Yunus Emre Özgün, Öncü Gençlik Eskişehir İl Yöneticisi
Bilginin akış hızının ışık hızına parmak salladığı çağların içine doğan kuşaklarız. Alfabenin son harfleriyle anılıyor kimimiz, “kimimiz senin yaşın kaç? Sen bilmezsin!” yaftalarıyla susturulmaya çalışılıyor. Bilemeyen, silik, yetinmeci ve sorgulamayan, sözün özü budala bir fabrikasyon nesil yaratılmaya çalışılıyor gençlik içinde. Ama bilginin beraberine bilmeyi garanti etmediği, kimliğini kiralayanların gerçeği ışık hızıyla unutturmakla görevlendirildiği çağlar bu çağlar. Hatta evrensel kavramların altını boşaltmaya yemin edenlerin sahipleri tarafından kod adlarıyla ödüllendirildiği irinli zamanlar.
Kavramların Yozlaşması
Son zamanlarda duymaktan artık suyunun çıkıp soyutlaştığı demokrasi, özgürlük, adalet, özerklik, uzlaşı, komisyon, insan hakları vs. gibi kavramlar artık bunlara karşı olup bunlarla gemisini yürütenlerin ağzında can çekişiyor. Buna karşı net bir tavır ancak karşılaştırma yapıp muhakemede bulunarak oluyor. O yüzden bugün 6 Ok’un temrinlerini Türk Milleti’nin dalga geçilircesine sınandığı hafızasına batırıp, devrim oklarımızı bu geçersiz sınavın sahibi emperyalizme doğru gerelim diyoruz. 6 Ok’umuzun gündemdeki ilk uğrayış noktalarından TR 705 kod adlı Sezgin Tanrıkulu’na yakınlaşalım önce. Pazar gecesi Twitter’da bir etiketle gündem oldu Sezgin Tanrıkulu. Biz peşinen söyleyelim, bu bir karalama ya da dokundurma yazısı değil, var olanın analitik ifadesidir. Sayın demeye dilimizin varmadığı Tanrıkulu’nun “Atatürk’ün Partisi” olarak nitelenen CHP’de uzun yıllar yönetici görevinde olabilmesi için birtakım odaklarca özenle ayarlanan politik ilişkilerine veya CHP’nin mevcut iç dinamiklerine detaylıca girmemize lüzum görmüyoruz, ki bu gibi analizler bu yazının konusu değil nitekim. Fakat herkesin bildiği atasözlerimizden ayinesi işidir kişinin, lafa bakılmaz gibi basit bir formülizasyonu Kemalist, ulusalcı, milliyetçi isimlerin ardışık olarak sindirildiği günümüz CHP’sinde buna koşut olarak Tanrıkulu gibi PKK’nın dağ kadrolarına mahkemelerde avukatlık üstlenen bir ismin CHP içindeki inisiyatif ve yetki alanının genişliğine bakarsak tutarsız bir kısım yok. Eğer ki, bu şahsın vekillik haricinde taşıdığı “İnsan Hakları Avukatı”, “adalet aktivisti”, “vatansever bir yurttaş” tamlamalarına çevirirsek kafamızı, Tanrıkulu’nun aşağıda sıralayacağımız icraatlarından ötürü bir anda Mehmetçiklerimizin yüzleri gelir gözlerimizin önüne, sonra da öfkeyle karışık acı bir tebessüm vurur şakaklarımıza. Madem dertler deniz olmuş, bize de dermanın küreklerini asılmak vazifesi düşüyor.
Nam-ı Diğer TR705
Tanrıkulu’nun sahip olduğu “TR705” kod adının kendisine, Wikileaks belgelerinde yer aldığı üzre Gölge CIA olarak bilinen ABD’li düşünce kuruluşu Stratfor’un, Amerika’nın Ankara Konsolosluğu’yla yaptığı yazışmalarından dönemin Diyarbakır Barosu Başkanı’yken verildiğini biz ve tüm Türk Kamuoyu biliyor. Tanrıkulu bunu saklama ya da inkar etme çabasına girmiyor dahi, zira belgelerde yazanlar apaçık ortada ve belgeleri sildirme gibi bir imkanı da yok. Hatta kendisi bu durumu ABD özel istihbarat şirketi Stratfor’un Türkiye analizcisi Emre Doğru’nun sorduğu sorular üzerine yaptığı yazışmalarında geçen kod adı olarak kabul etmiş durumda. Tanrıkulu, AİHM’e dava götüren ilk avukat olarak biliniyor. Aynı zamanda pek saygın bir ödül olan Robert F. Kennedy İnsan Hakları Ödülü’nün de sahibi. Fakat ne hikmetse ABD’nin 2003’te “demokrasi” götürdüğü Irak’taki Ebu Gureyb Cezaevi’nde uluslararası kamuoyunca da kınanmış olan -elbette iş işten geçtikten sonra kınanıyor- ABD askerlerinin Iraklı mahkumlara terörist etiketiyle yaptığı insanlık dışı iğrenç işkencelere karşı haberler dünya gündemini sallayınca, kapukulumuz ABD’nin bölgedeki çabalarına teşekkür ederek bu çabaların boşa gitmemesi için bu iğrençliklerden “kaygılanmakla” yetinmiş yılmaz bir insan hakları savunucusu, Mezopotamyalı aktivist bir şövalye olduğunu ispat ediyor.
Müteşekkir olduğu ABD’nin bünyesindeki istihbarat servisinin kendisine hediye ettiği kod adını gündeme taşıyıp sorgulayan CHP’li vekilleri disiplin kuruluna verdirip ihraç ettirme gibi yaman hareketlere de kabil kapukulumuz. Misal bu esnada CHP toplantısında CHP Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın üzerine yürümüşlükleri bile var. Birkaç sene önce açılım denen terör seviciliği sürecinde Türk Milleti’nin iradesini taşıyan TBMM’ye Toplumsal Mutabakat Komisyonu ile Ortak Akıl Heyeti gibi demokratik soslu ifadelerle emperyalizmin gerçek bir sorunmuş gibi eşelediği etnik-mezhepsel siyaset yapmayı görev edinmiş bölücü partilerin programlarına yazdırdığı “Kürt Meselesi”ni içeren kanun tasarılarını sunmuştu. Kul olmak söylenenleri itikatlaştırıp uygulamak olduğu için tüm Türkiye’nin önünde canlı yayınlanan bir TV programında CHP’nin Genel Başkan Yardımcısı sıfatıyla “Dersim Meselesi”nden ötürü kendi ifadesiyle “acı duyan herkesten, ölen her insandan, sürgün edilen her insandan CHP adına özür diliyorum” diyerek Cumhuriyet Devrimi’ne, Mustafa Kemal’in ve İsmet İnönü’nün şahıslarına, dahası tarih biliminin disiplinine kara bir leke atmaya teşebbüs etmişti. Peki bu tablo daha geçtiğimiz yıl Seyit Rıza’yı anan CHP yöneticilerinin yaptıklarıyla birleşince anlam kazanmıyor mu? Elbette kazanıyor ama Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milleti hesabına değil, emperyalizm hesabına kazanıyor.
Tanrıkulu’nun Tutunduğu Çürük Dal: Emperyalizm
CHP’nin ve sosyal demokrasinin savrulduğu bu akılsızlaştırma süreci, çevresinde bulunanları vahşi kapitalist-emperyalist hegemonyanın, post-modernizmin, neo-liberal sistemin tümden Türk Devrimi’nin, modernizmin, bilimsel ve eleştirel düşüncenin kazanımlarını yıkıma uğratmaya çalışmasıyla aynı düzlemde ilerleyen patlak bir tekeri döndürmeye çalışanlar konumuna itiyor. Hayır, ağır konuşmuyoruz. Fazlası yok eksiği var. Zira nasıl bir zihniyet Canan Kaftancıoğlu gibi sözde Ermeni Soykırımı Yalanı gibi emperyalist bir dayatmayı meşrulaştırmaya çalışan, Mustafa Kemal’in askerleriyiz sloganını militarist bulan, PKK’nın kravatlı kadrosu Selo’yu savunan birini İstanbul gibi bir şehrin il başkanı yaptırır? Dolayısıyla Tanrıkulu tek bir örnek değildir, yalnızca bir örnektir ama kilit bir örnektir. Çünkü CHP’nin kurmaylığından, PM üyeliğine, milletvekilliğinden dernek başkanlığına, yetki ve inisiyatif alanlarının en geniş olduğu kısımlarda görevlendirilmiştir. Ona karşı sorgulamaların CHP yönetiminde bir karşılığı yoktur. Olsaydı eğer PKK’nın siyasi kolu HDP’nin Hakkari Milletvekili olan Leyla Güven’i savunup, APO’ya yönelik “tecrit”in kalkması için yaptığı greve destek olmazdı sanıyoruz. Veya PKK’ye belediyenin bünyesinden sağladığı araba ve belediye elemanlarıyla bombalı saldırı yaptıran HDP Eski Van Belediye Başkanı Bekir Kaya’nın hapis cezası almasına isyan edip onu aklamaya çalışmazdı herhalde.
ABD emperyalizminin kukla devletçiği Kuzey Irak Bölgesel Kürt Devleti’nin geçtiğimiz yıl Irak’ı bölmeye ve Türkmenleri sindirmeye yönelik yapmaya çalıştığı yasadışı referanduma destek verdiği gibi, Türkiye Devleti’nin Barzani’ye uyguladığı yaptırımları kınamazdı. Bu referandumla ilgili üstelik “Kürtler zulme karşı hiçbir zaman diz çökmemiştir” gibi ifadeler kullanmıştı. Tanrıkulu eğer “Atatürk’ün Partisi” olduğunu iddia eden CHP’nin vatansever bir vekili olsaydı, ABD ve AB’li devletlerin 8 yıldır devirmeye çalışıp deviremediği Suriye’nin meşru lideri Esad’ın hain ilan ettiği PKK/PYD’yi Kürtler’in çatı yapısı olarak da görmezdi sanıyoruz. Tıpkı Kılıçdaroğlu ve Selin Sayek Böke’nin PYD’yi terörist olarak niteleyemeyeceğini söyledikleri gibi… Sezgin Tanrıkulu bununla yetinmiyor elbette. Daha emperyalizmin Türkiye’nin burnunun dibinde kurduğu SDG-IŞİD-EL KAİDE vekil terör örgütleriyle bir terör koridoru açıp Doğu Akdeniz’deki enerji yataklarıyla birleştirmeye çalıştığı 2. İsrail Devleti’nin önüne geçmek için ABD’nin binlerce tır silah ve araç verdiği PYD/YPG’ye karşı Türk ordusunca başlatılan Afrin/Zeytin Dalı Harekatı’nı savaş çığırtkanlığı, sivillerin, Kürt Halkı’nın öldürüldüğü bir katliam ve zulüm olarak nitelemesi gerekecekti. Doğal olarak öyle de yaptı.
Psikolojik Harp
Suyun daha da bulanıklaştığı kısımsa, CHP yönetimi tarafından ilk etapta bu harekatların bir mecburiyet değilmiş de zamanında HDP’yle iş birliği yapan AKP Hükümeti’nin kullandığı seçim propagandası olarak lanse edilişi ve halkı Türkiye’nin ihtiyaçlarına karşı politik yanılsamalara sokma hatasına girişmesidir. Tanrıkulu gibi isimler bu gibi kırılma zamanlarında yaratılacak kaos fırsatlarını hiçbir zaman kaçıramazdı. Nitekim FETÖ savcıları aracılığıyla ABD’nin Türk Ordusu’nu hedef aldığı Ergenekon-Balyoz, Askeri Casusluk kumpas davalarının ilki olan Şemdinli kumpasının çökmesine “işte AKP düzeninin adaletsizliği” diyerek püsküren de emperyalizmin kapukuluydu. Bunu PKK’nın siyasi kolu HDP’yle kol kola yürüyüp adına da “Adalet Yürüyüşü” diyen bir CHP yönetiminin himayesinde yapması yine şaşırtıcı olmayan gerçeklerden biri sadece. Afrin Harekatı sırasında PKK’nın sözde yöneticilerinin ve teröristlerin telsiz konuşmalarında burunlarını çıkaramadıklarını, hatta bizzat keklik gibi avlandıklarını söyletecek milli savunma sanayinin göz bebeği SİHA ve İHA’ların başarılı operasyonlarını da “SİHA’lar sivilleri öldürüyor” yalanıyla hedef almadan geçmeyecekti kendisi. İki gün önce CHP Edremit Belediye Başkanı adayının mikrofonun açık olduğunu unutup Türk Bayrağı ve Atatürk resmi önünde yaptığı oyların Kürdistan’a, yani kendine gittiğini söylemesinden sonra Kürdistan kelimesinin Türkiye’de vebalı sözcük olduğu demagojisini yapan birinin adına #SeniSeviyoruzTanrıkulu etiketinin açılıp TT yapılması elbette şaşırtmıyor. Çünkü bu yapılan, emperyalizmin kadrolu elemanlığını yürüten birisinin kim tarafından sevildiği sorusunu da doğuruyor ama biz zaten cevabını biliyoruz.
Sonuç
Sözün özü, bilgi ne derece yanlış yönlendirilse de gerçek eğilip bükülemiyor. Hele ki Cumhuriyet gibi insanlığın baş tacı olan bir değer, Türkiye Cumhuriyeti gibi tarihin şahitlik ettiği güçlü bir devlet birikimi, Atatürk Devrimleri gibi yıkılmaz ilkelerle korunduğu sürece ve en önemlisi Türk gençliğinin devrimci partisiyle birlikte bu devrimleri canı pahasına savunup program olarak uyguladığı sürece hiç kimse Türk milletine ve emperyalizmin ezdiği uluslara yaşananları unutturamaz. Rabelais’in Gargantua’da eleştirdiği Kilise’nin karanlık ve gerici zihniyetine manastırın kapısında yazan “İstediğini Yap” sözüyle meydan okuması gibi emperyalizmin bütün bölücü ve gerici aygıtlarına meydan okuyoruz. Gerçek özgürlük, adalet, barış ve demokrasi ancak emperyalizme ve onun iş birlikçilerine karşı mücadele ederek sağlanabilir, kavramların altını boşaltıp içi boş demokrasi budalalığına kapılanların “istediğimi yaparım” zihniyetine göz yumarak değil. Feodalizmin sözde çağdaş özde gerici ve yıkıcı tüm kurum ve kişilerine karşı Fikri Hür Vicdanı Hür Türk Gençliği Devrimci Partisi’yle İleri!
oncugenclik.org.tr, 12.3.2019