SBKP TARİHİ
Demokratik Devrimde Sosyal Demokrasinin İki Taktiği adlı kitabın¬da Lenin tarafından açıklanan temel taktik ilkeler şöyleydi:
1) Lenin’in kitabının tümü içinde izlenen esas taktik ilke, proletar¬yanın Rusya’daki burjuva demokratik devrimin önderi, burjuva demok¬ratik devriminin yol gösterici gücü olabileceği ve olması gerektiğidir.
Lenin, bu devrimin burjuva niteliğini kabul ediyordu, çünkü dediği gibi, “o, sırf demokratik bir devrimin sınırlarını doğrudan doğruya ge¬çemez”. Bununla birlikte, bunun üst tabakaların bir devrimi olmayıp bir halk devrimi olduğunu, tüm halkı, tüm işçi sınıfını, tüm köylülüğü ha-rekete geçirecek bir devrim olduğunu söylüyordu. Bu yüzden, Menşe-viklerin burjuva devriminin proletarya için taşıdığı önemi küçümseme, proletaryanın onun içindeki rolünün değerini inkâr etme ve proletar¬yayı ondan uzak tutma çabaları, Lenin’e göre, proletaryanın çıkarla¬rına ihanetti.
“Marksizm, ” diyordu Lenin;
“proletere burjuva devrimine uzak durmayı, ona kayıtsız kalma¬yı, devrimin önderliğinin burjuvaziye bırakılmasına göz yum¬mayı öğretmez; tersine, devrime en enerjik bir şekilde katılma¬yı, tutarlı bir proleter demokrasisi için, devrimi sonuca ulaştır¬mak için en kararlı bir şekilde savaşmayı öğretir.” (Lenin Seç¬me Eserler, İngilizce basımı, Moskova, 1947, c.I, s.269.)
Daha ilerde şöyle yazıyordu Lenin:
“Unutmayalım ki, şimdiki halde sosyalizmi yakınlaştırmak için tam politik özgürlükten, demokratik bir cumhuriyetten başka va¬sıta yoktur, olamaz da.” (Aynı eser, s.414.)
Lenin devrim için iki muhtemel sonuç öngörüyordu:
a) Ya, Çarlığa karşı kesin bir zaferle, Çarlığın devrilmesi ile ve demokratik bir cumhuriyetin kurulmasıyla sonuçlanacaktı,
b) ya da kuvvetler yetmezse, halkın zararına olarak Çar’ın bur¬juvaziyle uzlaşmasıyla, bir çeşit güdük anayasayla, çok muhtemelen böyle bir anayasanın karikatürüyle sonuçlanabilirdi.
Proletaryanın, bu iki sonuç arasında daha iyi olanında, yani Çarlık üzerinde kesin bir zaferde menfaati vardı. Fakat böyle bir sonuç, ancak proletarya, devrimin önderi ve öncüsü olmayı başardığı takdirde mümkündü.
“Devrimin akıbeti” diyordu Lenin;
“işçi sınıfının burjuvazinin yamağı, istibdada karşı saldırı gücü bakımından güçsüz bir yamağı mı olacağına, yoksa halk devrimi¬nin önderi rolünü mü oynayacağına bağlıdır.” (Aynı eser, s.344.)
Lenin, proletaryanın burjuvaziye yamak olmak kaderinden kurtulmak ve burjuva demokratik devriminin önderi olmak için her imkâna sahip olduğunu öne sürüyordu. Lenin’e göre bu imkân aşağıdaki noktalardan gelmektedir:
Birincisi, “proletarya durumu itibariyle en ileri ve tek tutarlı devrimci sınıf olduğu için, işte bu sebeple Rusya’daki genel demokratik devrim ha¬reketine önderlik etmeye çağrılmaktadır.” (Aynı eser, s.386.)
İkinci olarak, proletaryanın, kendisine “birleşik ve bağımsız bir po¬litik güç” meydana getirme imkânı veren, burjuvaziden bağımsız kendi siyasi partisi vardır. (Aynı eser, s.386.)
Üçüncü olarak, devrimin kesin zaferinde, proletaryanın burjuva¬ziden daha çok menfaati vardır; bu nedenle, “bir bakıma burjuva dev¬rimi burjuvaziden çok, proletarya için yararlı olacaktır.” (Aynı eser, s.368.)
Lenin şöyle yazıyordu:
“Proletaryaya karşı geçmişin bazı kalıntılarına, örneğin monarşiye, düzenli orduya vb. dayanmak burjuvazinin yararınadır. Eğer burjuva devrimi, geçmişin bütün kalıntılarını olanca kararlılıkla si¬lip süpürmeyip, bazılarını muhafaza ederse, yani bu devrim tam tu¬tarlı olmazsa, sonuna kadar gitmezse, kararlı ve amansız olmazsa, bu burjuvazinin yararınadır… Burjuva demokrasisi yönünden ge¬rekli değişiklikler daha yavaş, daha tedrici, daha temkinli, daha az kararlı ve devrim yoluyla değil de reform yoluyla yapılırsa, bu, bur¬juvazi için daha yararlı olur. Bu değişikliklerin basit halkın, yani köylülerin ve özellikle işçilerin bağımsız devrimci eylemim, ini¬siyatifini ve enerjisini mümkün olduğu kadar az geliştirmesi, bur¬juvazinin daha da yararınadır. Aksi halde Fransızların dediği gibi “tüfeği bir omuzdan diğerine alıvermek” yani burjuva devriminin ellerine vereceği silahlan, devrimin getireceği özgürlüğü, serflikten temizlenen topraktan fışkıracak demokratik kurumlan burjuvaziye yöneltmeleri, işçiler için daha kolay olacaktır. Öte yandan, burjuva demokrasisi yönünde gerekli değişikliklerin reform yoluyla değil, devrim yoluyla olması işçi sınıfının daha yararınadır; zira reform yolu, geciktirme, oyalama, milli organizmanın kokuşmuş parçala¬rının acılı bir şekilde yavaş yavaş çözülmesi yoludur. Bunların kokuşmasından herkesten önce ve herkesten çok acı çeken, pro¬letarya ve köylülüktür. Devrimci yol, proletarya için en az acılı olan, derhal kesip atma yolu, çürüyen kısımların dolaysız atılması yolu, monarşiye ve ona eşlik eden iğrenç, menfur, çürük ve bu¬laşıcı kurumlara en az boyun eğme ve en az merhamet etme yo¬ludur.” (Aynı eser, s.368–369.)
Lenin şöyle devam ediyor:
“İşte bu yüzden proletarya, cumhuriyet için mücadelenin en ön saflarında savaşmaktadır ve burjuvaziyi ürkütmemeye mümkün olduğu kadar özen göstermek yolundaki ahmakça ve değersiz öğütleri nefretle reddetmiştir.” (Aynı eser, s.405.)
Proletaryanın devrime önderlik imkânını gerçeğe dönüştürebilmesi, proletaryanın burjuva devriminin fiilen önderi, kılavuz gücü olabilmesi için Lenin’e göre en azından iki şart gerekliydi.
Birincisi, proletaryanın, Çarlık üzerinde kesin bir zaferde menfaati olan ve proletaryanın önderliğini kabul etmeye yatkın olan bir müttefiğe sahip olması gerekliydi. Bunu önderlik fikrinin kendisi gerekli kı-lıyordu, çünkü önderlik edilecek kimse yoksa, önder, önder olmaktan çıkar; yol gösterilecek kimse yoksa, kılavuz, kılavuz olmaktan çıkar. Böyle bir müttefik olarak, Lenin, köylülüğü görüyordu.
İkinci olarak, devrimin önderliği için proletarya ile savaşmakta olan ve devrimin tek önderi olmaya uğraşan sınıfın, önderlik arenasından atılması ve tecrit edilmesi gerekliydi. Bu da, devrimin iki önderi bu¬lunması ihtimalini dışarıda bırakan, önderlik fikrinin kendisi tarafından zorunlu kılınıyordu. Böyle bir sınıf olarak Lenin, liberal burjuvaziyi görüyordu.
“Ancak proletarya, tutarlı bir demokrasi savaşçısı olabilir” diyor¬du Lenin:
“Proletaryanın muzaffer bir demokrasi savaşçısı olması ise, ancak köylü kitlelerinin onun devrimci mücadelesine katılmasıyla müm¬kündür.” (Aynı eser, s.376.)
Ve devamla;
“Köylülük küçük burjuva unsurların yanı sıra, çok sayıda yarıproleterleri de kapsar. Bu da onun istikrarsızlığının sebebidir ve pro¬letaryayı tam anlamıyla bir sınıf partisi içinde birleşmek zorunda bırakır. Ama köylülüğün istikrarsızlığı, burjuvazinin istikrasızlı¬ğından temelden farklıdır, zira şu anda köylülüğün, özel mülki¬yetin mutlak olarak muhafazasından çok, özel mülkiyetin başlıca biçimlerinden olan büyük toprak mülkiyetine el konmasında menfaati vardır. Sosyalist olmaksızın ya da küçük burjuva olmaktan çıkmaksızın, köylülük, demokratik devrimin candan ve en radikal taraf¬tarı olabilir. Köylülük, kendisine ışık tutmakta olan devrimci olay¬ların ilerleyişi, burjuvazinin ihanetiyle ve proletaryanın yenilgisiyle
çabucak kesintiye uğramazsa, kaçınılmaz olarak böyle olacaktır. Bu şarta bağlı olarak, köylülük, kaçınılmaz olarak devrimin ve cumhuriyetin dayanağı olacaktır; zira ancak tam olarak zafere ulaşmış bir devrim köylülüğe tarım reformları alanında her şeyi, köylülerin diledikleri, rüyasını gördükleri, gerçekten muhtaç bulundukları, her
şeyi verebilir. {Aynı eser, s.405.)
Lenin bu Bolşevik taktiklerinin “burjuva sınıflarını devrimden yüz çevirmeye iteceğini ve böylece devrimin kapsamını daraltacağını” iddia eden Menşeviklerin itirazlarını tahlil ediyor, bu itirazları “devrime ihanet taktikleri”, “proletaryayı, burjuva sınıflarının sefil bir uzantısına döndü¬recek taktikler” diye niteliyor ve şöyle yazıyordu:
“Muzaffer Rus Devrimi’nde köylülüğün rolünü gerçekten anlayan kişi, burjuvazi yüz çevirirse devrimin kapsamının daraltacağını söy¬lemeyi aklından bile geçirmez. Çünkü aslında Rus Devrimi, ancak burjuvazi yüz çevirince ve köylü kitleleri aktif devrimciler olarak proletarya ile omuz omuza yer alınca, burjuva demokratik devrimi çağında mümkün en geniş devrimci kapsama kavuşacaktır. Tutarlı olarak sonucuna götürülebilmesi için demokratik devrimimiz, bur-juvazinin kaçınılmaz tutarsızlığını felce uğratacak olan, yani ke¬sinlikle ‘onun devrimden yüz çevirmesine sebebiyet vermeye’ muk¬tedir olan güçlere dayanmalıdır.” {Aynı eser, s.406.)
Lenin’in Demokratik Devrimde Sosyal Demokrasinin İki Taktiği adlı kitabında geliştirmiş olduğu, burjuva demokratik devriminde proletar¬yanın önderliğine ilişkin temel taktik ilke, burjuva devriminde prole¬taryanın hegemonyasına (önder rolüne) ilişkin taktik ilke budur.
Bu, burjuva demokratik devrimindeki taktik sorunlar konusunda Marksist partinin yeni bir çizgisiydi; şimdiye kadar Marksizmin cep¬haneliğinde mevcut taktik çizgilerden esasta farklı bir çizgiydi. O za¬mana kadar görülen durum şuydu: Burjuva devriminde, örneğin Batı
Avrupa’da, önder rolü oynayan burjuvaziydi, proletarya ister istemez onun yamağı rolünü oynamaktaydı ve köylülük de burjuvazinin ihtiyatıydı. Marksistler, aynı zamanda proletaryanın kendi acil sınıf talepleri için mümkün olduğu kadar savaşmasını ve kendi öz siyasi partisine sa¬hip olmasını şart koşarken, böyle bir birleşimi de oldukça kaçınılmaz saymaktaydılar. Lenin’e göre şimdi, yeni tarihi şartlar altında durum, proletaryanın burjuva devriminin öncü gücü olması yönünde değiş¬mekte, köylülük proletaryanın bir ihtiyatı haline gelirken burjuvazi, devrimin önderliğinden uzaklaşmaktaydı.
Plehanov’un da proletaryanın hegemonyasından “yana olduğu” iddiası, bir yanlış anlamaya dayanır. Plehanov, proletaryanın hegemonyası fikrini kucaklamış, onu lafta inkâr etmemişti; burası doğru. Fakat ger¬çekte, bu fikrin özüne karşıydı. Proletaryanın hegemonyası, proletarya ile köylülük arasındaki bir ittifak politikasıyla ve liberal burjuvazinin tec¬ridi politikasıyla burjuva devriminde sağladığı önderlik rolünü ifade eder; oysa Plehanov, bildiğimiz gibi, liberal burjuvaziyi tecrit politikasına kar¬şı, liberal burjuvazi ile anlaşma politikasından yana ve proletarya ile köylülük arasındaki ittifak siyasetine karşı idi. Aslında Plehanov’un tak¬tik çizgisi proletaryanın hegemonyasını reddeden Menşevik çizgiydi.
76-81. sayfalar
3) Burjuva devriminin zaferini ve demokratik cumhuriyetin gerçek¬leştirilmesini savunurken Lenin, hiç de demokratik aşamada durmak ve devrimci hareketin kapsamını burjuva demokratik görevlerin yerine ge-tirilmesiyle sınırlamak gibi bir niyet taşımamaktaydı. Aksine Lenin, de¬mokratik görevlerin yerine getirilmesinin hemen ardından, proletarya ile diğer sömürülen kitlelerin, bu sefer sosyalist devrim için mücadeleye başlaması gerektiğini ileri sürüyordu. Lenin bunu biliyor ve burjuva de¬mokratik devriminden sosyalist devrime geçmek için her şeyi yapmayı Sosyal-Demokratların görevi sayıyordu. Lenin, proletarya ve köylü diktatörlüğünün, Çarlık üzerinde zafer kazanıldığı noktada devrimi sona erdirme için değil, fakat devrim durumunu mümkün olduğu kadar uzatmak, karşı devrimin son kalıntılarını da yok etmek, devrim ateşinin Avrupa’yı sarmasını sağlamak ve bu arada proletaryaya kendisini siyasi olarak eğitmek ve büyük bir ordu halinde örgütlemek fırsatı verilmiş olacağından, doğrudan doğruya sosyalist devrime geçmeye girişmek için zorunlu olduğunu söylüyordu.
Burjuva devriminin kapsamını ve Marksist partinin ona vereceği niteliği incelerken Lenin, şöyle yazmıştı:
“Proletarya, istibdadın direnişini zor yoluyla ezmek ve burju¬vazinin istikrarsızlığını etkisiz hale getirmek için, köylülük kit¬lesiyle ittifak kurarak, demokratik devrimi sonuna kadar götür¬melidir. Proletarya, burjuvazinin direnişini zor yoluyla kırmak ve köylülükle küçük burjuvazinin istikrarsızlığını etkisiz hale getirmek için, halkın yarıproleter unsurlarının kitlesiyle ittifak kurarak sosyalist devrimi gerçekleştirmelidir. Yeni İskra’cıların (yani Menşeviklerin) devrimin kapsamına ilişkin cevap ve ka¬rarlarında daima o kadar dar bir şekilde sundukları, proletarya¬nın görevleri bunlardır.” (Aynı eser, s.406.)
Daha ileride:
“Bütün halkın ve özellikle köylülüğün başında, tam özgürlük, tu¬tarlı bir demokratik devrim ve bir cumhuriyet için! Bütün emek¬çilerin ve sömürülenlerin başında, sosyalizm için! Devrimci pro¬letaryanın siyaseti pratikte bu olmalıdır, devrim sırasında her tak tik meselenin çözümünü ve işçi sınıfı partisinin her pratik adı¬mını belirlemesi ve etkilemesi gereken sınıf sloganı bu olmalı¬dır.” (Aynı eser, s.415.)
Açık olmayan hiçbir şeyin kalmaması için İki Taktik’in çıkışından iki ay sonra Lenin, “Sosyal-Demokratların Köylü Hareketine Karşı Tutumu” başlıklı bir makale yazdı. Bunda şu açıklamayı yapıyordu:
“Demokratik devrimden derhal ve gücümüze, sınıf bilincine varmış ve örgütlenmiş proletaryanın güç derecesine tamamen uygun bir şekilde sosyalist devrime geçmeye koyulacağız. Biz kesintisiz devrimden yanayız. Yarıyolda durmayacağız.” (Aynı eser, s.442.)
Bu, burjuva devrimi ile sosyalist devrim arasındaki ilişki mese¬lesinde yeni bir çizgi, burjuva devriminin sonuna doğru, doğrudan doğruya sosyalist devrime geçiş için güçleri proletarya etrafında top¬lamaya ilişkin yeni bir teori, burjuva demokratik devriminden sos¬yalist devrime geçiş teorisiydi.
Bu yeni çizgiyi geliştirirken Lenin, önce 1840’ların sonunda Komü¬nist Birliği’nde verdiği Söylev’de Marks’ın ortaya attığı ünlü kesintisiz dev¬rim tezine ve ikinci olarak, Marks’ın Engels’e 1856’da yazdığı mektupta “Almanya’da bütün mesele, proleter devriminin, Köylü Savaşı’nın bir çe¬şit ikinci baskısı tarafından desteklenmesi ihtimaline bağlıdır” şeklinde ifade edilen, devrimci köylü hareketinin proletarya devrimi ile birleşmesi gerektiği yolundaki ünlü fikrine dayanıyordu. Bununla birlikte, Marx’ın bu parlak fikirleri, sonradan, Marx ve Engels’in eserlerinde geliştirilmediği gibi, İkinci Enternasyonalin teorisyenleri tarafından hasır altı edil¬mek ve unutturulmak için her şey yapılmıştı. Marx’ın bu unutulmuş fi¬kirlerini gün ışığına çıkarmak ve onların hakkını vermek görevi, Lenin’e düştü. Fakat bu Marksist fikirleri yeniden inşa ederken Lenin, sırf bun¬ları tekrarlamakla kalmadı, kalamazdı da; o bunları daha da geliştirip, yeni bir unsuru, sosyalist devrimin vazgeçilmez bir şartı olarak, proleter devrimin zaferi için şart olan proletaryanın, şehirlerin ve köylerin yan-proleter unsurlarıyla ittifakı esasını ilave ederek, hepsini ahenkli bir sos¬yalist devrim teorisi içinde yeniden biçimlendirdi.
Bu çizgi, burjuva devriminden sonra, yoksul köylüler dahil, köylü kitlelerinin zorunlu olarak devrimden yüz çevireceklerini, bunun so¬nucu olarak burjuva devrimini en azından elli, yüz yıl süren uzun bir aranın, uzun bir “sükûnetin” izleyeceğini ve bu sırada, yeni bir dev¬rimin, sosyalist devrimin sırası gelinceye kadar proletaryanın “barışçı bir şekilde” sömürüleceğini ve burjuvazinin “meşru olarak” kendini zenginleştireceğini varsayan Batı Avrupa Sosyal-Demokrat partilerinin taktik tutumlarını yıktı.
Bu yeni teori, sosyalist devrimin tüm burjuvaziye karşı, tecrit olmuş proletarya tarafından değil, halkın yarıproleter unsurlarını, “emekçi ve sömürülen milyonları” müttefik olarak yanına alan önder sınıf olarak proletarya tarafından başarılacağını ortaya koyuyordu.
Bu teoriye göre, proletaryanın köylülükle ittifakıyla gerçekleşen burjuva devrimindeki hegemonyası, sosyalist devrimde proletaryanın diğer emekçi ve sömürülen kitlelerle ittifakıyla gerçekleşen hegemonyası yö¬nünde ilerleyecektir. Proletarya ile köylülüğün demokratik diktatörlüğü, proletaryanın sosyalist diktatörlüğünün zeminini hazırlayacaktır.
Bu teori, Batı Avrupalı Sosyal-Demokratlar arasında geçerli, şehirlerin ve köylerin yarı proleter kitlelerinin devrimci potansiyelini inkâr eden ve “Ülkemizde, burjuvazi ve proletarya dışında, Çarlığa muhalif ya da devrimci bir bileşimi destekleyecek hiçbir toplumsal güç görmüyoruz” (Batı Avrupa Sosyal-Demokratlan için tipik olan Plehanov’un sözleri) görüşünden hareket eden fikirleri yıktı.
Batı Avrupa Sosyal-Demokratları, sosyalist devrimde proletaryanın tüm burjuvaziye, bütün proleter olmayan sınıf ve tabakalara karşı tek başına ve müttefiksiz olarak karşı duracağını ileri sürüyorlardı. Bunlar şu gerçeği hesaba katmıyorlardı: Sermaye, sadece proleterleri değil, aynı zamanda kapitalizm tarafından ezilen, toplumun kapitalist boyunduruğundan kurtarılması mücadelesinde proletaryanın müttefikleri haline gelebilecek olan şehir ve kırlardaki milyonlarca yarı proleteri de sömürür. Batı Avrupalı Sosyal-Demokratlar bu yüzden Avrupa’da sosyalist bir devrim için şartların henüz olgunlaşmadığını, ancak toplumun ekonomik bakımdan daha da gelişmesi sonucu, proletaryanın ulusun çoğunluğu, toplumun çoğunluğu haline gelmesiyle şartların olgunlaşmış sayılabileceğini iddia ediyorlardı.
Batı Avrupa Sosyal-Demokratlarının bu çürük ve antiproleter tu¬tumları, Lenin’in sosyalist devrim teorisi tarafından tamamen bozguna uğratıldı. Lenin’in teorisi, sosyalizmin tek bir ülkede zaferi imkânına ilişkin dolaysız bir sonucu henüz içermiyordu. Fakat önünde sonunda bu sonucun çıkarılması için gerekli temel unsurların hepsini ya da hemen hemen hepsini içermekteydi.
Bildiğimiz gibi, Lenin bu sonuca on yıl sonra, 1915’te ulaştı. Demokratik Devrimde Sosyal Demokrasinin İki Taktiği adlı tarihi kitabında Lenin tarafından savunulan temel taktik ilkeler bunlardır.
Bu kitabın tarihi önemi, her şeyden önce, Lenin’in bunda, Menşeviklerin küçük burjuva taktik çizgisini ideolojik bakımdan darmadağın etmesi, Rusya işçi sınıfını burjuva demokratik devrimin daha da gelişmesi ve Çarlığa karşı yeni bir atılım için silahlandırması ve Rus Sosyal-Demokratlarına burjuva demokratik devrimin zorunlu olarak sosyalist devrime ilerleyeceği konusunda berrak bir bakış açısı kazandırmasındadır.
Fakat Lenin’in bu kitabının önemi bununla bitmez. Onun paha biçilmez önemi, Marksizmi yeni bir devrim teorisi ile zenginleştirme¬sinde ve ülkemiz proletaryasının 1917 yılında kapitalizme karşı zafer kazanmasını sağlayan Bolşevik Partisi’nin devrimci taktiklerinin te¬melini atmasındadır.
85-88. sayfalar