Ana Sayfa Yazılar Doğan Avcıoğlu’nu Anlamak, Yaşatmak ve İlerletmek

Doğan Avcıoğlu’nu Anlamak, Yaşatmak ve İlerletmek

443

Doğan Avcıoğlular Nasıl Doğdu?

Doğan Avcıoğluların nasıl doğduğunu anlamak istiyorsak 27 Mayıs ve sonrasını anlamlandırmak ve 27 Mayıs’a giden süreci çözümlerken 1945 Atlantik Mutabakatı’nı göz ardı etmemek şu anda resmettiğimiz “Doğan Avcıoğlu Portresi” için en sonunda bizi doğru tabloya ulaştıracaktır.

Kemalist Devrimin Yıkım Süreci/ Atlantik Mutabakatı

İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Türkiye’nin Atlantik sistemine bağlanma kararıyla birlikte Kemalist Devrim’de kireçlenme de başlamıştır. Çünkü Kemalist Devrimin karakteri, bağımsızlık devrimi olmasıdır. Atlantik sistemi içerisinde yer alma, devrimi tasfiye sürecine giriş demektir. Türkiye, 1945 tarihinde “Küçük Amerika” karanlığına sürüklenmiştir. “Küçük Amerika olacağız.” söylemiyle Atlantik sistemine bağlanma programını ilk açıklayan, CHP Hükümeti’nin Bakanı, Nihat Erim’dir.

CHP, Demokrat Parti’ye iktidarı teslim etmeden önce bu çizgiye girmiştir. 5 yıl sonra 1950’de, Celal Bayar “Türkiye’yi Küçük Amerika yapacağız” programını ilan ederken 1945 yılında ilan edilen programın altını çizmiştir.

İkinci Kuvayı Milliyeciliğimiz/ 27 Mayıs Devrimi

27 Mayıs Devrimi’ne ilişkin her şeyden önce doğru adlandırmamız gereken şey 27 Mayıs bir askeri darbe değildir, halk hareketinin omzunda yükselmiştir. 1957 yılında Gaziantep’teki halk ayaklanmasına kadar uzanan bir süreçtir.

18 Nisan 1960’ta Demokrat Parti tarafından, yargı yetkilerini gasp ederek kurulmuş olan Tahkikat Komisyonu 15 üyeli olan ve “muhalefet ve basının faaliyetlerini” tahkik etmek maksatlı kurulmuş bir komisyondu. Demokrat Parti Tahkikat Komisyonu’nu kurarak tam anlamıyla halk hareketlerinin pimini çekmiş bulunuyordu.

28 Nisan’da İstanbul’da, 29 Nisan’da Ankara’da, 5 Mayıs’ta yine Ankara’da gençlik ve halk “Kahrolası Diktatörler” ve “Hürriyet” sloganlarıyla ayaklandı. 21 Mayıs 1960 tarihinde ise Harp Okulu öğrencileri yürüdü.

27 Mayıs Devrimi, halkın doğrudan benimsediği bir devrimdi. Halk hareketine yaslandı ve halkın büyük çoğunluğu devrimi coşkuyla karşıladı.

27 Mayıs Devriminin, Türk Devrim tarihinde döşediği önemli kilometre taşları haricinde ise;

27 Mayıs Anayasası, emekçi sınıflara çok önemli haklar ve özgürlükler getirdi. Grev ve toplu sözleşme hakkı, meşru olmayan idarelere karşı milletin direnme hakkı, Toprak Reformu, devlete yükümlülükler getiren sosyal ve iktisadi haklar, Devlet Planlama Teşkilatı Türkiye’nin anayasa ve siyaset hayatına girdi ve kurumlaştı.

İşte tam olarak Doğan Avcıoğluların tevellüdünü bulduğumuz yerdeyiz. 61 Anayasası sonrasında TİP’in kurulması ve mecliste 15 kişilik grup oluşturması, Doğan Avcıoğlu ve Sadun Aren’in Çalışanlar Partisi’ni kurma çalışması, Sosyalist Kültür Derneği’nin kurulması, Yön Dergisinin çıkışı, Fikir Kulüpleri’nin Federasyon halinde örgütlenmeye başlaması, Doğu Perinçek önderliğindeki FKF’nin başlattığı 1968 Gençlik Hareketi, Demokratik Üniversite İşgalleri ve FKF’nin Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu (DEV-GENÇ) adını alması. Sosyalist yayınların fazlalaşması ve büyük etki uyandırması gibi etmenlere bakınca 27 Mayıs sonrasında devrimci örgütlenmenin yaygınlaştığını ve sosyalizmin geniş kesimlerde etki sağladığını rahatlıkla görüyoruz.

Hiç şüphesiz ki Doğan Avcıoğlu 60 sonrası Türkiye’sinin en etkin teorisyenlerindendir.

Yöne Yön Veren Aydın: Doğan Avcıoğlu

Doğan Avcıoğlu, 20 Aralık 1961 günü ilk sayısı çıkan Yön dergisi, daha sonra 21 Ekim 1969 tarihinde yayın hayatına atılan Devrim dergisi Türkiye şartlarında sosyalizm tartışmaları için belirleyici niteliğe sahip ve Türk Devrim hareketine doğrudan yön veren yayınlardı. Doğan Avcıoğlu’nun kalemine paha biçilemez ve nitekim o kalem hiçbir zaman sisteme satılığa çıkartılamamıştır. Sadece ve sadece emekçi halkın kılavuzluğu yazılmıştır o kalemle.

Kitaplıklarımızın başucu kitaplarını Doğan Avcıoğlu yazmıştır. 4 ciltlik Milli Kurtuluş Tarihi, Türkiye’nin Düzeni ve son yıllarında yayımladığı Türklerin Tarihi kitabıyla son yüzyılımıza damga vurmuştur. 

Türk Devrimi’nin Stratejisinin Belirlenmesi ve Doğan Avcıoğlu

1968 Mart Tarihi’nde FKF 2. Kurultay için Ankara’da toplandı. Gençlik hareketinin ve demokratik üniversite işgallerinin öncesine dayanan bu kurultay, Türk Devrimi’nin stratejisinin belirlenmesine ve büyük devrimci atılımların temelinin atılmasına hizmet etti.

Bu kurultayın eksenini ise Milli Demokratik Devrim ve Sosyalist Devrim tezlerinin karşılaşması belirliyordu. Doğu Perinçek, Milli Demokratik Devrim tezini savunan gençliğin lideriydi. TİP Genel Merkezi, Doğu Perinçek’in FKF Başkanı olmasını istemese dahi Kurultay’ın nihayetinde Doğu Perinçek seçimi kazandı ve FKF Başkanı oldu. Doğu Perinçek’in başkanlığı ise Türk Devrimi’nin stratejisinin yerli yerince belli olması anlamına geliyordu.

Milli Demokratik Devrim- Sosyalist Devrim tartışmasından anlamamız gereken şudur: 27 Mayıs sonrasında her yerde tartışılan, anlamlandırılmaya çalışılan sosyalizmin aşamalarının tespiti ve Türkiye’nin koşullarının anlamlandırılması tartışmasıydı. Dünya tarihinde hiçbir devrim yoktur ki Demokratik Devrim süreci atlanarak oraya varılmıştır. Doğan Avcıoğlu’nun da ifade ettiği gibi “Türkiye yarı sömürge- yarı feodal” bir ülkeydi. Diğer bütün ezilen ve gelişen dünya ülkeleri gibi emperyalizmin tahakkümünden kurtulmak ve kendi demokratik devrimini tamamlamak en önemli aşama olarak tespit edildi. Milli Demokratik Devrim tezi de Türkiye’de emperyalist tahakküme karşı bütün milli ve demokratik kuvvetlerin birliğini gerektiriyordu ve MDD’nin galibiyeti 68 Gençlik Hareketi’nin zemini oluyordu. Sosyalist devrimciler ise, Türkiye’nin önündeki demokratik devrim sürecinin üstünden atlıyordu.

MDD- SD tartışması, Türkiye tarihinin şüphesiz en önemli kırılma noktalarındandır. 1968 yılından bugüne bütün örgütlenmelerin, yayınların, cereyanların ve Türkiye’deki devrim- karşı devrim süreçlerine ilişkin değerlendirmelerin en belirleyici paradigmasıdır.


Türkiye devriminin yolu olan Milli Demokratik Devrim stratejisinde Doğan Avcıoğlu’nun da önemli katkılara sahip olduğunu görüyoruz.

Doğan Avcıoğlu’nun ideolojik olarak doğru cephede bulunması, Türkiye tarihindeki ideolojik köşe taşlarının belirlenmesinde çok büyük bir etkendir. Ne yazık ki tarih yazıcılarımıza baktığımızda Tanzimat batıcılığına dair çok yanlış fikirleri görüyoruz. Devrimci güçlerde dahi görülen Tanzimat’ın yanlış anlamlandırılması zehrine karşı Doğan Avcıoğlu’nun yayınları ve eserleri ecza depomuz olmuştur. Kemalist Devrim’in henüz tamamlanmamış olduğu tespiti Milli Demokratik Devrim stratejisinin Türkiye’ye özgü pratik zemini olmuştur. Demokratik devrimin hangi kuvvetlerin ittifakıyla yapılacağına dair devrimci kuvvetleri YÖNlendirmiştir ve koskoca 68 kuşağının teorik zemini oluşturmuştur. Pratikte açmazları olsa da ordu – millet birlikteliğine dair çok önemli saptamalar yapmıştır. Biz o saptamaların ne kadar doğru ve nesnel olduğunu Ergenekon kumpası döneminde de rahatlıkla görebiliyoruz.

Doğan Avcıoğlu’nun hala günümüz dünyasında ve Türkiye’sinde geçerli olan temel taşlarını Doğu Perinçek şöyle sıralıyor:

Bir: Emperyalizm çağında dünya Ezen Milletler ve Ezilen Milletler olarak iki kampa ayrılmıştır. Dünyadaki gelişmeleri açıklayan belirleyici çelişme budur. Devrimin coğrafyası, artık gelişmiş kapitalist ülkeler değil, Gelişen ve Ezilen Dünya’dır.

İki: Türkiye, Ezilen Dünya’nın öncü ülkelerindendir. Onu öncü kılan, 1876 ve 1908 Devrimleri ile Kemalist Devrimde kendini gösteren yakın geçmiş ve derinlerden gelene tarihsel birikimidir.

Üç: Kemalist Devrim tamamlanmamıştır. 1945’te başlayan karşıdevrim, Atlantik sisteminin dayattığı sahte bir parlamenter sistemle yürütülmektedir.

Dört: “Filipin tipi demokrasi” diye tanımlanabilecek bu sahte demokrasi içinde hiçbir çözüm yoktur.

Ve bu sağlam köşe taşlarından sonra sallanan taşa geliyoruz:

Beş: Türkiye, sivil-asker aydınların öncülüğünde Ordunun iktidar sistemine aktif müdahalesi ve daha sonra halkın kazanılmasıyla bu döngüyü kırabilir ve Kemalist Devrimi tamamlayabilir.

Doğan Avcıoğlu’nun Kemalist Devrimi sahiplenmesi ve tamamlama ufkuna sahip olması da MDD stratejisinin, coğrafyamıza uygun en doğru tarifidir. Sosyalist Devrimciliğin, Kemalist Devrim’i küçümseme, üstünden atlama ya da hor görme eğilimine karşı olarak da:

Kemalist Devrimin, Halkçılık ve Devletçilik ilkelerinin “sosyalizme götürdüğü saptaması” çok önemlidir. Doğan Avcıoğlu, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Prof. Dr. Cahit Tanyol, Kemal Tahir ve Sadun Aren 1962 yılında Yön Dergisi’nde yapılan bir açıkoturumda bu görüşü paylaşıyorlar.[1]

Gelgelelim Sallanan Taşa

12 Mart faşist darbesi ve aldanmalar…

Doğan Avcıoğlu, 27 Mayıs sonrası sosyalist hareketin ilk görüş ayrılığı olan tartışmada Yön-Devrim Hareketi’ne önderlik etmesi bakımından bir görüşün lideriydi. Bu tartışma da açıkça: emekçileri örgütlemek ya da “Sivil Asker Aydın Zümreye” bel bağlamak tartışmasıydı.

Yön-Devrim çizgisi, belini askere bağlamış ve bir bakımdan emekçi halkı devrimci mücadelenin dışına itmiş bulunuyordu ki nitekim Doğan Avcıoğlu’nun o dönemde kontrol ettiği örgütlere baktığımızda da, o örgütlerin teori ve pratiğinden bulacağımız ve teorik olarak ifade edeceğimiz şekilde öncü örgüt teorisini yanlış anlamlandırılmıştı.

Aydınlıkçılar, 15-16 Haziran 1970 İşçi Hareketinden sonra gelen sıkıyönetimle beraber faşist bir darbeye doğru gidildiğini tespit etti. PDA Aralık 1970 sayısında şöyle yazdı; “Hâkim sınıflar içinde, halkın mücadelesini faşist bir diktatörlükle bastırma eğilimi güç kazanmaktadır. Halkımızın mücadelesi AP’nin ipliğini pazara çıkarmıştır. Tekelci sermaye, iktidarını AP çerçevesi içinde sürdüremeyeceğini görmekte ve yeni iktidar formüleri aramaktadır… Tekelci sermayenin emrindeki bir kısım yüksek kumanda erkânının faşist bir diktatörlük hazırlıkları içinde olduğu anlaşılmaktadır… Bu eğilimler yanında, CHP’nin ortak olduğu bir koalisyonla tekelci sermayenin iktidarını bir süre daha, parlamenter bir kılıf altında devam ettirmenin çabaları vardır.”[2]

Doğan Avcıoğlu da kendi formülüyle ordu içerisindeki devrimci subayların mücadelesine bel bağlamıştı. Devrim Gazetesi üzerinden sürekli, askeri müdahaleyle Atatürkçü bir hükümet kurulacağı ümidini pompaladı.

O dönemde bir tek Aydınlık hareketi ile TİP yönetimi, Avcıoğlu’nun denetimine girmemişti. Diğer örgütler ise yukarıda da belirttiğim üzere Doğan Avcıoğlu’nun iktidar planının bir parçası olarak “öncü eylemler” yaparak bir ortam oluşturuyorlardı. Halbuki bilmiyorlardı ki onlar devrimin koşullarını değil faşist darbenin koşullarını oluşturuyorlardı.

Harekete geçmek için 9 Mart tarihi belirlenmişti fakat faşist darbe hazırlığında olanlar da yerleştirdikleri ajanlarla ne yapılacağını ve ne zaman yapılacağını öğrenmişti. Devrimci subaylara göre her şey yerli yerinde gidiyordu ama başlarına ne geleceklerini bilmiyorlardı.

9 Mart sürecinin başında olan Org. Muhsin Batur ve Org. Faruk Gürler çok basit bir şekilde darbecilerin safına geçmişti bile.

İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Org. Faik Türün’ün yardımcısı Tümg. Memduh Ünlütürk’ün gazeteci Erol Mütercimler’e söylediğine göre, 12 Mart muhtırasını Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Muhsin Batır hazırlamış ve Genel Kurmay Başkanı Tağmaç’a vermiş. Darbeciler bu bildiriyi 12 Mart Muhtırası olarak Başbakan Süleyman Demirel’e gönderdi ve radyodan okuttu.

12 Mart faşist darbesinin en kritik işlerinden birisi de Türk Ordusu’na yaptığı darbedir, 1500’e yakın Atatürkçü subay Ordu’dan tasfiye edilmiştir. 9 Mart bir devrim değil faşist darbenin Atatürkçü kuklası olmuştur ve Amerikancı generallerin elinde, devrimciler, oyuncak gibi oynatılmıştır.

Doğan Avcıoğlu’ndan Biz Türk Devrimcilerine Büyük Dersler Var

Doğan Avcıoğlu’nun iktidar planından şu dersi çıkarıyoruz. Avcıoğlu, biliyordu ki iktidar silahlı bir güce dayanır. Sivil iktidar gibi söylemler sadece ve sadece masaldır. Avcıoğlu’nun büyük yanılgısı, iktidarın kazanılması planında halk neredeyse hiçbir yerde yoktu ancak iktidar ele geçirildikten sonra “güdülecek” bir kuvvetti. Avcıoğlu’nun bu yaklaşımından şunu çok yalın bir şekilde öğreniyoruz: Ordusuz halk ezilir! Örgütlü bir halka dayanmayan ve sadece ve sadece ordu içerisindeki devrimci kuvvetlere sırtını yaslayan hareketler ise darbe oyunundan öteye gidemez ve nihayetinde faşist teşebbüslerin eline bir oyuncağa dönüşür.

Öte yandan Doğan Avcıoğlu’nun Türk Devriminin esas stratejisi olan Milli Demokratik Devrim stratejisine olan teorik ve siyasi katkıları, Türk tarihine bakışındaki devrimci karakter ve bu yazılarını bize ulaştırabilmesi bizim için eşsiz bir şanstır. Doğan Avcıoğlu, birikiminden sorumlu olacak kadar birikim sahibidir. Yaptığı doğrular, yanlışlar ve tercihler bugünümüze ulaşmıştır. Doğan Avcıoğlu’nun birikiminin satın alınamaması ve hiçbir zaman hâkim güçlerin ideologluğunu yapmaması Türk Devrimciliğinin karakter özelliğidir ve Türk Devrimi’nin namuslu ve birikimli olma karakteri Doğan Avcıoğlu’nda vücut bulmuştur.

Bütün Tarihin En Önemli Meselesi/ İktidar Savaşımı

İnsanlık tarihi sınıf mücadeleleriyle yazılmıştır. Doğan Avcıoğlu’na dair bütün yazdıklarım da iktidarı ele geçirme planları yani devrim yapma arayışından başka bir şey değildir.

12 Eylül Amerikancı Darbesi’nden sonra, Küreselleşmeye yanıt olarak yaşadığımız karşıdevrim/ devrim sürecinde ise iktidar ufku her şeyden önce gelmektedir. Türk Devrimi’nin stratejisi teorik olarak 56 yıl önce belirlendi ve yazımızda onu işledik. Türkiye, Milli Demokratik Devrimi’ni tamamlama yani Kemalist Devrimi tamamlama aşamasına her geçen gün çok daha fazla yaklaşmaktadır. Kapitalizmin en yüksek aşaması Emperyalizm çoktan çöküşe geçmiştir ve çatırdamaktadır. Türkiye de emperyalizmin prangalarından kurtulmanın eşiğine gelmiştir.

Türkiye, NATO’yla bağını koparma aşamasındadır BRICS’ten Türkiye’ye teklif gelmiştir. Türkiye Atlantik zincirlerinden kurtulmakta ve Avrasya’daki konumuna yerleşmektedir. Dünyada yaşanan altüst oluşlar, Türkiye’deki devrimci süreçlere dair pusları kaldırmakta ve önümüzü görmemizi sağlamaktadır. Türk Devrimi’nin stratejisi ortada, Milli Demokratik Devrim stratejisi başta 1968’de olmak üzere Demokratik Üniversite İşgalleri, 89 İşçi Baharı, 1991 Genel Grevi, Kepenk kapatma eylemleri, tekel direnişleri, Ergenekon tertibinin yıkılması, Pençe-Kilit operasyonları, Karabağ’a girilmesi ve daha nice örnekleriyle Türkiye’de bütün demokratik ve milli kuvvetlerin birlikteliğinin başarılarıdır. Bugün milli sınıfların, iş birliğiyle iktidar olmasının günüdür. Doğan Avcıoğlu’nun iktidar perspektifini milli sınıfların devrim yapması olarak yaşatmak, Doğan Avcıoğlu’nu anlamak, yaşatmak ve ilerletmek demektir.

Mirza Çelik

Öncü Gençlik Ankara İl Sekreteri