Ana Sayfa Yazılar Ayıdan Post, NATO’dan Dost Olmaz

Ayıdan Post, NATO’dan Dost Olmaz

388

Hayvan derilerinin çeşitli kullanım alanları vardır. Ancak vahşi niteliklere sahip bazı hayvanların derileri bir işe yaramaz, kullanılamaz. Atalarımız, vahşi niteliklere sahip bir hayvan olan ayının postunun soğuktan korumayacağını belirtmek aynı zamanda da yaptığı işler, takındığı tutum ile düşmanımız olan bir kimsenin de bize dost olamayacağını belirtmek adına “Ayıdan post, düşmandan dost olmaz” demiştir. 

Ülkemiz de kuruluşundan bu yana yaptığı faaliyetler takındığı tutumlar doğrultusunda dostlar, düşmanlar edinmiştir. Son olarak ABD’nin CAATSA yasası (ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası) çerçevesinde Türkiye’ye uyguladığı yaptırımlar ile ülkemizi düşman safına yazdığını görmüş olduk. ABD Türkiye’yi resmi olarak düşman safına yazarken, ülkemizde yaptırım kararı ile birlikte yeniden “ABD ve NATO dostumuz mu düşmanımız mı?” tartışması alevlendi.

ABD’nin her anlamda içerisinde olduğu, yönlendirdiği bir organizasyon olan NATO’nun kuruluş amacını, bünyesinde olan ülkelerdeki örgütlenmesini, Türkiye ile olan ilişkilerini incelediğimizde NATO’nun Türkiye açısından hangi safta yer aldığını net olarak görebiliriz.

NATO’NUN KURULUŞU VE TÜRKİYE’NİN NATO ÜYELİĞİ

1949 yılında görünürde “Sovyet tehdidine karşı” kurulan NATO, yalnızca bir savunma örgütü olduğunu iddia eder fakat gerçekte ABD’nin Avrupa ve Batı Asya’yı ekonomik, siyasal ve askeri denetim altında tutmak için kurduğu bir örgüttür. 1991 yılında SSCB dağılmış aslında NATO’nun kurulma amacı ortadan kalkmıştı. Ancak NATO’nun faaliyetleri 1991 yılı itibariyle sonlanmamış aksine bünyesinde bulundurduğu ülkelerdeki faaliyetleri daha da hızlanmıştı. Bu basit denklemden bile çıkartılacağı üzere NATO bir savunma örgütü değil aksine ulus devletleri kontrol altına alma örgütüdür.

ABD’nin diktesi NATO’nun hizmetleri ile başlayan 2,5 milyon sivilin hayatını kaybettiği Kore Savaşı’na asker yollayarak üyelik diyetimizi ödemiş olduk ve bu savaştan sonra NATO, Türkiye’yi bünyesine kattı.

NATO’NUN TÜRKİYE’DEKİ ÖRGÜTLENMELERİ

ABD’nin resmi belgelere geçirdiği “düşük yoğunluklu savaş” stratejisi çerçevesinde yönetime el koymadan barış zamanı hizaya getirme operasyonlarına kadar çeşitli müdahale biçimleri tanımlamıştır. Bunlar hedef ülke içinde NATO’ya bağlı örgütlenen Gladyo vasıtasıyla gerçekleştirilir.

Türkiye’nin NATO’ya üye olduğu 1952 yılı içerisinde doğrudan Genelkurmay’a bağlı bir “Seferberlik Tetkik Kurulu” kurulmuştur. Daha sonra adı “Özel Harp Dairesi” olarak değiştirilmiştir. Türkiye’de Gladyo, bu yapı üzerinden örgütlenmeye başlamıştır. NATO yalnızca askeri alanda değil askeri ve sivil yapı ile örgütler/ajanslar olmak üzere üç resmi kanatta örgütlenir. Sivil ayağı olan Komünizmle Mücadele Dernekleri 1950 yılında faaliyete başlamıştır. Fethullah Gülen bu derneğin hem İzmir hem Erzurum şubesinin kurucuları arasında yer almıştır.

TÜRKİYE KARŞITI FAALİYETLER

Türkiye’nin siyasi yalnızlıktan kurtulma ve savunmasını sağlama kaygıları ile üye olduğu NATO’nun, Türkiye üzerinde yaptığı faaliyetleri yakından incelediğimizde ayıdan neden post olmayacağını bir kez daha görmüş oluruz. Zira NATO, Türkiye’yi savunmak bir yana dursun savunmasını ve bütünlüğünü zarara uğratmak için elinden geleni ardına koymamıştır. Ayı postu nasıl soğuktan korumuyorsa, NATO üyeliği de Türkiye’yi dış tehditlerden korumamış aksine tehditlere açık hale getirmiştir.

NATO’nun Gladyo marifetiyle Türkiye’de yaptığı ilk eylemi 6-7 Eylül 1955’de çıkan olaylardır. Kıbrıs sorununun çözümü için Yunanistan’la yapılan görüşmelerin baltalanması amacıyla bir provokasyon yapılmış, İstanbul Beyoğlu’nda yaşayan Rum esnafın dükkanları yağmalanmıştır.

12 Mart 1971’de yapılan darbeyle ordudan 1500 Atatürkçü, NATO karşıtı subay tasfiye edilmiştir. “Kontrgerilla karargahı” denilen Ziverbey Köşkü’nde bir işkence merkezi kurulmuş; 68 Gençlik Hareketi’nin başını çekenler ve ABD’nin Türkiye’de varlığına karşı çıkanlar işkence görmüştür.

12 Eylül 1980 Darbesi, CIA İstasyon Şefi’nin deyimiyle “bizim oğlanlar” tarafından yapılmıştır. ABD ve NATO’nun “bizim oğlanları” ise 1952 yılından beri ordu içerisinde faaliyet gösteren Gladyo yapılanmaları sayesinde ordumuzu içten kuşatmıştır. Ekonomik olarak da ABD ve NATO’nun dünya üzerinde dayattığı serbest ekonomi kurallarını içeren, Türkiye’nin ABD’nin küreselleşme stratejisine uyum sağlaması için elzem olan iktisadi 24 Ocak Kararları da bu darbenin sopasıyla uygulanmıştır.

90’lı yıllarda Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu gibi Amerikan emperyalizmine karşı çıkan Atatürkçü aydınlarımıza “faili meçhul” suikastlar tertiplenmiştir. ABD’nin bölge planlarını bozan Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in uçağı düşürülmüştür.

Türk ordusunu ve milli direncin kalelerini etkisiz hale getirmek için tertiplenen Ergenekon, Balyoz gibi kumpas davaları, ABD’de kararlaştırılmış, FETÖ ile NATO’nun eşgüdümüyle uygulanmıştır. Bu davalarda NATO ve Amerikan karşıtlığı, “suçun” tek ölçütü sayılmıştır.

15 Temmuz 2016 gecesinde darbe girişiminin merkezi İncirlik Üssü olmuştur. Ankara’yı bombalayan uçakların yakıt ikmali İncirlik’ten yapılmıştır. Darbe’nin bastırılmasından sonra ABD Merkezi Kuvvetler Komutanı General Joseph Votel, “ABD’nin Türk ordusundaki bir dizi en yakın müttefiklerinin hapse atıldığını” söylemiştir. Türkiye’de aranan FETÖ’cü subaylar NATO toplantılarında resmi görevli gibi ağırlanmışlardır.

Bu sayılan olaylarda NATO gizli el olarak rol alsa da NATO’nun, açıkça Türkiye’yi tehdit ettiği ve hedef aldığı hamleleri de olmuştur. En çarpıcı örneklerden biri 1992 yılında Türk Muavenet zırhlısının NATO Tatbikatı dönüşü vurulmasıdır. Bu olayda da birden çok yetkilinin onayıyla gerçekleşebilecek bir olay için “hata” denmiş ve Türkiye’den “özür” dilenmiştir. Gerçek neden ise Türk Donanması’nın ABD’den gemi almayı reddetmesidir. Aynı NATO, Norveç’te gerçekleşen Trident Javelin tatbikatı esnasındaki bir simülasyonda Mustafa Kemal Atatürk’ü ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef almıştı.

NATO BİZİ NATO’DAN MI KORUYOR?

Bugün de Türkiye’nin güvenliği ve bağımsızlığı için mücadele ettiği hangi cepheye bakarsak karşımızda NATO’yu görüyoruz. Doğu Akdeniz’de, NATO üyesi ülkeler Türkiye’ye karşı tatbikatlar düzenleyerek en meşru haklarımıza, Mavi Vatan’ımıza göz dikiyorlar. NATO’nun Türkiye karşıtlığı o denli yüksek ki Türk bandıralı ticaret gemimize Libya’ya silah taşıyor bahanesi ile baskın yapıyor. NATO Türkiye’ye karşı açıkça korsanlık yapıyor. Türkiye’ye yönelen tehditlerin bir diğerine Karabağ’da başlatılan savaşa da baktığımızda Ermenistan’ı kışkırtan, Paşinyan’a Türkiye karşıtı açıklamaları peşi sıra yaptıran kağıt üstündeki müttefikimiz ABD ve NATO. Aynı ABD ve NATO Suriye’nin kuzeyindeki PKK militanlarına tırlarca silah ve mühimmat vererek onlara askeri eğitimler vererek Türk askerinin üzerine sürüyor. Türkiye’nin mücadele verdiği her cephede ABD ve NATO karşımızdaki cephede yer alıyor. Türkiye’yi dış tehditlerden korumak ve güvenliğini sağlamak vaatleri ile ülkemize gelen NATO bugün güvenliğimiz açısından en büyük tehlikeyi oluşturuyor. NATO eğer Türkiye’yi tehditlerden korumak istiyorsa en başta kendinden koruması gerekiyor. NATO’nun bu tavrı ise bizi bölgemizdeki dostlarımızla, kader ortaklığımız olan ülkelerle yakınlaştırıyor. Bugün Karabağ’da Türkiye ile birlikte barışın tesis edilmesindeki en önemli kuvvet Rusya. Aynı Rusya ile Suriye’nin bütünlüğü ve bağımsızlığı için İdlib’de Türk ve Rus askerleri ortak nöbetler tutuyor. Suriye’deki istikrar ve barış için Türkiye-Rusya-İran anlaşma imzalıyor. Türkiye’ye karşı uygulanan yaptırımlara ilk tepkiyi Rusya ve İran gösteriyor. Hatırlamak gerekir ki ne Rusya ne de İran NATO üyesi ancak NATO’nun yarattığı güvenlik sorunlarımızı bu ülkeler ile birlikte çözüyoruz.

NATO’DAN ÇIKMAK BİR TERCİH MİDİR?

1952’den beri Türkiye’nin ulusal çıkarlarına, bağımsızlığına yönelik bütün faaliyetlerin merkez üssü ABD güdümlü NATO’dur. CAATSA yaptırımları ABD-NATO’nun Türkiye için yaptığı tek olumlu iştir diyebiliriz. Zira bu yaptırım ile birlikte Türkiye bu tehdidi bertaraf ettiğinde zayıflamak şöyle dursun, güçlenecektir. Bu yaptırım kararı özgüvenimizi, başı dik yaşama kararlılığımızı, kenetlenmemizi arttıracak bir gelişmedir. Aynı zamanda Türkiye’nin çıkarlarını savunan, eşitlik ve bağımsızlık temeline dayalı ittifaklar kurmasını hızlandıracaktır. Yaptırım kararı NATO ve ABD’nin Türkiye’ye bakışının resmi olarak ifadesi ve 50 yıllık ilişkilerin kısa ve net bir ifadesidir. Bir kez daha ayıdan post olmayacağı görülmüştür. Türkiye er ya da geç NATO’dan çıkacaktır. Bu bir tercih değil, zorunluluktur.