Cemil Gözel
Marks okurlarından “kendi başlarına düşünmelerini” istemişti. Kendi başına düşünmek, aklın özgürleşmesi demek. Özgürleşen akıl ancak kendi başına düşünme yeteneğine kavuşuyor.
Türkiye’nin ciddi bir akılsızlaşma sürecinden geçtiğini uzun zamandır söylüyoruz. Akılsızlaşma artık “kendisi için, kendi başına” düşünme ihtiyacının ortadan kaldırılmasıdır. Muğlaklığın bilincin belirlenmesinde ciddi bir kategori halini almasıdır. Yani gerçekliğin ortadan kalkması, olayların ve sonuçların, bilinçteki muğlaklıktan doğması…
Emperyalizm devasa bir bilinç endüstrisi yarattı. Bilinç yeniden üretiliyor, gerçek yeniden üretiliyor. Yeniden üretilen bilinç, tersine çevrilmiş bilinç… Yeniden üretilen gerçek, baş aşağıya döndürülmüş gerçek… Artık bütün politik formasyonlar çarpıtılmış bilinçle ele alınıyor.
Bu hastalık sol içinde çok hızlı yayıldı.
Söz gelimi savaş ağaları barış(!) adına kazdırdıkları hendeklerin öte yanında “sosyalizmden daha ileri bir talep olan demokratik özerkliğin” hayaliyle eşkiyalık yapıyorlar, devrimcilik(!) adına okul, kütüphane yakıyorlar, sekülerizmi(!) inşa etmek için İslam konferansında tespih çekiyorlar, Ortaçağ figürlerinin önünde secdeye yatıyorlar ancak solun buna sesi çıkmıyor! Bırakın ses çıkarmayı, bir çoğu, PKK yayın organından daha cevval kalemşörlük yapıyorlar. Bu koroya Akademinin budala bezirganları da katılıyor ve ABD’nin ikinci adamı Joe Biden’ın onlar adına özgürlük istemesi bile bu budalaların aklını başına getirmiyor.
Artık daha açık, emperyalizmin bilinç endüstrisi solun bir bölümünü akılsızlaştırmakta başarılı oldu. Sol bu zokayı en çok ve en önce yuttu.
Bu akılsızlaşma “bir takım solu” emperyalizmin gönüllü “yolcularına” dönüştürdü. “Yolcu” yolunda…
“Bir takım sol” da devrimci mücadelenin Donkişot’u haline geldi. Hayallerle besleniyor! Özgüvensiz, kendi kabuğunda yaşamayı erdem zannediyor! Kendi bahçesini ekebilmek büyük mutluluk kaynağı. Mutluluğu yitirmemek için bahçesinin etrafına büyük duvarlar dikiyor. Korunaklı duvarlar ardında, rahatı yerinde, “sıkıntı yapmıyor”, zaten gözünü de budaktan kilometrelerce uzakta tutuyor. Gerçeklerden alabildiğine kopmuşmuş, edilgenleşmişmiş, boyun eğmişmiş… Duvarların ardından nasıl olsa görünmüyor. Akıl duvarların ardında niteliği ortadan kalkmış, değersiz bir eşyaya dönüşmüş durumdadır.
Fakat gerçeğin şiddetini önleyebilecek dayanıklılıkta bir duvar icat edilmedi daha! Öyleyse bu akıl tutulması geçicidir, geçecektir ve geçersizdir! Çünkü gerçekler devrimcidir ve yalanın karşısında diz çöktüğü görülmemiştir.
Çünkü akıl yoluyla bildiği için dünyayı kavrayan ve onu değiştirmek için gözünü budaktan sakınmayan, yel değirmenleriyle vakit harcamayan etkin bir örgüt var.
Lenin “hakikat tohumu” diyordu. O tohumu “toprağa” ekmeyi sürdüreceğiz. “Toprakla” uğraşıyoruz, kirlenmek bu işin fıtratında var. Kirlenmekten korkanlara gölge etmeyin diyeceğiz ama gerek yok. O kabiliyeti dahi taşımıyorlar!
cemilgozel@gmail.com
oncugenclik.org