Veysel YILDIZ
TEORİ DERGİSİ NİSAN 2001 – SAYI:135
MİLLİ DEMOKRATİK DEVRİM ÇİZGİSİ ve ZORUNLU BİR TEKRAR
1965–70 aralığı, sosyalistler arasında cereyan eden çok önemli bir tartışma dönemi olmuştur. Sosyalist Devrimi savunanlarla Milli Demokratik Devrimi savunanlar arasındaki tartışmadan söz etmek istiyorum. Biçimsel ve yüzeysel bakıldığında sorun, Türkiye’nin sosyalizme nasıl ulaşacağı veya nasıl ulaşabileceği sorusuna yanıt bulmaktan ibaretti. Ne var ki tarihsel ve bilimsel yaklaşım, bu saptamanın çok ötesinde ve karşı tarafındadır. Yaklaşık yüz yılı o tartışmadan önce, elli yılı sonra yaşanmış olan yüz elli yıllık tarihsel sürecin ana hatları gözönüne getirildiğinde tamamen farklı bir sonuca ulaşmamak imkânsızdır. Orada tartışma ve tahlil konusu edilen, emperyalizme karşı bağımsızlığını silahla kazanmış ve Cumhuriyet Devrimi ile feodal sultanlığı ve hilafeti kaldırmış, 1950’den itibaren tekrar emperyalizmin güdümüne girmiş ezilen bir milletin 100 yıllık tarihi ile birlikte tekmil milletin kendi kaderini belirleme yolu ve iradesiydi.
150 yıllık tarihin ana hatları
Ulusun 150 yıllık tarihinin ana hatları yahut köşe taşları şöyle sıralanabilir:
— 1876 Meşrutiyet Devrimi,
— 1911-1912’de Trablusgarp’larla başlayıp Çanakkale direnişi ile devam eden ve 1922’de Büyük Taarruzla zafere ulaşan Milli Kurtuluş Savaşı,
— 1923 Cumhuriyet Devrimi,
— 1950’ler, ABD emperyalizminin Türkiye’ye yerleşmeye başlaması ve NATO’ya giriş.
— 1960 28–29 Nisan gençlik ayaklanması ve 27 Mayıs hareketi ile Bayar- Menderes diktatörlüğünün devrilmesi.
— 28–29 Nisan’ın devamı olarak 1965–70 antiemperyalist gençlik hareketleri, Amerikan 6. Filosuna karşı gençliğin ayağa kalkması,
— 1970 15–16 Haziran büyük işçi hareketi,
— 1970 12 Mart askeri darbesi ve antiemperyalist ulusal hareketin bastırılması,
— 1980 12 Eylül darbesi” ve sonrası: İşçi sınıfına, gençliğe ve halka karşı saldın ve şiddet uygulanması, milli ekonominin çökertilmesi için hamleler. Özal’ın Eroin Devrimi.
— Türkiye’ye karşı ABD emperyalizmi ve Batı tarafından yürütülen kuşatma. Milli ekonomiden sonra ancak o temelde var olabilen ulusal devleti ve orduyu hedef alan girişimler.
Ve nihayet 28 Şubat ve sonrası; işçi, köylü, aydın, esnaf ve tüccardan oluşan bütün halkın tarikatlara dayanan tefeci sermaye ve ortaçağ kalıntılarına,acenta ve mafya kapitalizmine karşı mücadelesi; ordunun ulusal devleti savunma kararlılığı.
Tekrarlamak gerekirse: Milli Demokratik Devrim, ulusumuzun 150 yıllık tarihinin kavranması için zorunlu bir temel, fakat daha önemlisi, tekmil milletin kurtuluşu için 80 yıldır kullanılmakta olan şaşmaz bir pusuladır. Hatırlamak gerekiyor: Tarihsel olan mantıksal olanın temeli ve mantıksal olan da ancak tarihsel olandan çıkarsanabilir.
Bilimsel sosyalizm açısından bakıldığında, Milli Demokratik Devrim kavramının kökleri Marks ve Engels’te, temeli Lenin’de bulunur. Mao Zedung tarafından ise, geliştirilip zenginleştirilmiştir.
Marks ve Engels’in Paris Komünü ve 1848 Alman Devrimi ile ilgili çözümlemelerinde bu yaklaşımın köklerini bulmak zor değildir. Marks’ın 1848’de, devrimci hükümetin önüne koyduğu görevler, herşeyden önce bir demokratik devrimin görevleriydi ve halkın egemenliği ile çelişen herşeyin tasfiyesini öngörmekteydi. Lenin, Demokratik Devrimde Sosyal Demokrasinin iki Taktiği adlı eserinde, proletaryanın, mahiyet itibarı ile demokratik olan bir devrime önderlik edebileceği ve etmesi gerektiği görüşünü ortaya koydu.1 Mao Zedung bu görüşü yarı feodal, yarı sömürge olan Çin’in koşullarına uyguladı.2
Türkiye sosyalist hareketi ve MDD
MDD çizgisi, Türkiye’de ilk kapsamlı ifadesini Şefik Hüsnü Deymer önderliğindeki TKP’nin 1926 programında buldu. Bu program, bağımsızlığın tek teminatının örgütlü halk kitleleri olduğunu belirtiyordu. 1950’den itibaren Türkiye’nin ABD hegemonyasına giriş süreci bir karşı devrim süreciydi ve Kemalist Devrim’in tasfiyesinden ibaretti, 1954 yılında, Hikmet Kıvılcımlı önderliğinde kurulan Vatan Partisi, İkinci Kuvayı Milliye Seferberliği adı altında kökleri ta Namık Kemallerde bulunan ve Cumhuriyet Devrimi önderleri tarafından formüle edilen Altı Ok’u yeniden güncelleştirip derinleştirdi ve devrimci hareket için bir program oluşturdu.3
Doğu Perinçek’in Proleter Devrimci Aydınlık’ta yer alan “İki Taktik Üzerine” başlıklı Ocak 1970 tarihli makalesi ise, yazımızın başında söz konusu ettiğimiz MDD tartışması esnasında meydana çıkan yanlış görüşleri ortaya koyuyor ve eleştiriyordu. Bu makalede kesintisiz devrim kavramının bir açıklaması yapıldıktan sonra demokrasinin bir reform değil devrim meselesi olduğu tarihsel gerçeğine vurgu yapılmaktaydı.4
Nihayet yine Doğu Perinçek’in “… yalnız tarihimizde değil aynı zamanda önümüzde” bulunduğunu söylediği Altı Ok Programını zikretmek gerekiyor.5
1 V. İ. Lenin, Demokratik Devrimde Sosyal Demokrasinin İki Taktiği, Sol Yayınları.
2 Mao Zedung, “Yeni Demokrasi Üzerine”, Seçme Eserler II, Kaynak Yayınları.
3 Bilgi için bkz. Turhan İçli, Kuvayı Milliyeciliğimiz, Altı Ok Programı ve Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Teori, Aralık 1998, sayı 107.
4 Proleter Devrimci Aydınlık Seçmeler I.
5 Doğu Perinçek, Kemalist Devrim 3, Altı Ok, Kaynak Yayınları, 1999, İstanbul.
Saflaşmanın öbür tarafı
Milli Demokratik Devrim-Sosyalist Devrim saflaşmasında Sosyalist Devrim tarafında kalanlar, bağlı oldukları görüşün doğal gereği:
1) Türkiye tarihini anlayamadılar.
2) İçerisinde bulunulan somut durumda, hangi sınıfsal güçlerin, hangi nedenlerle, hangi şiddette ve hangi sürelerle birbirine karşıt yahut yan yana bulunduklarını anlayamadılar; doğru bir strateji oluşturmaları mümkün olmadığından doğru taktikler de belirleyemediler.
3) İttifak siyasetlerine temel teşkil eden toplumsal gerçekleri kavramaktan uzak oldukları için siyasal mücadelede ya pasifizme veyahut maceracılığa yöneldi ve saplandılar.
4) Başarı kazanmaları, bağlı bulundukları temel görüşten uzaklaştıkları oranda ve ancak o taktirde imkan dahilinde oldu.
İdeolojik düzleme gelince, “tarihi yaratan biricik kuvvet halktır” tarihsel yasasını kavramaktan uzak bulundukları için, düşünsel teslimiyet ve döneklik onlar için sirayeti güç olmayan hastalıklar oldu.
1978’den bugüne
Bu yazının devamı olarak okuyacağınız, “Milli Demokratik Devrim” makalesi, 9 Temmuz 1978 tarihli günlük Aydınlık’ın “Devrimci Sözlük” köşesinde yer almıştı. Aydınlık, o zaman bilimsel sosyalizmin temel veya o sıralarda siyaseten veya düşünsel bakımdan önem kazanmış kavram ve kategorilerini o köşede açıklıyordu. Tarafımdan yazılmış bu yazı basılmadan önce, başyazarımız Doğu Perinçek tarafından takdirle karşılanmış ve yöneticilere hem içerik hem de biçim bakımından örnek gösterilmişti. İçeriği ve taşıdığı önem bakımından bugün de ihtiyaca cevap vereceğini düşünerek tekrar yayınlanmasında yarar gördüm.
Milli Demokratik Devrim
Sömürge veya yarı-sömürge, yarı-feodal ülkelerde emperyalizmi ve feodalizmi hedef alan proletarya önderliğindeki devrimlere Milli Demokratik Devrim adı verilir. Bu devrim milli bir devrimdir, çünkü emperyalizmin ülke üzerindeki iktisadı, siyasi, askeri ve kültürel baskısına son verir. Ülkeyi tam bağımsızlığına kavuşturur. Öte yandan bu devrim aynı zamanda demokratiktir, çünkü kapitalizmin gelişmesi önünde engel teşkil eden toprak ağalığına ve tefeciliğe son verir. Her türlü ortaçağ karanlığını yok eder. Köylüleri toprağa ve bütün halkı özgürlük ve demokrasiye kavuşturur.
Milli Demokratik Devrimi zafere ulaştırmak için verilen bağımsızlık ve demokrasi mücadeleleri sıkı sıkıya birbirine bağlıdır. Emperyalistlerin tahakkümünü yıkmadıkça toprak ağalığına son vermeye imkân yoktur. Çünkü bunların temel dayanağı emperyalizmdir. Diğer yandan toprak ağalığı ve tefecilik emperyalizmin ülke içindeki temel dayanağıdır ve bunları tasfiye etmedikçe emperyalizme karşı kesin zafer kazanılamaz. Nitekim, Kemalist Devrim emperyalizme karşı bir devrim olmasına rağmen, toprak ağalığını tasfiyeye yönelemediği için ülkemiz giderek yeniden bir yarı-sömürge haline geldi. Milli Demokratik Devrimin önderi proletaryadır. Ancak proletarya önderlik ederse devrim başarıya ulaşabilir. Çünkü proletarya, Milli Demokratik Devrime katılan diğer sınıflardan farklı olarak, kapitalist ekonomi içinde tuttuğu yer dolayısıyla kuvvetli bir örgütlenme yeteneğine ve disiplin anlayışına sahiptir. Özel mülkiyetten tamamen kopmuştur ve bu yüzden emperyalizme ve feodalizme karşı en kararlı mücadeleyi ancak o verebilir. İşçi sınıfı öte yandan, bilimsel bir dünya görüşüne sahip olan yegâne sınıftır ve ileriyi en berrak biçimde görebilir. Proletarya önderlik görevini öncü müfrezesi olan partisi aracılığıyla yerine getirir.
Milli Demokratik Devrimin itici güçleri, işçi sınıfı, yoksul ve orta köylülerle küçük burjuvazidir. İşbirlikçi büyük burjuvazi ve toprak ağaları, Milli Demokratik Devrimin ülke içindeki düşmanlarıdır. Menfaatleri toprak ağalığıyla çelişen zengin köylüler ve emperyalizmin baskısı altındaki milli burjuvazi bazen kararsızlık gösterip düşman safına geçme eğilimi taşımalarına rağmen devrimin müttefiki olurlar. Ezici çoğunluğunu yoksul ve orta köylülerin oluşturduğu köylülük Milli Demokratik Devrimin temel gücüdür.
Milli Demokratik Devrim emperyalizmi ve feodalizmi hedef alır, fakat kapitalizmi ve kapitalist özel mülkiyeti bir bütün olarak yıkmaya yönelmez. Emperyalistlerin ve işbirlikçi burjuvazinin elindeki sermayeyi ve işletmeleri millileştirir. Toprak ağalarının topraklarını köylülere dağıtır. Bununla birlikte milli sermayedarlara ait özel kapitalist teşebbüsleri korur. Zengin köylü ekonomisini tasfiye etmez.
Dolayısıyla Milli Demokratik Devrimi zafere ulaştırmış, fakat henüz sosyalizme geçmemiş bir ülkenin ekonomisi, hem devlet mülkiyeti ve emekçi halkın kooperatif mülkiyeti şeklinde sosyalist üretim ilişkilerini ve hem de, milli burjuvazi ve zengin köylülerin temsil ettiği burjuva üretim ilişkilerini içinde barındırır. Milli Demokratik Devrim bu yolla, bir yandan kapitalizmin gelişmesine zemin hazırlarken, bir yandan da sosyalizm için gerekli ön koşulları hazırlar.
Milli Demokratik Devrim 20. yüzyıldan önce Avrupa’da ortaya çıkan burjuva demokratik devrimlerinden farklıdır. Bu devrimlerde burjuvazi köylülüğün başına geçmiş ve feodalizmi yıkmıştı. Eski tip burjuva devrimleri diye anılan bu devrimler, dünya burjuva demokratik devriminin parçasıydılar ve burjuvazinin proletarya üzerindeki diktatörlüğü ile sonuçlanmışlardı.
Milli Demokratik Devrim de en başta eski burjuva devrimlerin görevlerini yerine getirmesine rağmen, dünya burjuva demokratik devriminin değil dünya proleter devriminin bir parçasıdır. Çünkü Milli Demokratik Devrim, emperyalizme yani uluslararası kapitalizme karşı yönelmiştir. Öte yandan Milli Demokratik Devrim bir burjuva diktatörlüğüyle değil, emperyalizme feodalizme karşı çıkan bütün devrimci sınıfların proletarya önderliğindeki diktatörlüğüyle sonuçlanır. Halkın demokratik diktatörlüğü adını alan bu yeni iktidar, bir avuç toprak ağası ve işbirlikçi burjuvaya karşı diktatörlük uygular. Halk ise, en geniş demokrasiye kavuşur. Bu yeni iktidar proletarya diktatörlüğünün özel bir biçimidir.
Proletarya Milli Demokratik Devrimi zafere ulaştırmakla yetinmez. Milli Demokratik devrim, yarı-sömürge, yarı-feodal bir toplumun sosyalist bir topluma dönüşmesinde bir ara aşamayı temsil eder. Milli Demokratik Devrim sosyalist devrim için gerekli şartları hazırlar. Öte yandan bir bütün olarak kapitalizmi ve kapitalist özel mülkiyeti hedef alan Sosyalist Devrim, Milli Demokratik Devrimin kaçınılmaz sonucudur. Proletarya Milli Demokratik Devrimi tamamladıktan sonra kesintisiz olarak sosyalizme geçer. Nitekim bu yolu izleyen bütün ülkeler sonunda sosyalizme varmışlardır. Çin, Kore, Kamboçya bunun en bilinen örnekleridir.
Yarı-sömürge, yarı-feodal bir yapıya sahip ülkemiz Türkiye’nin önündeki devrim aşaması da Milli Demokratik Devrimdir. İki milliyetten Türkiye halkı proletarya önderliğinde emperyalizmi, sosyal emperyalizmi, feodalizmi ve işbirlikçi burjuvaziyi yıkacak, demokratik halk iktidarını kurarak durmaksızın sosyalizme geçecektir.