Ana Sayfa Yazılar AYKUT DİŞ YAZDI: AT BİNENİN KILIÇ KUŞANANIN

AYKUT DİŞ YAZDI: AT BİNENİN KILIÇ KUŞANANIN

1066

Aykut Diş,  Vatan Partisi Ankara İl Başkanı

 

“Doğu Perinçek ve Aydınlık Hareketi düşmanlığı” Türkiye solunun tecrit çevreleri ve yalnızlaşan, sürekli yanlışlanan aydınları için, iyice daralmış sol tekkelerde var olmak ve itibar kazanmak yöntemidir. Bu yöntem bazen açık saygısızlıkla, bazen de polemik süsü verilmiş saldırganlıkla tezahür eder. Fakat hangi yöntemle tezahür ederse etsin sonuç hüsrandır.

Dikkat edilsin, böylelerinin ülke gündemi üzerine öne sürdüğü bütün fikirler her seferinde çökmüştür.

Onlara göre FETÖ ve PKK o kadar önemli tehditler değildi(!)

IŞİD’le çatışan PYD insanlığın umuduydu(!)

Türkiye kendi kendini patlatıyor ve “saray savaşı” veriyordu(!)

Türkiye’nin Atlantik cephesinden koptuğu ya da Rusya’yla yakınlaştığı falan yoktu(!)..

15 Temmuz 2016 günü hayat onları gerçeklerle yüzleştirdi. Hepsi morardılar!

Dün “abcgazetesi.com” adlı internet sitesinde bu durumun örneği olan, Ender Helvacıoğlu imzalı, “Mecburiyetlere Fazla Güvenme” başlıklı bir yazı* yayınlandı.

Helvacıoğlu yazısında, Genel Başkanımız Doğu Perinçek’in Alanya’da bir halk toplantısında yaptığı konuşmadan yola çıkarak Vatan Partisi’ni “Yeni Yetmez ama Evetçi” ilan ediyor, “AKP’ye devrimcilik atfettiğimizi” söylüyor ve “Türkiye’nin mecburiyetleri denilen şey bilim dışı ve idealist bir tarih kavrayışının ürünüdür” diyor.

Helvacıoğlu’nun çarpık, olgularla örtüşmeyen ve kompleksli görüşlerini tartışacağız ancak önce Doğu Perinçek’in Helvacıoğlu’nun yazısının konusu olan konuşmasına göz atmalıyız.

Doğu Perinçek konuşmasında, “Türkiye devrimci bir sürece girmiştir. PKK ile mücadele bir devrimdir. Rusya ile ittifak ve Tük Akımı anlaşması bir devrimdir. 15 Temmuz’da ABD’nin silahlı gücünün yenilmesi devrimdir. Türkiye’nin Cerablus’a girmesi bir devrimdir. İçine girdiğimiz bu süreçten ekonomik bir devrimle çıkacağız”** diyor ve ekliyor: “Vatan Savaşı’ndan Abdülhamid’le, Lozan’a dokunarak çıkamazsınız. Bu savaş, mecburiyetlerini Türkiye’nin önüne koyuyor, milli hükümetini oluşturuyor.”***

Türkiye’nin devrime gittiği, iktidarda kim olursa olsun (isterse AKP-Erdoğan olsun) bu devrime teslim olmak zorunda olduğu türünden yaklaşımlar”, dünyaya Moda Caddesi’ndeki iki gözlü bir bürodan baktığınız zaman size her şeyi soyut olarak gösterebilir. Fakat binlerce gözünüz varsa meseleler gayet somuttur.

Türkiye, siz kabul edin etmeyin, 24 Temmuz 2015’den beri bir örtülü savaşın tarafıdır ve bu savaş içerde ve dışarda emperyalizme karşıdır. O ya da bu nedenle, emperyalizm Erdoğan’ın üzerini çizmeyi seçenekler arasına almış, Türkiye de Atlantik sisteminden kopuşu gündemine getirmiştir. Yalnızca Avrupa basınının “feryadına” kulak verdiğinizde bile bu çok net anlaşılmaktadır.

Çağın kanunudur: Emperyalist cendereden her türlü kopuş devrimci durumu doğurur.

Türkiye’nin Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) sıkı enstrümanları PKK ve FETÖ’yle geri dönüşü zor bir mücadeleye girişi, Rusya’yla yakınlaşması, Suriye’ye karşı yumuşaması, Fırat Kalkanı operasyonu ile ABD-İsrail güdümlü “Kürt koridorunu” bozması ve Avrupa ve ABD ile yaşadığı psikolojik gerginlik; devrimci durumunun varlığının göstergeleridir.

Devrimci durumlar dünyayı değiştirmek için ihtiyaç olan hareket zemininin nesnel süreçlerle geldiği zamanlardır.

Erdoğan’ın ve AKP’nin bir yandan ABD ve Avrupa ile harp halindeyken bir yandan da cephe gerisini, yani ülkeyi; birleştirmek yerine kutuplaştıracak hamlelerde bulunması da bu devrimci durumun parçasıdır.

Devrimci süreçler ya ülkeyi yönetenleri radikal ve devrimci tutumlara zorlar, ya da onların devrilmesine yol açar. Vatan Partisi bu noktaya dayanarak sürecin Türkiye’yi bir milli hükümete kavuşturacağını ifade etmektedir. Engels, Dühring’le yaptığı tartışmaların yüksek oranda bir ağırlığını temsil eden tarihte zorun ve zorunluluğun rolüne boşuna kafa yormamıştır. “Türkiye’nin mecburiyetleri” diye tarif ettiğimiz şey materyalizmin ta kendisidir. Asıl, tarihte zorun ve zorunluluğun rolünü inkâr etmek ve küçümsemek metafiziktir.

Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Mao, “Ya savaşlar devrimlere yol açar ya da devrimler savaşları önler” derken bol keseden sallamıyordu. Ve tarih her zaman dolambaçlı yollardan ilerlemiştir.

Atatürk Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmıştır ama Ocak 1920’de Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda meclis başkanlığı seçimlerine katılmıştır. Büyük önderin Nutuk’u tarihin ilerlerken nasıl karmaşık ara sokaklardan geçtiğinin güzel bir örneğidir. Atatürk, Osmanlı Devleti’nin karşı karşıya kaldığı savaşın haklı bir savaş olduğunun farkında en geniş güçleri örgütlemek için çırpınmıştır ve başarılı olmuştur. Çünkü Atatürk’ün “memleketi kurtarmak” diye bir gayesi vardır.

Lenin ise Çarlık Rusya’nın içinde yer aldığı savaşın haksız bir savaş olduğunun bilinciyle ayaklanmıştır. Ayaklanma öncesinde, Lenin’in Kornilov darbesine karşı Kerenski’den taraf olması da dolambacın ve karmaşıklığın bir türüdür.

Nitekim, devrim bir strateji ve taktik meselesidir.

Türkiye, 25 Aralık 2014 ve 24 Temmuz 2015 günlerinden beri yeni bir dönemi yaşıyor. Yeni süreçlerin en önemli özelliği bütün düzlemlerdeki denklemlerde yaşanan değişimlerdir. Türkiye “vatan savaşı” olarak adlandırdığımız haklı bir savaşın içindedir. Türkiye’de adına devrim dediğimiz köklü değişikliklerin yolu bu savaşın başarısına endekslenmiştir. Bu savaşın başarısı ise tutarlı bir önderliğe…

Yaşadığımız devrin bir diğer tunç yasası da, bu savaştan Türkiye’yi ve Türk insanını ekonomik, siyasi ve ruhsal olarak başı dik çıkaracak olanın iktidar olacağıdır.

Tam da burada Vatan Partisi’nin iddiası devreye giriyor.

Vatan Partisi siyasi belirleyiciliğiyle, bölge ülkeleri içindeki güvenilirliğiyle, halk arasındaki saygınlığıyla, iletişim araçlarının gelişkinliğiyle,  kadro birikimiyle ve sınana sınana yoğrulmuş programıyla “bilek güreşi”ndedir. O nedenle her gün CİA’nın propaganda merkezlerinin hedefindedir.

Başarılı olacağımıza inancımız tamdır. Türkiye’yi devrimci ve milli bir hükümete kavuşturacağız. İnsanlığın büyük özlemlerinin çizgisinde yürüyeceğiz. Söz veriyoruz!

At binmeden, kılıç kuşanmadan ne emperyalizmle, ne de saltanat heveslileriyle mücadele edilebilir.

“At binenin, kılıç kuşananın” derler.

NOT:

Eğer başarısız olursak; yani “yapamadığımız devrim bize karşı devrim olarak dönerse” ve Türkiye yeni bir Amerikancı rotaya girerse, iki elimiz kanda olsa dahi Vatan Partisi ve Türkiye düşmanlarına en kalitelisinden “kına” yollayacağız. Buna da söz! Emekçi aydını olduğunu öne sürene “Şu iktidar yeniden Amerika’nın işbirlikçisi olsa da biz de rahat rahat muhalefet etsek” düşüncesiyle leş kargaları gibi artık beklemesinden daha büyük bir utanç olabilir mi?

 

 

*http://www.abcgazetesi.com/mecburiyetlere-fazla-guvenme-7411yy.htm

**http://www.aydinlik.com.tr/dogu-perincek-15-temmuzda-abdnin-silahli-gucunun-yenilmesi-devrimdir

***(aynı yerde)

 

oncugenclik.org.tr, 4.11.2016