Eren Öztürk, Öncü Gençlik İstanbul İl Yöneticisi
Bundan tam 40 yıl önce, 3 Ağustos 1978 günü Aydınlıkçı gençlik liderlerinden Galip Üstün’ü kaybettik. Galip Üstün Çapa Tıp 5. Sınıf öğrencisiyken kaldığı Bolu Öğrenci Yurdu’nda Gladyo’nun komandoları tarafından sırtından kurşunlanarak katledildi. Galip Üstün’ü anlatmak ve anmak hem Aydınlık hareketi hem o dönemin gençlik mücadelesi açısından ders niteliğindedir.
Devrimci gençlik yılları
1957 yılı, Galip Üstün Bolu lisesinden mezun oldu, Türkiye on beşincisi olarak Bursa Tıp Fakültesi’ne girdi. Daha sonra İstanbul Tıp Fakültesi’ne girerek üçüncü sınıfa burada devam etti.
Devrimci mücadeleye 1976 yılında katıldı. O yıllarda gençlik mücadelesi yükseliyor ve bağımsızlık rüzgarı kitleleri etkiliyordu. Galip Üstün önceleri Halkın Kurtuluşu fikirlerini benimsemişti. Daha sonraları kendi mücadele tecrübesi içinde, kitlelerden kopuk maceracı mücadele anlayışının başarı getirmeyeceğini gördü.
Halkın Kurtuluşu’ndan ayrıldıktan sonra bir süre araştırmaya girişti. Arkadaşları o süreci şöyle anlatıyor:
“O süre içinde“ sen hangi siyasete gireceksin” diye soranlara, “Ben şimdilik ÇBS’yim (Çizgisi Belirsiz Sosyalist’im) diye takılıyor, gene Halkın Yolu’ndan bir arkadaşına da “Sen de DYO’sun (Düşüncesi Yanlış Oportünistsin)” diye takılıyordu.
Çapa’daki mücadele arkadaşı Bülent Sakızlıgil: “Fakülte ikinci sınıfta olmasına rağmen “Halkın Kurtuluşu” grubunun militan ve önder kadrolarından biri idi. Bense fakültedeki tek Aydınlıkçı… Okuyup araştırmaya ve tartışmaya açık biri olduğundan 1976 yılının sonunda tek başına Aydınlık grubuna katıldı. 1977 yılı Eylül ayında yapılan Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi 1. Kongresi sürecinde birkaç arkadaş ile birlikte fakülte birim kongresini yaptık. Daha sonra öncelikle “Halkın Kurtuluşu” grubundakiler olmak üzere bir çok arkadaşını ikna ederek Aydınlık saflarına katılmalarını sağladı. 1977 yılında DGB’nin yeniden kurulma sürecinde yer aldı. Aydınlık günlük gazetenin çıkış sürecine inşaatlarda çalışarak katkıda bulundu. 1978 yılında “Halkın Yolu”ndan arkadaşların katılması ile de Fakülte’de taraftarlarımız ile birlikte 30-35 kişilik bir sayıya ulaştık. En sert çatışmalara bile girmekten kaçınmayacak denli militan bir kişi olduğu gibi, siyasi-teorik birikimi de çok güçlüydü. Çapa DGB ve TİKP Çapa Başkanıydı.”
Çapa’dan dönem arkadaşı Selçuk Koçlar: “Biz o zaman Halkın Yolu’ndaydık. 1 Mayıs 1977 kırılma noktası oldu, Aydınlıkçılar ve Galip uyarmıştı bizi, haklı çıktılar. O tarihten itibaren gruplar halinde Aydınlık hareketine katılmaya başladık.”
Devrimci Gençlik Birliği (DGB) İstanbul ve Ankara olarak ayrı ayrı kuruldu. 1979’da federasyon haline getirildi. 1980 darbesiyle de kapatıldı. Türkiye’nin bağımsızlık ve demokratik gelişmesi için mücadele etti. O günlerde en önemli gündem, gençliğin can güvenliği meselesiydi. Bugünkü TGB’ye denk düşüyordu. DGB, Partinin resmi kurumu değildi. Gençliğin birliğinden yana; sağ sol ayrımına karşıydı. Gladyo ve Amerikan karşıtlığında birleşmek esastı.
Gençliğin kutuplaştırılması
Çapa’daki mücadele arkadaşı İrfan Gökçay o günleri şöyle anlatıyor: “12 Eylül’e giden yolun taşlarının döşendiği günlerde fakülte ve öğrenci yurtları kontrgerilla tarafından yönlendirilen siyasi örgütlerin kontrolündeydi. Kayıtlı olduğunuz fakülteye gitmek, derslere girebilmek ve bir yurtta kalabilmek için kontrolü elinde tutan örgütünün kurallarına boyun eğmek zorundaydınız. Bazı yurtlar ise bu kamplaşmaya uğramamıştı. Galip Üstün’ün kaldığı Bolu öğrenci yurdu da bunlardan biriydi.
Hükümetin, emniyet güçleri içindeki kontrgerilla ile mücadele etmeyen ve destekleyen politikaları sonucu üniversite gençliğine, eğitimine devam etmek için kendi fakülte ve yurdundaki etkili örgütün kurallarına boyun eğmeyi ve dolayısıyla ağır bir bölünmeyi dayatıyordu.
Bu koşullar öğrenci kimliği olan her gencin kayıtlı olduğu fakültenin eğitimine devam etmesi ve öğrenci yurdunda kalabilmesi hakkını kullanması için “öğrenci kartı olan herkes fakülteye girebilsin” hedefi etrafında birleşerek mücadele organize etmeyi zorunlu kılıyordu.
Öte yandan bu mücadeleyi, önderlerinden başlayarak kontrgerillanın öncelikli hedefi haline getiriyordu. 70’li yılların son çeyreğine yön veren bu gerçeği derinden kavramamız ancak Galip Üstün’ün şehit edilmesi sonrası mümkün olabildi.
Yurt arkadaşları tarafından Çapa’ya getirildiğinde acil cerrahi kapı nöbetçisi idim. Doğrudan ameliyathaneye aldığımızda yaşam belirtileri yoktu. Buna rağmen tüm cerrahi ve yoğun bakım nöbetçi ekibi tüm imkan ve kabiliyeti ile onu yaşama döndürmeye çalıştık; başaramadık. Orta mesafeden atış yapılarak sırtından giren 2 adet 9 milimetrelik Kurşun Kalpten çıkan ana damarları parçalayacak şekilde kullanılmış. Katilin eğitimli Bir profesyonel olduğuna şüphe bırakmıyor.
Gençliği bölerek birbirlerine karşı silahlı olarak kışkırtan kontrgerillayı etkisiz kılacak programı Galip’in
şehit edilmesi sonrası çok daha kararlı olarak uygulamaya yöneldik.”
Aydınlık günler diledi
Aydınlık gazetesinin günlük hale getirilmesi için başlatılan kampanyaya büyük destek verdi.
Arkadaşı M. Oğuz Kandemir anlatıyor: “Aydınlık, günlük yayına geçecek… Her ilde hazırlıklar… Bolu’dan da destek gerekiyor. Birkaç arkadaş bizde toplandık. Bir sözünü hatırlıyorum Galip’in : “Bundan sonra Aydınlık için yapacağınız hiçbir fedakârlık, bugünkü kadar anlamlı olmayacak.”
O günlerde DGB’li gençler Aydınlık gazetesinde paketleme, temizlik, vb. görevler üslendi. Galip de geceleri güvenlik nöbetçisiydi. Geceleri Aydınlık’ta nöbet tutar, gündüz okula giderdi.
Türkiye on beşincisi olduğu sınava ilk 50’ye burs verdikleri için tekrar girdi ve ilk 50’ye tekrar girerek o parayı Aydınlık’a bağışladı.
Hatta o yıllardan kalan bir anı şöyle:
Yıl sonunda fizyopatoloji sınavında bazı sorulara cevap verememiş ve dersin hocası Prof. Dr. Hayati İmren “bu konulara niye hazırlanmadın” diye sorunca Galip Üstün her zamanki dürüstlüğüyle “bu yıl işler çoktu hocam, Aydınlık gazetesini çıkarttık” demişti.
Halkın devrimcisi ve doktoru olacaktı
Cenazesi Bursa/ Keles ilçesi Belenören köyüne götürüldü. Doktor olmasına 18 ay vardı. İhtisas yapmak yerine pratisyen olarak Bolu’ya gidecek, köyünde hizmet verecekti.
Bahri Eskin (DGB Genel Sekreteri): “Cenazesini memlekete götürdüğümüz zaman da saldırıya uğradık. Köye gittiğimizde herkes üzgündü. Köylüler, ‘Galip köyümüzün tek doktoru olacaktı’ dediler. Halkına hem mesleğiyle hem partisiyle hizmet edecekti. Onu katleden halk düşmanları sadece bir devrimciyi değil, memleketine hizmet edecen doktoru da yok ettiler.”
Gelenekten Geleceğe
Galip Üstün’ü araştırırken birçok arkadaşı ile telefonda görüştüm veya yüz yüze konuşma fırsatı buldum. Onu anlatanların ya sesleri titriyor ya gözleri doluyordu. Geçmişte İstanbul’da ve Çapa’da mücadele etmiş böyle değerli bir cevheri tanımak ne kadar büyük bir tarihsel miras üzerinde oturduğumuzu ve ne büyük bir mücadele geleneğine sahip olduğumuzu gösteriyor.
Galip Üstün’ü TİKP ve DGB geleneği besledi ve büyüttü. Bugün hem İstanbul’da hem de Çapa’da onun bayrağını dalgalandıran gençler var. Galip Üstün’ün bayrağı emin ellerde!
Yazımıza İstanbul Tıp Fakültesi 1980 yıllığına arkadaşlarının Galip Üstün için yazdığı şiir ile son verelim.
Yetesi olur gün gelince ölümlerin, ağıtların
Gün gelince bu işkence bitecek
Pınarında çağıl çağıl al karlar
Tüm verimi ile yirmi iki yaşın
Tüm inancı ile doğada bir yaşamın
Ölmüş eller ileriye uzanacak
Kısır sanılan topraktan
Nice tohumlar fışkıracak
(Galip Üstün’ü tanımamda anılarıyla yardımcı olan İrfan Gökçay’a, Bülent Sakızlıgil’e, Bahri Eskin’e, İhsan Şenocak’a, Osman Bilge Kuruca’ya, Selçuk Koçlar’a sonsuz teşekkürler)
oncugenclik.org.tr, 03.08.2018