 Dreyfus, M., a.g.y., s.68-70.
11 Thomson, D., Europe Since Napoleon, Penguin Books, Middlesex, 1970, s.498.
4

önce Uluslararası Sekreterya ve Meslek Sekreterlikleri açık bir biçimde Alman etkisi altındaydı.” 12
Bu dönemde Alman işçi sınıfının sömürgeler sorununa bakışı nasıldı?

Alman, İngiliz ve Fransız işçi sınıflarının sömürgeler sorununa bakışı konusunda güvenilir ve kapsamlı bir çalışma, Fritjof Tichelman’ın “Sosyalist ‘Enternasyonalizm’ ve Sömürge Dünyası” makalesidir 13. Tichelman’ın belirttiğine göre, Alman Sosyal Demokrat Partisi içinde sömürgecilik karşıtı güçlü bir eğilim vardı. Ancak, Almanya güçlenip yayılmacılığa başlayınca, farklı sesler ortaya çıkmaya başladı. Örneğin, Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin önderlerinden Bernstein 1898 yılında, “üstün uygarlığın kendi etki alanını genişletme hakkını” savunuyordu. Daha sonraki süreçte ise, “Almanya’nın, siyasal, ekonomik ve kültürel gücüne gerçekten uyan bir sömürge imparatorluğu yaratma hakkı” bir süreç içinde kabul edildi. Birinci Dünya Savaşı öncesinde ise “inanmış reformist çoğunluk, Almanya’nın sömürge imparatorluğunun yeniden canlandırılması dalepleri de dahil olmak üzere, saldırgan bir savaş çabasını koşulsuz olarak desteklemeye başlamıştı.” 14

Benzer bir değerlendirme, Gottfried Mergner tarafından da yapılmaktadır. Mergner şöyle demektedir 15: “Alman işçi hareketinin enternasyonalizmi, sömürgecilik karşıtlığını içermiyordu. ‘Uygar’ dünyanın (yani, Avrupa’nın endüstrileşmiş uluslarının) insanın gelişiminin en üst noktasını oluşturduğu varsayımı, Alman işçi hareketinin temsilcilerinin ‘vahşilerle’ (yani, Avrupa sömürgeciliği tarafından ezilen halklarla) dayanışma içine girmesini önlüyordu.”

“Emperyalizm, çatışma durumlarında daima örgütlü işçilerin ulusal dayanışmasına güvenebiliyordu.” August Bebel, Alman Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada, sömürgelerle ilgili bilgisinin olmadığını söyleyebiliyordu. 1912 yılına kadar, Afrika sömürgelerinin halklarıyla Alman Sosyal Demokrasisi birbirini tanımıyordu 16. Alman işçileri için “dayanışma, yalnızca kendileriyle eşit olanlar arasında mevcuttu.” 17 Alman işçi sınıfının temsilcileri Alman Parlamentosu’nda yaptıkları konuşmalarda, sömürgelerin getirisinin düşüklüğünden ve sömürgelere yapılan büyük devlet harcamalarından yakınıyorlardı 18. Alman sendikalarının uluslararası dayanışmasında ise, sömürgelerdeki siyah işgücünün maruz kaldığı acımasız sömürü sistemini sendikal yardımla değiştirme çabaları yer almıyordu. “Sömürgelerdeki uygarlaşmamış kişilerle birliktelik” mümkün değildi
Almanya’da sosyalist solun sömürgeler konusuna yaklaşımındaki çarpıklık, Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin 1891 yılındaki Erfurt Kongresinde kabul edilen programında da görülmektedir. Programın girişinde şöyle denilmektedir 20:

12 Lorwin, L., a.g.k.(1929), s.112.
13 Tichelman, F., “Socialist ‘Internationalism’ and the Colonial World, Practical Colonial Policies of Social Democracy in Western Europe Before 1940 with Particular Reference to the Dutch SDAP,” Holthoon, F.v. – Linden, M.v.d., Internationalism in the Labour Movement (1830-1940), Cilt 1, International Institute of Social History, Amsterdam, 1988, s.87-108.
14 Tichelman, F., a.g.y., s.100-101.
15 Mergner, G., “Solidaritaet mid den ‘Wilden”, Das Verhaeltnis der Deutschen Sozialdemokratie zu den Afrikanischen Widerstandskaempfen in den Ehemaligen Deutschen Kolonien um die Jahrhundertwende,” Holthoon, F.v. – Linden, M.v.d., Internationalism in the Labour Movement (1830-1940), Cilt 1, International Institute of Social History, Amsterdam, 1988, s.68.
16 Mergner, G., a.g.y., s.70.
17 Mergner, G., a.g.y., s.72.
18 Mergner, G., a.g.y., s.76.
19 Mergner, G., a.g.y., s.79.
20 Russell, B., German Social Democracy, George Allen and Unwin Ltd., Londra, 1965, s.139
5

“Kapitalist bir üretim biçiminin bulunduğu tüm ülkelerde işçi sınıflarının çıkarları aynıdır… Buna göre, işçi sınıfının kurtuluşu, tüm uygar ülkelerin çalışanlarının eşit biçimde dahil olacakları bir çalışmadır.”

İngiltere’de 19. Yüzyılda birçok kişi ve kuruluş, İngiltere’nin “uygarlaştırıcı misyonu”na inanıyordu. Ancak, sömürgelerdeki yerlilere yardımseverlik duygularıyla ve adaletli bir biçimde yaklaşılmalıydı. İngiliz işçi hareketi de bu anlayışı benimsedi. Avam Kamarası’nda sömürgecilik konuları tartışıldığında, sendikalar ve temsilcileri İmparatorluğu ve sömürge sistemini veri kabul ediyor; ancak sömürgelerde sendikal hakların tanınmasını ve angaryaya karşı çıkılmasını istiyorlardı 21.

Fransa’da “ilk Fransız sosyalistlerinin ve ütopistlerinin birçoğu sömürgeleştirme yanlısıydı.” 1895 yılında sömürgeciliğe karşı bir program kabul edildiyse de, bu karar, sömürgeciliğe karşı herhangi bir önemli eyleme yol açmadı. Bir süre sonra da radikaller ve sosyalistler ulusal sömürgecilik politikalarını benimsediler. Fransa’nın 1911 yılında Fas’a saldırması sürecinde ortaya çıkan protestolar, sömürgeciliğe karşı çıkmaktan çok, yol açacağı olumsuz sonuçlar nedeniyle, savaşa karşıydı. Ayrıca, “sömürgelerdeki kurtuluş mücadeleleriyle temasa girme konusunda en küçük bir girişim bile yoktu.” Cezayir söz konusu olduğunda ise, “Fransız sosyalistlerinin ve işçi hareketinin büyük çoğunluğu kuşkuya hiç yer bırakmayacak bir biçimde sömürgeci olduğunu ortaya koydu.” “19. Yüzyılın son onyıllarından başlayarak sömürgeci kampanyalar kamuoyunu fethetti; işçi hareketi de bir süreç içinde ulusal sömürgeci mutabakata dahil oldu.” Bu bütünleşme süreci Birinci Dünya Savaşı sonrasında daha da pekiştirildi 22.

Ulusal Sendikal Merkezler Uluslararası Sekreteryası’na 1911 yılında katılan Amerikan Emek Federasyonu ise çok daha açık ve acımasız bir politika izliyordu. Amerikan işçi sınıfının 20. Yüzyılın başındaki örgütlü gücü olan Amerikan Emek Federasyonu’nun başkanı Samuel Gompers, Labor and the Common Welfare 23 kitabında yer alan yazılarında ve davranışlarında açıkça gözüktüğü gibi, Amerikan kapitalizminin ve ABD’nin dış politikasının birebir savunucusuydu.

Soruna bu çerçevede bakıldığında akla gelen bir soru, gelişmiş kapitalist ülkelerde sendikaların meşrulaşması ve sisteme kabul edilmesi (girmesi) sürecinin emperyalizme geçiş sürecine denk düşmesinin, sömürgeler konusunda (açık veya zımni) bir anlaşmaya dayanıp dayanmadığıdır. E. Hobsbawm gelişmiş kapitalist ülkelerde sendikaların meşrulaşmasının zamanlamasını şöyle anlatıyor 24:
“Avrupa ülkelerinin çoğunda, işçi hareketine hoşgörülü davranma ve ona karşı hareket etmek yerine onunla birlikte hareket etme kararı, ondokuzuncu yüzyılın sona ermesinden önce verilmedi. Fransa’da bu durum, Komün sonrası isterinin sona ermesinin ardından 1880’lerde; Almanya’da Bismarck’tan sonra sosyalizm karşıtı yasaların kaldırılmasıyla; İtalya’da Crispi baskısının başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra gerçekleşti. Ancak İngiltere’de, sendikacılığın resmen kabulü ve seçmenliğin kitleselleşmesi 1860’ların ortalarında oldu.”

Kapitalizm emperyalizm aşamasına geçerken sömürüsünü çeşitlendiriyor. Doğrudan istihdam edilen işçiden elde edilen artık-değere ek olarak, sömürge ve yarı-sömürge ülkelerin ve halklarının sömürülmesi gündeme geliyor. Kapitalizm, bu koşullarda, artık-değer sömürüsünde daha hoşgörülü ve demokrat bir tavır takınabiliyor. Buna karşılık, kendi ülkesindeki işçilerden talebi de, dünya çapındaki emperyalist sömürüyü kabullenmeleri.

21 Tichelman, F., a.g.y., s.95.
22 Tichelman, F., a.g.y., s.97-8.
23 Bkz. Gompers, S., Labor Movements and Labor Problems in America, Labor and the Common Welfare, 2. Basım, New York, 1969, 306 s.
24 Hobsbawm, E., “Trends in the British Labour Movement,” Labouring Men, Londra, 1964, s.336s
6

Bu koşullarda, işçi sınıfı hareketi anti-kapitalist bir çizgide değilse, kısa ve orta vadeli sınıf çıkarları onu kendi ülkesinin hakim sınıflarıyla sömürgeler konusunda ortak bir program etrafında buluşturuyor. Sömürge sisteminin devamı, sömürgeci ülkedeki işçi sınıfını rahatlatıyor; sömürge sisteminin çöküşü, sömürgeci ülkedeki işçi sınıfını sıkıntıya sokuyor, onu kendi ülkesinin sermayedarlarıyla çatışmaya zorluyor. Sendikaların anti-kapitalist bir söylem ve program benimsemeleri durumunda bile, emperyalist sömürüye karşı çıkmadıkları durumlarda kendilerine belirli sınırlar içinde tahammül edilebiliyor.

Ülkelerin sendikacılık hareketleriyle ilgili bu durum, Ulusal Sendikal Merkezler Uluslararası Sekreterliği’ne de aynı biçimde yansıyor ve bu örgüt de sömürgeciliği veri kabul ediyor; işçilerin hak ve özgürlüklerini geliştirme mücadelesini, sömürgecilikle çatışmadan ve anti- emperyalist bir çizgi benimsemeden sürdürüyor.

Uluslararası Sendikalar Federasyonu (1913-1945)

Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda müttefik ülkelerin sendikaları ve sosyalist partileri 17/19 Eylül 1918 günleri Londra’da bir konferans düzenlediler. Konferans’ta ABD Başkanı Wilson’un 14 maddelik programı kabul edildi. Bu programda, eski sömürge sistemini zayıflatmaya yönelik bir madde de yer alıyordu 25:
“(5) Sömürgelerin bütün talepleri serbest, açık görüşlü ve tümüyle tarafsız bir yaklaşımla ele alınmalı, bu tür egemenlik sorunlarının çözümünde ilgili halkların çıkarlarıyla egemenliği tartışılan devletin adil taleplerinin eşit ağırlık taşıması ilkesine kesinlikle uyulmalıdır.”

Wilson’un programında Türkiye ile ilgili aşağıdaki madde de bulunuyordu:
“(12) Bugünkü Osmanlı Devletindeki Türk kesimlerine güvenli bir egemenlik tanınmalı, Osmanlı yönetimindeki öbür uluslara da her türlü kuşkudan uzak yaşam güvenliğiyle özerk gelişmeleri için tam bir örgürlük sağlanmalıdır. Ayrıca Çanakkale Boğazı uluslararası güvencelerle gemilerin özgürce geçişine ve uluslararası ticarete sürekli açık tutulmalıdır.”

Bu dönemde İngiltere ve Fransa’nın sömürge çıkarlarıyla bağdaşmayan bu taleplerin arkasında, ABD’nin Afrika ve Asya’daki sömürgeleri kendi denetimi altına alma girişimi vardı. Bu konu, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki dönemde de önemini korudu. ABD’den AFL, Uluslararası Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun genel politikasında anti-komünizmin temel alınmasını isterken, Sovyetler Birliği’nin sömürge ülkelerdeki bağımsızlık mücadelesine verdiği desteği etkisizleştirmek ve sömürgeleri kendi doğrudan etkisine açmak için, ICFTU’nun sömürgelerin bağımsızlıklarını kazanmasında daha etkili bir rol oynamasını istiyordu. Buna karşılık, İngiltere ve Fransa gibi sömürgeci ülkelerin sendikal merkezleri bu konudan büyük rahatsızlık duyuyorlardı 26.

Londra Konferansı’nda kabul edilen bu tavır, Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun 1919 yılında yeniden faaliyete geçmesi sonrasında önem kazanmadı. Sömürgeler sorunu, ABD Devlet Başkanı’nın talepleri düzeyinde bile ele alınmadı.
Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun 28 Temmuz 1919 günleri Amsterdam’da toplanan kongresine Avusturya, Belçika,Çekoslovakya, Danimarka, Fransa, Almanya, Lüksemburg,

25 Oran, B.(ed.), Türk Dış Politikası, Cilt I, İletişim Yay., İstanbul, 2001, s.100
26 Bkz. Carev, A., “Towards a Free Trade Union Centre: The International Confederation of Free Trade Unions (1949-1972),” Carew, A. et al (ed.), The International Confederation of Free Trade Unions, Peter Lang, Almanya, 2000, s.187-339.
7

Hollanda, Norveç, İspanya, İsveç, İsviçre, İngiltere ve ABD’den sendikalar katıldı. Bu örgütler 17.740.000 üyeyi temsil ediyordu.
1919 Amsterdam Kongresi’nde ABD’den AFL’nin politikalarının tam zıttı bir sonuç çıktı. Anti- bolşevik bir çizgi izlenmesine karşın, “üretim araçları mülkiyetinin toplumsallaştırılması” savunuldu. Ayrıca, Sovyet Rusya’ya ve Macaristan’a uygulanan ablukaya karşı çıkıldı. ABD’den AFL’nin temsilcisi Samuel Gompers her iki karara da karşı tavır aldı 27. Nitekim, AFL 1921 yılı Mart ayında Uluslararası Sendikalar Federasyonu üyeliğinden ayrıldı. Örgütün 1920 yılında Londra’da ve 1922 yılında Roma’da yapılan kongrelerinde de, sosyalizmin yolunun “toprakağın ve üretim araçlarının toplumsallaşmasından geçtiği” kararı alındı 28. Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun bu tavrı, 1932 yılında köklü bir değişikliğe uğradı. Üretim araçlarının mülkiyetinin toplumsallaştırılması hedefi kaldırıldı 29.

Gelişmiş kapitalist ülkelerin sendikacılık hareketleri ve Uluslararası Sendikalar Federasyonu, 1919-1922 döneminde Anadolu’da emperyalizme karşı verilen ilk başarılı kurtuluş savaşı konusunda tamamiyle duyarsız kaldılar. Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun yayın organı olan The International Trade Union Movement Dergisi 1921 yılında yayımlanmaya başlandı. Derginin, 1921, 1922 ve 1923 yıllarına ilişkin sayılarında Anadolu’daki anti- emperyalist başkaldırıya karşı tek satır yoktur. Ayrıca, Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun 1920, 1921, 1922 ve 1923 yıllarında 1 Mayıs bildirilerinde de sömürgeler sorununa ve Anadolu’daki direnişe ilişkin tek bir sözcük bulunmamaktadır. 1920 yılındaki 1 Mayıs bildirisinde, üretim araçlarının toplumsallaştırılması talebi öne çıkarılmaktadır 30. 1921 yılında 1 Mayıs bildirisinde, “hakim sınıftan iktidarı alma” konusundaki kararlılık ifade edilerek, dünya barışının sorunması ve militarizme karşı tavır alınması istenmektedir 31.1922 yılı 1 Mayıs bildirisinde, enternasyonalizmin zaferi için, gericiliğe karşı ve evrensel barış için çaba gösterilmesi istenmektedir 32. 1923 yılı 1 Mayıs bildirisinde ise, “işçilerin kurtuluşunun işçilerin kendilerinin görevi olduğu” belirtilmekte, Avrupa’da barışın tehdit altında bulunduğu ifade edilerek diktatörlüklerin ve faşizmin özgürlükler ve işçi hakları açısından tehdit kaynakları olduğu vurgulanmakta ve 1 Mayıs günü “tüm ülkelerin proletaryasının işçi sınıfının yenilmez ve parlak uluslararası dayanışmasını yeniden göstermesi” isteniyordu 33. Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun dergisinin 1921-1939 dönemine ilişkin 19 cildi incelendiğinde, sömürgeler sorununun Federasyon kararlarında veya araştırmalarda hiç yer almadığı görülmektedir. Bu tavır, yukarıda saptanan çizgi ile uyum içindedir. İngiliz, Fransız, Alman işçi sınıfları kısa ve hatta orta vadeli çıkarlarını emperyalist sömürünün devamında gördüklerinden, sömürge ve yarı-sömürgelerdeki anti-emperyalist savaşlar karşısında kendi devlet politikalarını (sessiz kalarak veya açık onay vererek) destekliyordu.

Sendikalar Kızıl Enternasyonali’nin Uluslararası Sendikalar Federasyonu’na yönelttiği eleştirilerin odak noktalarından biri de, Federasyon’un sömürgeler sorunu konusunda gösterdiği sessizlikti. Sendikalar Kızıl Enternasyonali (Profintern) Genel Sekreteri Alexsandr Losowsky (Salomon Abramovitch Drizdo), 1925 yılında yayımlanan Fünf Jahre RGI (Rote Gewerkschafts Internationale) kitabında bu konuya özel bir yer ayırmıştı. Losowski, Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nu, “Fransız emperyalizminin Fas’a yönelttiği saldırılar karşısında parmağını oynatmamakla,” “Çin işçilerinin emperyalizme karşı mücadelesinde hiçbirşey yapmamakla,” “sömürgelerin bağımsızlığı konusunda bir kez bile olsun görüş

27 Schevenels, W., a.g.k., s.88-89.
28 Goethem, G.v., “Conflicting Interests: The International Federation of Trade Unions (1919-1945), Carew, A. et al (ed.), The International Confederation of Free Trade Unions, Peter Lang, Almanya, 2000, s.85, 88.
29 Goethem, G.v., a.g.y., s.117-8.
30 IFTU, The International Trade Union Movement, January 1921, No.1, s.14-15.
31 IFTU, The International Trade Union Movement, March/May 1921, No.2/3, s.43.
32 IFTU, The International Trade Union Movement, March/April 1922, No.2, s.62-3.
33 IFTU, The International Trade Union Movement, May/June 1923, No.3, s.6-7.
8

bildirmemekle” suçluyordu 34. Losowski, kitabının “Enternasyonaller ve Sömürgeler” başlıklı 8. Bölümünde de Uluslararası Sendikalar Federasyonu ile Sendikalar Kızıl Enternasyonali’nin sömürgeler soruruna ve sömürgelerdeki anti-emperyalist mücadelelere bakışını karşılaştırıyor ve Federasyon’u sert biçimde eleştiriyordu. Losowsky şöyle yazıyordu: “Avrupa proletaryasının bir bölümüne dayanan Amsterdam (Uluslararası Sendikalar Federasyonu, YK) aristokratları için sömürgelerin işçileri sınıf kardeşleri değildir; kaderleri doğa tarafından emperyalizmin boyunduruğunu boyunlarında taşımak olarak belirlenmiş iş hayvanlarıdır.” 35

Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun ve onu oluşturan örgütlerin sömürgeler konusundaki yetersiz ve hatta olumsuz tavrı, 2000 yılında yapılan bir sempozyuma sunulan tebliğde de şu şekilde ele alınıyordu 36:
“RILU (Sendikalar Kızıl Enternasyonali) bir başka alanda daha IFTU’nun (Uluslararası Sendikalar Federasyonu) karşısında tavır aldı. Başından itibaren sömürgeciliğin ve emperyalizmin koşulsuz olarak karşısında olduğu için, sömürgeleştirilmiş ve yarı_sömürgeleştirilmiş ülkelerdeki işçileri, yalnızca bağımsızlığın kazanılması için değil, fakat aynı zamanda onların ekonomik çıkarları ve sonunda da sosyalist devrim için örgütlemeye hazır olduğunu açıkladı. Bu alanda RILO’nun çok başarılı olması, bu nedenle, şaşırtıcı değildir. IFTU burada hemen hemen yoktu. Sömürgeci güç olan ülkelerdeki IFTU üyesi örgütler, eğer sömürgeciliği açıkça savunmuyorlarsa, genellikle anti-sömürgeci mücadeleyi fazla anlamıyorlardı.”

Uluslararası Sendikalar Federasyonu 1945 yılına kadar ağırlıkla bir Avrupa örgütü olmaya devam etti. Örgüt, sömürgelerin emperyalist boyunduruktan kurtulması için hiçbir çaba içine girmedi. Bu yıllarda tek tek bazı sömürgelerde işçi hareketleri gelişirken, Uluslararası Sendikalar Federasyonu, bunlara karşı da duyarsız kaldı ve sömürgelerde ortaya çıkan sendikalar genellikle sömürgeci ülkenin sendikasının denetimi ve güdümünde gelişti. Hatta, İngiliz sömürgelerinde olduğu gibi, ülkedeki sendikal merkez, kendi çalışma bakanlığı ile işbirliği yaparak, sömürgelerdeki işçi hareketini denetim altında tutmaya çalıştı 37. Uluslararası Sendikalar Federasyonu, 1924-1927 döneminde, Balkanlarda, Baltik ülkelerinde, Hindistan, Çin, Arjantin, Meksika, Brezilya ve Güney Afrika’da örgütlenme çalışmalarında bulundu 38. Ancak, Uluslararası Sendikalar Federasyonu Başkanı Purcell, sömürgeciliğe karşı duyarsızlıkları konusunda sessiz kalırken, sömürgelerdeki sendikalarla işbirliği konusundaki yetersizliklerini 1927 yılında şöyle dile getiriyordu: “Dünya ölçeğinde hala tam olarak gelişmiş değiliz. Milyonlarca renkli insanın tam olarak proleterleştikleri gerçeğini de tam olarak kavrayabilmiş değiliz.” 39

Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nda bir Avrupa örgütü olma tartışmaları bile yapılıyordu. Büyük bir uzak görüşlülükle, Avrupa Birleşik Devletleri’nden söz ediliyordu. Federasyon’un genel sekreterlerinden Edo Fimmen 1924 yılında yayımlanan kitabında (Emeğin Alternatifi: Avrupa Birleşik Devletleri veya Sınırlandırılmış Avrupa), kapitalizmin artık ulusal sınırları aştığını ve uluslarası düzeyde yeni blokların oluştuğunu belirledikten sonra,

34 Losowsky, A., Fünf Jahre RGI, Berlin, 1925, s.13.
35 Losowsky, A., a.g.k., s.21.
36 Tosstorff, R., “Moscow Confronts Amsterdam: On the History of the Profintern (1920-1937),” Wilde, B.d. (ed.), International Conference, The Past and Future of International Trade Unionism, Ghent, May 19-20, 2000, International Association of Labour History Institutions and AMSAB Institute of Social History, 2000, s.255.
37 Örnek için bkz. Davies, I., African Trade Unionism, Penguin, 1966; “The Colonial Experience (Labour Policies of Britain, France and Belgium)” bölümü ve s.38.
38 Schevenels, W., a.g.k., s.160.
39 Goethem, G.v., a.g.y., s.106.
9

daha merkeziyetçi bir Federasyon öneriyordu 40. Uluslararası Sendikalar Federasyonu, 1932 yılında Avrupa ölçeğinde bir ekonomik birliğin oluşturulması çağrısını yapıyordu 41.
Uluslararası Sendikalar Federasyonu, sömürgeciliğin sona erdirilmesi talebini gündeme getirmezsen, Avrupa dışındaki bazı ülkelerdeki örgütlenme çalışmalarını 1929 yılından sonra hızlandırdı. 1930 ve 1931 yıllarında Türkiye, Suriye, Lübnan, Filistin, Irak ve Mısır’ın da içinde yer aldığı Yakın Doğu’ya iki büyük gezi düzenlendi. Ayrıca, diğer kıtalardaki sendikal merkezlerle de ilişkilerde önemli gelişmeler yaşandı 42.

Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun daha sonraki yıllardaki mücadelesinde temel hedef faşizmin yenilmesiydi.
Federasyon İkinci Dünya Savaşı döneminde bir Acil Uluslararası Sendika Konseyi oluşturdu. Konsey’in 1942 yılı Eylül ayında yapılan toplantısında oluşturulan bir komiteye, Savaş sonrası döneme ilişkin taleplerin formüle edilmesi görevi verildi. Schevenels’in raportörlüğünde toplanan komitenin hazırladığı rapor, Acil Uluslararası Sendika Konseyi’nin 30 Mart 1944 günlü toplantısında kabul edildi. Bu raporda sömürgelerin durumuyla ilgili aşağıdaki talep yer alıyordu 43:
“5. Sömürge ve Yarı-Sömürge Halkların Yönetiminde Uluslararası Gözetim
“Bu bölgelerin yönetimi tümüyle onların mevcut yöneticilerinin ellerinde kalabilirken, yukarıda belirtilen dünya örgütünün otoritesi altında, sömürge halkların yalnızca kendi yararlarına olacak bir biçimde yönetilmelerini ve bağımsız ve kendi kendilerini yöneten ülkeler durumuna hızlı bir biçimde evrilmelerini sağlayacak bir biçimde (sömürge, YK) yönetimlerinin politikasını sürekli olarak gözetim altında tutmaya yetkili uluslararası komisyonlar kurulmalıdır.”

Dikkat edileceği gibi, Uluslararası Sendikalar Federasyonu, 1944 yılında bile, sömürgelerin ve yarı-sömürgelerin tam bağımsızlığını talep edememektedir.
Bu belgenin ilginç bir özelliği de, Avrupa Birleşik Devletleri’nin kurulmasını savunmasıdır. Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun kabul ettiği raporda, Avrupa kıtası için ideal çözümün, tüm ülkeleri kapsayan bir devletler federasyonu olduğu belirtilmektedir. Raporda, tüm Avrupa işçilerine, tüm halkların özgürlük ve eşitlik içinde demokratik birliklerini sağlamak amacıyla birleşik bir Avrupa’nın kurulmasının şartlarını yaratmaları için çağrı yapılmaktadır 44

1945 yılının sonunda Uluslararası Sendikalar Federasyonu’na üye örgütler ve üye sayıları aşağıda sunulmaktadır 45:
ABD AFL: Amerikan Emek Federasyonu Arjantin CGT: Genel Emek Konfederasyonu Avusturya ÖGB: Avusturya Sendikalar Konfederasyonu Belçika CGTB: Genel Emek Konfederasyonu Kanada TLCC: Kanada Meslekler ve Emek Kongresi Çin Çin Emek Derneği
Danimarka DSF: Sendikalar Konfederasyonu Fransa CGT: Genel Emek Konfederasyonu İngiltere TUC: Sendikalar Kongresi

40 Goethem, G.v., a.g.y., s.97.
41 Goethem, G.v., a.g.y., s.119.
42 Schevenels, W., a.g.k., s.191-194. 43 Schevenels, W., a.g.k., s.302, 417. 44 Schevenels, W., a.g.k., s.402.
45 Schevenels, W., a.g.k., s.426-7.
6.940.000 180.000 350.000 450.000 344.000 590.000 500.000
5.100.000 6.812.000
10

Hindistan Meksika Lüksemburg Hollanda Yeni Zelanda Norveç İspanya Filistin
İsveç
İsviçre Güney Afrika
Toplam
NTUF: Ulusal Sendika Federasyonu
CTM: Emek Konfederasyonu
CSL: Sendika Komisyonu
NVV: Sendikalar Konfederasyonu
NZFL: Yeni Zelanda Emek Federasyonu AFL: İşçi Sendikaları Ulusal Federasyonu UGT : Genel Emek Konfederasyonu Histadrut: Yahudi Emeği Genel Federasyonu LO: Ulusal Emek Örgütü
USS: Sendika Federasyonu Ortak Sendika Konseyi
407.800 530.000 20.000 170.000 218.400 400.000 20.000 150.000 1.200.000 250.000 120.000
24.751.800

1945 yılı sonunda üye bulunan dışında, 1901 yılından sonra bir süre de olsa üyeliği bulunan kuruluşların bulundukları ülkeler de şunlardır: Bulgaristan, Çekoslovakya, Estonya, Finlandiya, Almanya, Yunanistan, Macaristan, İtalya, Letonya, Litvanya, Polonya, Romanya, Sırbistan, Bosna, Hırvatistan, Arjantin, Peru, Güneybatı Afrika, Hollanda Doğu Hint Adaları 46 (West Indies)

Sonuç

İşçilik bilinci, işçinin ücretli emek olduğunu ve sorunlarının çözümü için işvereniyle mücadele etmesi gerektiğini anlamasıdır. Bu bilinç, hayatın öğretmenliğinde kendiliğinden öğrenilir.
Sınıf bilinci, işçinin, sorunlarının çözümü için yalnızca kendi işvereniyle değil, bir bütün olarak işverenlerle mücadele etmesi gerektiğini ve bunu yaparken de kendisi gibi işçi olanlarla birlikte davranmaktan başka yolunun olmadığını anlamasıdır. Sınıf bilinci genellikle sınıf mücadelesi içinde hayatın öğretmenliğinde kendiliğinden öğrenilir ve siyasal mücadeleye doğru evrilir. Ancak, kişinin sınıf mücadelesinden önce (çeşitli nedenlerle) siyasal mücadeleye katılmış olması durumunda, bu bilinç daha kolay ve hızla edinilir. Sınıf mücadelesi ve sınıf bilinci, sosyalist, komünist, anarşist veya bir başka biçimde anti-kapitalist olmak zorunda değildir. Sınıf bilinçli bir işçi, mevcut kapitalist sistem içinde iyileştirmeler yolunu da tercih edebilir.

Kapitalist sistemde sermayedar sınıfın örgütlülüğü ulusal sınırlarla kısıtlı değildir. Sermayenin uluslararası düzeyde gerçekleştirdiği işbirliği ve dayanışma, işçi sınıfı hareketinde de işbirliği ve dayanışma eğilimlerini geliştirir ve güçlendirir. Diğer bir deyişle, işçi sınıfı içinde enternasyonalist bilincin, işçi sınıfının sorunlarının çözümünün ancak işçi sınıfının uluslararası düzeyde işbirliği, güçbirliği, dayanışma ve hatta ortak etkili örgütlenmesiyle gerçekleşeceği, iki biçimde öğrenilebilir. Birincisi, kitlesel düzeyde bilinçlenmenin önkoşulu olan ortak çıkar birliğinin zaman içinde hayatın öğretmenliğinde kendiliğinden öğrenilmesidir. İkinci yol ise, enternasyonalist bir ideolojiden hareketle enternasyonalizmin savunulmasıdır.

İşçi sınıfının enternasyonalist bir çizgiye gelmesinde belirleyici olan sınıf çıkarlarıdır.
19. yüzyılın son çeyreğinde uluslararası sendikal örgütlerin ortaya çıkmasında ana neden, grev kırıcılığının önlenmesi ve çeşitli ülkelerde çalışma mevzuatı, çalışma koşulları ve ücretler konusunda bilgilenmeydi. 1889 yılından itibaren oluşturulan uluslararası meslek örgütlerinin temel amacı, bu iki ihtiyacın karşılanmasıydı. Birinci Dünya Savaşı’na kadar uluslararası meslek örgütlenmeleri ve Ulusal Sendikal Merkezler Uluslararası Sekreteryası

46 Schevenels, W., a.g.k., s.423-425.
11

görevlerini bu iki konu ile sınırlandırdı. Ancak, Birinci Dünya Savaşı sonrasında bu iki görev de önemini yitirdi. Ulus-devletler arasında sınırlar önem kazandı ve işgücünün hareketliliğine getirilen kısıtlamalarla, uluslararası düzeyde grev kırıcılığı büyük ölçüde sona erdi. Diğer taraftan, 1919 yılında Uluslararası Çalışma Örgütü’nün kurulmasıyla, ülkelerde çalışma mevzuatı, çalışma koşulları ve ücretler konusunda bilgi derleme görevi yerine getirilmeye başlandı.

1919 sonrasında uluslararası sendikal örgütler, işçi sınıfının sermayeye karşı örgütlenmesinde ve mücadelesinde doğrudan birer araç olmaktan çok, dünya ölçeğindeki başka mücadelelerde etkili oldu. Demokrasi, sendikal haklar, anti-komünizm, v.b.
Sermayenin ulusötesi kimliğinin öne çıkması, enternasyonalist eğilimler olduğu kadar ulusalcı eğilimleri de güçlendirdi. Çeşitli ülkelerin sendikal örgütleri, kendi devletleriyle işbirliği içinde, korumacı politikalar uygulamaya çalıştılar. Social labelling, v.b.
ETUC bir uluslararası örgüt değil; yeni oluşan bir ulusüstü devletin sendikal yapısı. Başlangıçtan beri bu perspektif vardı. Günümüzde gerçekleşiyor.

Enternasyonalist bilinç çeşitli biçimlerde olabilir:
– Gelişmiş kapitalist ülkelerin işçileri arasında
– Gelişmiş kapitalist ülkelerin ve azgelişmiş ülkelerin işçileri arasında
– Uluslararası işçi sınıfı hareketiyle anti-emperyalist güçler arasında