Ana Sayfa Yazılar SEZER ÖZSEVEN YAZDI: TÜM SAVAŞLARI ORTADAN KALDIRACAK SON BÜYÜK SAVAŞ

SEZER ÖZSEVEN YAZDI: TÜM SAVAŞLARI ORTADAN KALDIRACAK SON BÜYÜK SAVAŞ

1535

Sezer Özseven, Öncü Gençlik Ankara İl Yöneticisi

Savaş sanatının büyük ustası Sun Tzu “Savaş Sanatı” adlı eserinde “Bir ülkenin varlığıyla yokluğu, halkının ölüm ya da kalımı askeri eylemlere bağlıdır.” der. Bu yüzden savaşı bir sanat olarak inceleme ihtiyacı duymuştur. Yine modern dönemin en büyük savaş teorisyenlerinden Carl von Clausewitz savaşı “siyasetin başka araçlarla devamı” olarak tanımlar. Yani savaş dediğimiz şey siyasetin diplomatik yollardan tıkanması sonucu ortaya çıkan farklı bir siyaset biçimidir. Savaşın siyasetle olan bağı yüklendiği misyonla ilgilidir. Siyaset, toplumları ilerletebildiği ölçüde başarılıdır ve faydalıdır. Toplumları mutluluğa ve refaha ulaştırmanın bir aracıdır. Savaş da buradaki çıkmazları açan bir yöntem olarak ortaya çıkar.

HAKLI SAVAŞ – HAKSIZ SAVAŞ

Çin devriminin önderi Mao Zedung, tarihin önümüze 2 tür savaş sunduğunu söyler: Haklı savaş ve haksız savaş. Çağlar boyu dünya birçok farklı savaşa sahne olmuştur. Tüm bu savaşları haklı savaş ve haksız savaş olarak tasnif etmek mümkündür. Çünkü her şeyin olduğu gibi savaşın da sınıfsal bir anlamı vardır. Bilimsel sosyalistler üreten sınıfların yaşam koşullarını yükselten savaşları haklı savaş, üreten sınıflar üzerine bir kara bulut gibi çöken savaşları ise haksız savaş olarak görürler. Çağımızda ise haklı savaş ve haksız savaş tarifleri emperyalist savaş ve Anti-emperyalist savaş olarak somutlanmaktadır. Buna göre emperyalist işgallere karşı verilen bütün vatan savaşları haklı savaşlardır.

Dünyanın ilk antiemperyalist vatan savaşının önderi Mustafa Kemal Atatürk haklı savaş tanımını şöyle yapmıştır: “Ulusun hayatı tehlikeye düşmedikçe savaş cinayettir.” Burada temel kıstas ulusun varlığının tehlikeye düşmesi olarak belirlenmiştir. Haklı savaşları ulusların hayatta kalma mücadeleleri olarak da değerlendirebiliriz.

150 YILLIK SAVAŞIN EN ÖN CEPHESİNDEYİZ

Bugün yaklaşık 150 yıldır devam eden küresel bir savaşın en ön cephesindeyiz. Emperyalist savaşın son safhalarından birindeyiz. Bu savaş bugün Suriye’de, Irak’ta ve Türkiye’de yakıcı bir şekilde kendini göstermektedir. Türkiye özellikle 24 Temmuz’da ABD’nin kara gücüne açık bir şekilde savaş ilan ettikten sonra bu savaşta safını netleştirmiş oldu. Fakat savaş tek başına silah gücüyle sürdürülen bir şey değildir. Modern dönem öncesi savaşlarda savaşın cephe gerisinde sürme biçimleri cephe gerisine sarkan casusların askeri olanakları sabotaj yoluyla sıkıntıya sokması olarak ortaya çıkıyordu. Fakat modern anlamda devletlerin ortaya çıkmasıyla birlikte medya olanaklarının gelişmesi, cephe gerisindeki savaşın boyutunu değiştirdi.

Günümüzde “süper güç” olarak adlandırılan devletler vekalet verdikleri örgütleri aracılığıyla emperyalist savaşı sürdürmektedirler. Bu örgütler kimi zaman silahlı terör örgütleri olmakta, kimi zaman sivil toplum örgütleri olmakta, kimi zaman da medya kuruluşları olmaktadır. Türkiye ise bu durumu en net gördüğümüz ülkelerin başında gelmektedir.

ABD ülkemize tek başına terör örgütleri aracılığıyla saldırmamaktadır. Gazete manşetleriyle de köşe yazılarıyla da saldırmaktadır. Bu saldırıların hiç şüphesiz ki en alçakça olanı savaş karşıtlığı üzerinden Türkiye’nin verdiği vatan savaşına düşmanlık yapmak olarak karşımıza çıkmaktadır.

BOZGUNCULARIN “SAVAŞ KARŞITLIĞI”

Türkiye’de kimi neoliberal çevreler emperyalist savaş ile antiemperyalist arasında bir ayrım olmadığını savunarak “bütün savaşların özünde haksız olduğu” düşüncesini “ölülerimizi karşılaştırmayalım, hepsi bizim ölümüz” anlayışı üzerinden meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar. Bu siyaset zavallılarına göre PKK saflarına katılıp Kato Dağı’nda öldürülen “kırmızı fularlı kız” ile PKK’nın kalleşçe katlettiği Şenay Aybüke Yalçın öğretmenimiz “aynı kirli savaş” uğruna hayatlarını kaybetmişler. İşte bu fikir taslakları ile ABD, Aybüke öğretmenimize bir kurşun daha sıkmaktadır. Bu “savaşsızlık” anlayışı antiemperyalist savaşlarda bozgunculuk yaratırken emperyalist savaşı daha da güçlendirmektedir. Çünkü emperyalizmin Irak’ta, Libya’da, Suriye’de tecrübe edilmiş en tehlikeli siyaseti, “barış getirme” vaadiyle emperyalizme direnen ulusları köle yapmaktır. Emperyalizm burada diplomatik olarak boyun eğdiremediği ulusları savaş aracılığıyla boyun eğdirmeye çalışmaktadır. Türkiye’de de temel olarak yapılmaya çalışılan şey budur. Türkiye’de iktidarını kaybeden ABD şimdi savaş yoluyla Türkiye’yi dize getirmeye çalışmaktadır. Burada da ABD’nin en etkili aracı ABD’nin gösterdiği silaha silahla karşılık veren vatan savaşı siyasetlerini “savaş karşıtlığı” propagandasıyla silahsız bırakma anlayışıdır. Bu “savaş karşıtlığı” aslında iki yüzlüdür. Örneğin “Barış için Akademisyen Bildirisi”ni imzaladıktan sonra atılanlar Irak’ta sonuçlarını göre göre Batı ülkelerini Türkiye’ye müdahale etmeye çağıranlar emperyalistlerin namlusundan rahatsız olmazken Türk ordusunun Amerika’nın kara gücünü hendeklere gömmesinden “bu kirli bir savaştır” diyerek rahatsız olmaktadırlar. Bu iki yüzlü bir savaş karşıtlığıdır.

Savaşların tarihselliğini ve sınıfsallığını haklı savaş ve haksız savaş çerçevesi üzerine oturtmuştuk. Bugünkü koşullarda ise bu iki tarafı da reddetmek, yani tüm savaşları haksız olarak tarif etmek sadece ve sadece haksız savaşları güçlendiren bir tavır haline gelmektedir. Tarih boyunca her zaman bu savaşları doğru tarif edenler başarılı olmuşlardır. Büyük Fransız Devrimi’nin başarısı burada yatar. Devrimin önderlerinden Robespierre içinde bulundukları süreci “ya biz cumhuriyet düşmanlarını boğacağız, ya da onlar bizimle birlikte cumhuriyeti boğacaklar” olarak tarif etmiştir. Yine tarih bize göstermişti ki Jakobenlere karşı çıkan Jirodinlerin “ne biz onları boğalım, ne de onlar bizi boğsunlar” anlayışı nihayetinde cumhuriyetin boğulmasına sebep olmuş ve Fransa’yı Napolyon hanedanlığına götürmüştür. Kemalist devrim de devrimi boğmak isteyenleri İstiklal Mahkemeleri ile terbiye ederek “az zamanda çok ve büyük işler” yapabilmiştir. Bugün de Türkiye 150 yıllık savaşın son safhalarını yaşamaktadır. Türkiye, insanlığın emperyalist vahşetin pençesinde yok olmaması için Anti-emperyalist savaşın en ön cephesinde savaşmaktadır. Bu yüzden bu savaş yeryüzünün en haklı savaşıdır.

SAVAŞA SAVAŞLA KARŞILIK VERİLİR

İçinde bulunduğumuz savaşı Mao Zedung “tüm savaşları ortadan kaldırmak için yapılan son savaş” olarak tanımlar. Dünyanın mazlum uluslarının Anti-emperyalist mücadelesi, yeryüzündeki tüm savaşları ortadan kaldıracak olan bir mücadeledir. Çünkü savaş da sınıfsaldır. Emperyalistler savaşı sürekli kılmak için savaşırlarken onun karşısında direnen sınıflar bu savaşı savaşları ortadan kaldırmak için sürdürmektedirler. Çünkü emperyalist sistem ortadan kalkmadıkça dünyada savaşların bitmesinin hiçbir yolu yoktur. Sömürenin ve sömürülenin olduğu her yerde savaş kaçınılmazdır. Bunu kaldırmanın yöntemi de savaşa savaşla karşılık vermektedir. Burada savaşın hem yıkıcı hem de kurucu bir yönü vardır. Bu savaş eski dünyanın köhnemişliğini yıkarak yeni bir dünya yaratmaktadır. Bu savaş belki en uzun, en amansız savaş olacaktır ancak bu savaşın doğuracağı zafer, insanlığın emeğiyle kitle imha silahları ürettiği değil bilim ve mutluluk ürettiği bir dünyayı yaratacaktır.

oncugenclik.org.tr , 15.6.2017