Büşra Ezgi, Öncü Gençlik Denizli İl Sekreteri
“Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Bugün günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün Doğu milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum. (…) Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı geçecektir.”
Mustafa Kemal Atatürk
Mısır Büyükelçiliği
Doğu Akdeniz’de mazlum milletlerin uyanışına şahit oluyoruz. Emperyalist ittifak bloğuna karşı Türkiye, Libya, Suriye, İran ve daha birçok Batı Asya ülkesi meydan okuyor. Bölgenin kilit ülkesi Lübnanda, yıllar süren İsrail baskısına karşı kendi Münhasır Ekonomik Bölgesi’nin kara sularında sismik araştırma ve sondajlama çalışmalarına başladı.
Geçen günlerde, Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, Başbakan Hassan Diyab ve Enerji ve Su Bakanı Rimun Gacar’ın da hazır bulunduğu törenle, petrol ve gaz aranacak ilk kuyuda sondaj çalışmalarının ilk resmi adımı atılmıştır.
LÜBNAN’IN JEOPOLİTİK KONUMU
Yeryüzünün %71’ini oluşturan mavi derinlikler hem bulundurduğu kaynaklar hem de stratejik önemleriyle çok değerli ekonomik potansiyele sahiptir. Küresel güç mücadelesi başta olmak üzere, denizaltı kaynakları, deniz ticareti ve askeri savunma gücü denizlere hâkim olmadaki düğüm noktasını açıkça göstermektedir.
İsrail’in önderliğinde Doğu Akdeniz’deki denizaltı enerji kaynaklarını Avrupa’ya geçirmek için bir boru hattı projesi kurgulanmıştır. Siyonist-Haçlı blok bölgeye hâkim olmak için hamleler yaparak Türkiye’yi saf dışı bırakmaya çalışmaktadır. Tabii ki emperyalist bloğun tek hedefi Türkiye değildir. Bölgede çıkarılan kriz ve baskı ile de denize kıyısı olan ve Türkiye ile doğrudan deniz komşusu olan ülkeler de saf dışı bırakılmak istenmektedir. Kilit ülke ise Lübnan’dır. Lübnan, Doğu Akdeniz’de Batı Asya’nın en önemli liman şehridir.
MÜCADELENİN NEDENİ ENERJİ KAYNAKLARI
Lübnan’ın, çeşitli mezheplere mensup Hristiyan ve oluşması en zayıf özelliğidir. Mezhepçilik üzerinden Siyonist-Haçlı blok tarafından birçok kez emperyalist oyunlar kurgulanmıştır.
2009 yılından önce petrol ve doğalgaz geliri olmayan Lübnan deniz diplerindeki enerji kaynaklarını henüz keşfetmemişti. 2009 yılında Akdeniz’de keşfedilen petrol, doğalgaz ve hidrokarbon yataklarından “Tamar” ve “Leviathan” ise Lübnan ve işgal edilen Filistin topraklarının ortak deniz sınırında bulunmaktadır. Söz konusu yatakların işgal edilen Filistin topraklarından sadece 4 km uzaklıkta olması ve İsrail merkezli bloğun petrol ve doğalgaz ihtiyacı, Tel Aviv ve Beyrut arasında bulunan parsellerdedir. Bu sebeple İsrail ve emperyalizmin yeni rotası Batı Asya’daki denize kıyısı olan ülkeler olmuştur. Sonuç olarak jeopolitik konumu ve sahip olduğu parseller itibariyle Lübnan, Doğu Akdeniz’de kilit bir ülke konumundadır.
İsrail, Filistin’i işgal ederek deniz kıyısına sahip olmuş ve Haçlı-Siyonist Bloğun Türkiye’yi saf dışı bırakmak için kurduğu Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na dahil etmiştir. Filistin yapılan ambargo ve baskılar nedeniyle bu ittifakın içinde yer almak zorunda kalmıştır. Bu zorunluluğun altında ise 2000 yılında keşfedilen Gazze Marinasındaki doğalgaz rezervi ve 1999 yılında Filistin yönetiminin bu arama sahasını şirketi British Gas (BG) ve ortağı Atina merkezli Uluslararası Konsolide Müteahhitler Şirketine vererek 25 yıl süreli bir anlaşma imzalaması yatmaktadır. Bu anlaşma nedeniyle İsrail Gazze Marinasında çıkarılacak doğalgaz rezervi üzerinde çalışılmasına izin vermemiştir. Filistin’in yönetimindeki Batı Şeria akaryakıt ihtiyacını yalnızca kendi belirlediği fiyatlarla ve kotalı miktarlarıyla tekelinde bulunduran İsrail’den temin edebiliyor. Aynı durum, Gazze Şeridi için de geçerlidir. Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na da Filistin’i dahil ederek aslında kendisini fiilen orada bir güç yapmayı hedeflemiştir.
LÜBNAN İÇ SAVAŞININ ANA AKTÖRÜ İSRAİL
İsrail’in kurulması ve yüz binlerce Filistinli mültecinin Lübnan’a yerleşmesi (Filistinli mülteciler 1976-90 yılları arasında nüfusun % 35’ini oluşturuyordu) Lübnan’da dini çatışmaları arttırmıştır. 13 Nisan 1975’te Filistinli mültecileri Tel ez-Zater Kampı’na taşıyan otobüse Beyrut’taki Aziz Maruni Kilisesi önünde, Hristiyan Falanjist milisler tarafından silahlı saldırı düzenlenmiştir. Aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 27 Filistinlinin hayatını kaybettiği bu saldırı iç savaşın başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Ülkedeki siyasi ve mezhepsel ayrışmayla birlikte silahlanmanın da eklenmesiyle olaylar 15 yıllık bir iç savaşa dönüşmüştür. Lübnan’ın Doğu Akdeniz’deki jeopolitik konumu ve Filistin ile ortak parselleri olması emperyalist güçlerin doğrudan ve desteklediği gruplar ile dahil olmasına yol açmış savaşı uzatmıştır.
İsrail’in ana aktör olarak yer aldığı Lübnan İç Savaşı’nda “Lübnan Cephesi” ve “Lübnan Milli Hareketi” adı altında toplanan taraflar, irili ufaklı çeşitli gruplardan oluşmaktaydı. Bu gruplar etnik, siyasi özellikle de dini karakterleri ile ortaya çıkmıştır.
Lübnan Milli Hareketi, Dürzî lider Kemal Canbolat önderliğinde oluşturulmuştu. Lübnan siyasi tarihinde önemli bir muhalefet lideri olan Canbolat, İlerici Sosyalist Partisi’nin de kurucusudur. Canbolat, Sünni, Şii, Dürzi ve solcu Hristiyanları bir çatı altında toplamaya çalışmıştır. Bu oluşum, Suriye, Mısır, Libya’dan ve dolaylı yoldan Sovyetlerden para, silah ve eğitim yardımı almıştır.
Lübnan Cephesi ise Marunî Hıristiyanlar tarafından oluşturulmuştu. Marunîler, önceleri Lübnan’da çoğunluğu oluştururken, Filistinli mültecilerin ülkeye gelmesi ile bu özelliklerini kaybetmişlerdi. Ayrıca Marunîler, antiemperyalist tavırda olmalarına rağmen Filistinlilerin İsrail’e karşı Lübnan’dan yaptığı saldırılardan şikayetçi olan kesimdi. Lübnan cephesinin çoğunluğunu Marunîler’in oluşturmasına rağmen ve Hristiyan cephede yer almışlardır. Çünkü liderleri Kataeb Partisi (Falanj) lideri Beşir Cemayel’di. Bu yapı ise çoğunlukla İsrail’den ve bazı Batılı ülkelerden silah ve para yardımı aldı. Yani anti-emperyalist cephe içerisinde Siyonist bloğun beslediği aparatı vardı.
Lübnan İç Savaşı’nda ön plana çıkan gruplar arasında en önemli rolü Hizbullah oynamıştır.
Hizbullah (Allah’ın Partisi), İsrail’in Lübnan’ı işgali üzerine 1982 yılında kuruldu. İran Devrimi lideri İmam Humeyni’nin açık desteğini alan örgüt için Humeyni, “Kendi ayaklarınız üzerinde duracak bir direniş örgütü kurun” talimatı vermiştir. Humeyni’nin bu direktifleri Hizbullah’ın en önemli ilkeleri arasında yer almıştır. Lübnan’da ikamet eden 2 milyon Şii’nin tam desteğini alan örgüt, izlediği kazanıcı politikalarla birlikte bölgede İsrail’e vurulan darbenin öncüsü olmuştur. Lübnan iç savaşını da Hizbullah bitirmiştir.
İSRAİL-ABD BLOĞU YENİLMİŞTİR, ZAFER DİRENİŞİN VE MAZLUM MİLLETLERİN
1983 yılında ABD Elçiliği’ne yapılan 17’si Amerikan toplam 63 kişinin öldüğü saldırıyı ve aynı yıl bir 241 Amerikan askerinin öldüğü saldırıyı Hizbullah’ın yaptığı iddia edilmektedir. ABD bu saldırılardan sonra Lübnan’ı terk etmiş ve Güney Lübnan’ı işgal eden İsrail bölgeden çekilmek zorunda kalmıştır.3 Hizbullah, tavrı ve duruşu ile Lübnan’da önemli bir yer edinmiştir. Günümüzde Hizbullah’ın Lübnan Meclisinde temsilcileri de bulunmaktadır.
İç savaşın sonucunda, denize ulaşmak ve kısa da olsa bir kıyıya sahip olmak isteyen İsrail-ABD merkezli blok bugün Doğu Akdeniz cephesinde de yenilmiştir. 21. yüzyılda denizlere hâkim olmak, cihana hâkim olmak ile eş değerdir. Coğrafyaya hâkim olan devletler gelişmenin yanında emperyalist saldırılara karşı da cesaret kazanmaktadır. Libya, Yunanistan’ın baskılarına rağmen Türkiye ile Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Mutabakatı Muhtırası ve Askeri İş birliği Mutabakatı Muhtırasını imzalayarak bölgede planlanmış oyunu bozmuştur.
Dünya bir uyanış içindedir. Mazlum milletlerin uyanışı 21. yüzyıla yani Deniz yüzyılına denk gelmiştir. Mazlum milletler direnişlerinin zaferlerini denizlerle almaktadır. Üretim için enerjinin önemi ve denizlerde hakimiyet, ülkeler için en kritik noktadadır.
TÜRKİYE, LÜBNAN İLE İTTİFAK YAPMALIDIR
27 Şubat 2020 Lübnan için uyanışın tarihi olmuştur. Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, Başbakan Hassan Diyab ve Enerji ve Su Bakanı Rimun Gacar’ın da katıldığı törenle, petrol ve gaz aranacak ilk kuyuda sondaj çalışmaları başlatılmıştır. Bu tavır İsrail ve ABD‘ye meydan okumaktadır.
Doğu Akdeniz’de kritik bir öneme sahip olan Lübnan ilk adımı atmıştır. Bundan sonra atılacak en stratejik adım, Türkiye’nin önderliğinde bölgesel iş birliğine varmaktır. Münhasır Ekonomik Bölge temelli, Libya ile yapılan mutabakatın aynısının bölgesel faktörler ve coğrafya da baz alınarak yapılması Türkiye’nin önünde duran en öncül görevlerdendir.
İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın bölgedeki hukuksuz adımları sadece Türkiye’yi etkilememektedir. Yapılan her karşı adım Suriye, İran, Libya ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni de etkilemektedir. Türkiye, deniz komşuları ile ittifaklar yaparak Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge ilanını gerçekleştirecektir. Güçlü ittifaklar, güçlü adımları da beraberinde getirmektedir. Bölgesel iş birliği ile, emperyalist blok gücünü kaybederek zayıflamaya mahkumdur.
Düşman Müşterek, Dostluk Baki.
KAYNAKÇA
https://islamansiklopedisi.org.tr/ (BEYRUT)
https://tr.wikipedia.org/wiki/L%C3%BCbnan_%C4%B0%C3%A7_Sava%C5%9F%C4%B1
https://www.aydinlik.com.tr/israil-tarihinin-en-agir-yenilgisini-nasil-almisti-dunya-aralik-2017-1
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-47861164
http://www.cografya.gen.tr/siyasi/devletler/lubnan.htm
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/735555
oncugenclik.org.tr