Millet ve Milletleşme
Aykut Diş
(Liseli Gazetesi, Aralık 2012)
Geçtiğimiz günlerde Birgül Ayman Güler’in meclis kürsüsünden “Kürt milliyetçiliğini bana ‘ilericilik’ ve ‘bağımsızcılık’ diye yutturamazsınız. Türk ulusuyla Kürt milliyetini eşit, eş değerde gördüremezsiniz.” demesi üzerine Türklerin ve Kürtlerin bir millet olup olmadığı tartışmaları yoğunlaşmış ve ulusalcılık, dolaylı yollardan da Cumhuriyet Devrimi hedef tahtasına oturtulmuştu. Birgül Ayman Güler ne demişti? Millet yani ulus ve milliyet aynı şeyler midir?
Zihinleri Bulandırma ve Gerçekleri Çarpıtma
Mafya-Tarikat-Hortumcu rejimi adını verdiğimiz ve doğrudan emperyalizmin merkezinden yönetilen bu sistem yıkılana dek toplumun zihnini bulandırmaya ve gerçekleri çarpıtmaya, bilimin üzerini örtmeye devam edecek. Birgül Ayman Güler’in konuşmasının hemen ertesinde holding medyasının ve gerici basının yaptığı haberlere, attığı manşetlere baktığımızda bunu çok net görürüz. Birgül Ayman Güler’in konuya bilimsel düzeyde açıklık getirmesine rağmen “Türklerle Kürtlerin eşit olmadığını söyledi” diyerek kavram kargaşasıyla zihinleri bulandırmaya ve devrimle millet olan Türkiye halkını ayrıştırmaya çalışan sistemin enstrümanlarını şimdilik bir kenara koyuyoruz.
Milletin Oluşumu
Tarihte hiçbir şey mutlak değildir. Her şey zaman içerisinde oluşur, tarihseldir. Millet kavramının doğuşu da bu tarihsellik içerisinde Orta Çağ’dan Modern Çağ’a geçişe; yani ulus devletlerin doğuşuna tekabül eder. Dilin, tarihin, kültürün ve gelecek tasarımlarının bir pazar etrafında şekillendiği ve ortaklaştığı; feodal üretim ilişkilerinin ve sosyal ilişkilerin ortadan kaldırılmasının hedeflendiği bir sürecin sonunda farklı milliyetlerin bir araya gelmesiyle millet ya da diğer adıyla ulus oluşur. Milletleşme süreçleri kapitalizmin geliştiği ve feodal bölünmelerin ortadan kaldırılmaya çalışıldığı süreçlerdir. 1789 Fransız Devrimi’nin ardından dünyada milletlerin oluşum süreci hızlanmıştır.
Türk Milleti’nin Oluşumu
Türklerin, Kürtlerin ve Anadolu’daki diğer milliyetlerin milletleşmesi bin yıla yakın bir kültür, toprak ve kader birliğine dayansa da tam anlamıyla meşrutiyetlerle başlayan hürriyet ve bağımsızlık mücadelesinin sonunda Cumhuriyet Devrimi ile olmuştur. Türkler ve Kürtler Birinci Dünya Savaşı’yla emperyalist paylaşıma açılan Anadolu’yu birlikte savunmuşlar ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuşlardır. Cumhuriyet Devrimi ile beraber ortak pazar inşa edilmiş, orta çağ ilişkilerini tasfiyeye girişilmiş ve Türkçe ortak dil haline gelmiştir. Anayasaya bağlı özgür yurttaşlık oluşmuş; insanlar padişahın kulu, ağanın marabası olmaktan çıkarılmıştır. Türk Milleti kimliği devrimle oluşmuştur.
Atatürk başta olmak üzere Kurtuluş Savaşı’nın bütün önderleri Misakı Milli dahil, Kurtuluş Savaşı’nın bütün anayasal belgelerinde Türklerin ve Kürtlerin hem ayrı milliyetler olduklarını hem de tek bir millet olduklarını belirtmişlerdir. Lozan görüşmelerine Türkiye’yi temsilen katılan İsmet Paşa (İnönü) görüşmeler sırasında Türkiye’yi “Türklerin ve Kürtlerin ortak vatanı” olarak tarif etmiştir. Atatürk yukarıda da kendi el yazısıyla görüldüğü üzere Türk Milleti’ni şöyle tanımlamıştır:
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.”
Milletin oluşum süreci nasıl tarihselse milletin adı da tarihseldir. Türk Milleti kimliği bir kararla alınmış değildir. Tarih Türk Milleti demiştir. Türklerin tarih sahnesinde göründükleri ilk günden bugüne devlet geleneğine sahip olması ve milletleşme sürecine önderlik etmesi Türk Milleti ismini bir tarihsel zorunluluk haline getirmiştir.
Türk de Biziz Kürt de
“Kürt topluluğu yüzyıllardan beri İslamiyet’ten sonra gelen Türklerle o kadar karışmışlardır ki, bugün ikiye ayrılan millet yine tek vücuttur. Bugün öyle bir Türk yoktur ki, dayısı, damadı veyahut yeğeni Kürt olmasın. Ve öyle bir Kürt yoktur ki onun damadı, yeğeni veyahut dayısı Türk olmasın. Dolayısıyla benim annem Kürt. Beni annemden nasıl ayırırsınız? Ve annem nasıl olurda Avrupalıların bir takım entrikaları ve uydurmaları olan birtakım efsaneler arkasından gider? Bunun imkânı yoktur. (…) Sevr paçavrası meydandadır. Bizim en zayıf bulunduğumuz anlarda ve henüz yüce Meclisimiz kurulmadığı zamanlarda, İngilizlerin o kadar kışkırtmalarına ve övmelerine rağmen bu paçavra çiğnenmiş ve üzerlerine atılmıştır.”
Yukarıdaki cümleler Kurtuluş Savaşı’mızın karargâhı olan 1. TBMM kürsüsünden Erzurum Mebusu Süleyman Necati Bey tarafından dillendirilmiştir. Kurtuluş Savaşı tarihimizde örnekleri çoktur. Bin yıldır aynı devletlerin çatısı altında aynı topraklarda birlikte üretmenin ve paylaşmanın getirdiği birçok özellik Türk’ü Kürt’e, Kürt’ü Türk’e benzetmiştir. Ne AKP’nin açılımlarının, ne “Vatanseverlik”, ”Milliyetçilik” adı altında cumhuriyeti birlikte kurduğumuz Kürtleri milletin asli unsuru olarak görmeyenlerin; ne de “Özgürlükçülük”, “Barışçılık” adı altında devrimle oluşan Türk Milleti’ni ayrıştırmaya çalışanların gücü bu gerçekliği ortadan kaldırmaya yetmez. Fiilen yıkılan Cumhuriyet’i yeniden kurarak; yine bir devrimle kardeşliğimizi pekiştirecek ve özgürleşeceğiz. Milletimizin emeğini ve duygularını sömüren hortumcuların, gericilerin ve bölücülerin halayını bozacağız.