Çağla Bingöl,Öncü Gençlik Çanakkale Temsilcisi
Biçimini sermaye sınıfının belirlediği birçok şey gibi sanat da gün geçtikçe inceliğini
yitiriyor. Sanatçının kalemi sanat patronlarının elinde inceliğini yitirip hızla makineleşiyor ve
duygularımız pazarlamanın temel unsuru olarak kullanılıyor.
Gerçek şu ki bizi bize pazarlıyorlar…
Kapitalizmin kirli çarkı, oyunlarını; mimari, resim, heykel,müzik, şiir vb. sanat dalları ile
örtüyor. Herkeste iyi bir şeyler oluyor algısı var. Sorun ise hayalini bile kuramayacağı bir
ihtişamla gözleri boyanan insanlık.
Aylar önce izlediğim bir reklamda gökdelenleri için projeler inceleyen adam projelere bakıp;
“Bu değil, daha farklı daha güzel bir şey istiyorum, beni anlamıyorsunuz”; diye projeleri
oradan oraya savuruyordu.”İnsanlar daha mutlu olsunlar istiyorum” diyordu. Sonunda aradığı
projeyi bulur ve o final sözlerini ekler; “Upuzun caddelerde daha rahat alışveriş edebilecekler,
golf sahası, havuz, sanatın ve modanın 365 gün içinde olacakları bir yaşam. İstemez misiniz?”
diye soruyordu…
Sonuç mu?
Buz gibi beton yığınları için katledilen doğa ve mağdur edilen onca insan. Orda yaşamayı
hayal bile edemeyecek iliğine kadar sömürülen insanlara bu konuda fikirleri sorulduğunda
güzel olur diyorlardı. “Güzel olur” sözleri beynimin labirentlerinde uğuldayarak yinelendi…
Günün koşturmacasından çıkıp evimize geçtiğimizde, ayaklarımızı uzatıp kumandayı elimize
alıp kanalları şöyle dolaşırken filmlerde ıp-ıssız adam yahut kadın olduk. Sürekli pompalanan
o yalnızlık duygusu, bilincimize işlenen çıkmaz duygular… Sebebi bilinmeyen acımalara yol
açan seyirlerimiz!
Ertesi gün gene o duygu; yalnızlık…
Haberlerde izlemiştim;bu akşam ölürüm beni kimse tutamaz şarkısını dinleyip intihar eden
genci. Bir de mutluluğun çözümünü; görmemekte arayan ya da aratılan gençler vardı. Bir
dönem bir çok genç transa geçmiş şekilde hep bir ağızdan o şarkıyı haykırıyordu: Mutlu
olmak için; görme, bilme, hissetme! Ritim eşliğinde beynimize nakış gibi işleniyordu
mutluluğun sırrının görmemek, bilmemek, hissetmemek olduğu. Oysa insandık; görür, bilir,
hissederdik.
Hele alışverişlerimiz!
Alış veriş etmenin olmazsa olmazı o baş ağrıtan müzik size asla ikili olarak konuşma fırsatı
vermez. Bir giydiğini bir daha giyme reklamlarını da izledikten sonra almanız gereken
kıyafetinizin yanına birkaç lüzumsuzu da ekleyerek arkanıza bakmadan koşar adım alanı terk
edersiniz.
Sanattan bihaber tipler tarafından ucubeleştirilip yıkılan heykeller, nedeni bilinmeyen
yangınların yok ettiği tarihi binalar, bütçesi sürekli daralan zorluklarla sürdürülen arkeolojik
kazılar, şehir hayatının sıkışıklığından kurtulup nefes almamızı sağlayan yeşil alanlarımızın
rant alanlarına dönüştürülmesi, bize faili haykırıyordu!
Kapitalizm bu kardeşim, sessizliği sevmez! Sessizlik olur da düşünüveririz diye her an’ımızı
tıka basa doldurur.
Bu kadar gerçeği heybeye atıp, Hasret Gültekin olup ‘bir insan ömrünü neye vermeli’
sorusunu hatırlatmalıyız kendimize. Biri çıkıp, acıyı umuda katıp çığırmalı Anadolu’nun o
güzelim türkülerini. Elimiz yüreğimizde, Ruhi Su’yu kucaklamalıyız sonra. Resmetmeli biri
sevdayı! O nasırlı ellerin taşıdığı kudrete bak, umudu kucaklar gibi…Dedirten bir şeyler şart
oldu. Temelden gelen o sessizlikteki sesi duyalım. En sancılı dönemlerde doğan ve doğacak
olan büyük ustalara selam olsun…
oncugenclik.org.tr, 21.10.2016