Cemil Gözel,Teori Dergisi Yazı Kurulu Sekreteri
29 Ekim törenine katılan subayların üzerlerinin, Anıtkabir’de görevli askerler tarafından aranması tüm yurttaşları üzen ve öfkelendiren mahiyetteydi. Çünkü bu uygulamanın, güvenlik hassasiyetinin dışında bir uygulama olduğu açıkça anlaşılıyor. Mehmetçik’in ABD emperyalizmiyle her cephede savaştığı bir dönemde böyle bir görüntü nasıl verilebilir? Bu tür uygulamalar, tedbir önlemlerini yükselten değil, zayıflatan uygulamalardır.
Savaşan askerin onurunu hedef almak ancak düşman kuvvetin politikasıdır. 24 Temmuz’dan sonra, “Saray Savaşı” diye başlayan Türk Ordusuna dönük antipropaganda bu amacı taşımıyor muydu? Bu uygulamayla “Saray Savaşı” propagandasının sahipleri sevince boğulmuş olmalı.
Mehmetçik dört cephede savaşıyor, sen subayların üzerini arıyorsun! Bir sonraki uygulama çatışmaya giren askerleri x ray cihazlarından geçirmek mi olacak? Orduya güveni zayıflatan bu uygulamalar Mehmetçik’i sırtından hançerliyor.
Bugün Türkiye’nin geleceğini belirleyecek olan, her şeyden önde gelen biricik olgu Türk Ordusuna güveni tesis etmek ve orduyu güçlendirmektir. Bölgemizde emperyalizme karşı kazanımlar elde etmek ve içeride ABD’nin savaş kuvvetlerini etkisiz kılmak yönünde, Türkiye’nin girmiş olduğu rotada en büyük ihtiyaç güçlü Türk Ordusudur.
Güçlü ordu Türkiye’yi yönetebilmek için de olmazsa olmazdır. Her yerden üzerine namluların doğrultulduğu bir Türkiye, o namlular etkisizleştirilmeden yönetilemez. O Yüzden, orduya güveni sarsan uygulamalar Türkiye’nin gerçeğine karşı konumlanıyor. Türkiye’nin gerçeği, yani hayat orduyu zayıflatan müdahalelerin sürdürülemez olduğunu gösteriyor. Türk Ordusunun onurunu hedef alan uygulamalara millet daha fazla izin vermeyecektir. 29 Ekim 2016 Cumhuriyet eylemlerinin mesajında bu ihtar mevcuttur.
Ordunun onurunu her fırsatta hiçe sayan uygulamaları dayatan AKP bu ihtarı anlamak mecburiyetindedir. Aksi halde AKP’nin ve şefinin eşekten düşmüş karpuza dönmeleri kaçınılmazdır.
Türk subayı göründüğünden fazlasıdır!
Onurunu hedef aldıkları Türk subayı, tarihin ilk antiemperyalist savaşıyla pekişmiş ilerici ve devrimci bir karaktere sahiptir. Bu karakter “NATO konseptine”, 12 Mart, 12 Eylül ve Ergenekon-Balyoz darbelerine, ABD’nin yüksek denetime rağmen direnmiş; 15 Temmuz darbe girişiminin bastırılmasında başat rol oynamıştır.
Askeri Stratejist Moltke (1800-1891) subaylara “her zaman göründüğünüzden fazlası olun” öğüdünü vermiştir. Moltke’den yarım yüzyıl sonra Alman General Von Seeckt “Şekil değişir ama ruh o eski ruhtur. Bu Kara Kuvvetleri’nin hizmetinde göreve sessiz, bencil olmayan bağlılığın ruhudur. Genelkurmay subayları isimsiz kahramanlar olarak kalır” diyecektir.
Mustafa Kemal de Afyonkarahisar Kolordu Dairesi’nde subaylara hitaben yaptığı konuşmada “(…) Dünyada hayat için, insanca yaşamak için, bağımsızlık lazımdır. Bağımsızlık sahibi olmak için, kuvvet sahibi olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icap eder. Kuvvet ordudur. Ordu ise, arkadaşlar, ancak subaylar heyeti sayesinde vücut bulur. Malum bir askeri hakikat, felsefi hakikattir: ordunun ruhu subaylardadır” demiştir.
Türk subayı her zaman göründüğünden fazlasıdır. Türk subayının ruhu gene o eski ruhtur ve şekil ne kadar alçaklaştırılırsa alçaklaştırılsın, o ruh ayakta kalacaktır. Bu ordu ateşlerin içinde kendi küllerinden doğmuştur; onurunu antiemperyalist savaşla kazanmıştır.
oncugenclik.org.tr, 30.10.2016