Ana Sayfa Teoman Alili Akademisi Nejat Cumhur Gökmen yazdı: ❝12 Mart’ta ve 12 Eylül’de Gladyonun Rolü❞

Nejat Cumhur Gökmen yazdı: ❝12 Mart’ta ve 12 Eylül’de Gladyonun Rolü❞

1050

Gladyo, Türkiye’de ‘Kontrgerilla’ olarak tanınan, milli devletleri ABD planları çerçevesinde tutmayı hedefleyen devlet ve ordu içerisindeki kanserli hücredir. Bu hücre Türkiye’ye havadan bulaşmadı, doğrudan NATO aracılığı ile enjekte edildi. Merkezi Brüksel NATO kuvvetleri karargahıydı. Bu karargah da doğrudan Pentagon tarafından denetleniyordu. Gladyo’yu daha iyi anlamak , tanımak istersek Türkiye’yi ABD programında tutmak için işlediği faili meçhul cinayetler ve kumpasladığı darbeleri de doğru analiz etmek gerekir. Tabi Gladyo’nun sınırları sadece Türkiye ile sınırlı olmamakla birlikte dünyadaki yarattığı yıkım süreçlerini de analiz etmek gerekir. Ama biz bu yazımızda Türkiye’de neler yaptığını anlatacağız.

Gladyo’nun Türkiye’deki darbe Hazırlıkları

Türkiye’yi yöneten CHP Hükümeti 1945’ten sonra Nihat Erim’in ifadeleri ile ‘’Küçük Amerika olacağız’’ hedefini ilan ettiler. Türkiye’de Gladyo’nun kökü 1945’teki bu hedefle dikilmiştir. Sonrasında filizlenen Gladyo Türkiye’de tertiplediği kadroları ile faaliyetlerine planlama içerisine girmiştir. 12 Mart’a gelirken bu planlar çerçevesinde bir yandan bombalar patlıyor, diğer yandan halk güçlerini birbirine düşürmek için sahte bildiriler yayınlanıyordu. 8 Haziran 1976 yılında kontrgerilla tarafından öldürülen İlhan Emre ve Mehmet Özpolat’ı öldürerek elini gittikçe kana buluyordu. Onlar için bu cinayetler başlangıçtı. Türkiye de Gladyo’yu hedef alan herkes hedefteydi. Bundan da sebeple 1970 yılında en yüksek noktasına çıkan halk mücadelesi artık geriliyordu. 12 Mart’a doğru Türkiye dışarıdan bu şekilde gözüküyordu. Fakat görünen kadar görünmeyen vardı. Gizli köşelerde planlar yapılmış. ABD’nin yıkım atları sahaya sürülmüştü. Cevdet Sunay ve Memduh Tağmaç ABD’nin rejimin, devletin bütünlüğü ve rejimin selameti sloganları ile sürdürmeye başlamıştı. Genelkurmay Başkanı Tağmaç ordu içerisindeki etkisini kullanarak bir cunta oluşturmuştu. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ise Özel Harp Dairesinin hazırlıkları ile ilgileniyordu. Sunay, MİT Müsteşarı Fuat Doğu’dan bilgileri alıyor ve onları ABD rejimleri çerçevesinde yönlendiriyordu. Özel Harp Dairesi ve MİT halk hareketlerini bastırmak için önlemlerini alıyordu. 

ABD’nin kontrgerilla okullarında Panama’da 1950’lerde eğitim alan Alparslan Türkeş de bu kliğe dahil edilerek halkı karıştırma ve halk içinde çatışma çıkarma faaliyetlerini üstlenmişti. CIA, MİT İstanbul, MİT Ankara, MİT İzmir şubelerine destek ekip takviye etmekteydi. Sunay ve Tağmaç kliği 12 Mart’ın bu şekildeki her türlü hazırlığını yaptılar. 12 Mart 1971’de 12 Mart Muhtırası ile Süleyman Demirel’i İstifaya zorlayan askeri müdahale Amerika’nın iplerini tuttuğu Sunay ve Tağmaç tarafından yapılmıştı. 

12 Mart’tan 12 Eylül’e uzanan dönemde Türkiye Türkeş Cuntası’nın Haziran 1977’deki darbe girişimini atlatması ile birlikte aynı cuntanın 12 Eylül 1980’e kadar yeni ataklara giriştiğine tanık oldu. MHP’nin ve cuntasının iktidar şansı olmadığı açıktı ama bu cunta atakları ile 12 Eylül darbesinin yollarını açıyorlardı. MHP 1977 seçimlerinden sonra Amerikancı kesimleri kendi çevresine toplayarak mecliste bir çekirdek oluşturuyordu. CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit’in hükümeti kurma girişimi başarısız oldu. AP Genel Başkanı Süleyman Demirel 1977’de Erbakan ve Türkeş’ yanına alarak ikinci MC hükümetini kurdu. Bu hükümete halk güvenmiyor ve tepki gösteriyordu. MHP’nin o dönemde ikinci MC’de yer almakla kazandığı en önemli artısı devlet kuruluşları içindeki konumunu genişletmek ve güçlendirmek oldu. İç İşleri Bakanlığı’nı ele geçirerek gelecek süreçteki kontrgerilla faaliyetlerini hızlandırmış oldular. Bununla birlikte Tariş, Fiskobirlik, tekel vb. bütün kuruluşlarda o dönemde MHP örgütlenme sahası kazandı. Ayrıca birçok meslek okulu da ele geçirilerek, yeni yetişen gençlere ırkçı-milliyetçi ideoloji aşılamaya çalışılıyordu. Türkeş’in MC hükümeti içindeki görevi Kıbrıs Koordinasyon Kurulu başkanlığıydı. Bu da o dönemde MHP’nin Kıbrıs’ta Kontrgerilla örgütlenmesine olanak sağlıyordu. Bu hükümetin de uzun soluklu olamayacağı anarşi ve terör faaliyetlerinin büyük bir yükseliş göstermesinden anlaşılıyordu. AP’den bu sebeple istifa eden 11 milletvekili MC’nin yıkıldığını ortaya koymuştu. Ecevit bu 11 milletvekili ile yeni bir hükümet kurmuş ve 1978’de güven oyunu almıştı. Hükümet kurulur kurulmaz her taraftan yükselen bir terör dalgası bütün Türkiye’yi sarsmış etkisini hissettirmişti. Ecevit iktidarı döneminde Türkiye yüzlerce yurttaşını ve değerini teröre kurban vermiştir. 

Yine bu dönemde 24 Mart’ta Ankara Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Doğan Öz öldürüldü. 1 Şubat 1979’da Milliyet Gazetesi başyazarı ve Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi öldürülmüştü. Toplumda ‘’Ecevit geldi, anarşi arttı’’ bu hükümet anarşi ve terörü önleyemedi mesajı veriliyordu. Kontrgerilla’nın uyguladığı psikolojik savaş yöntemleri Ecevit hükümetini yıpratıyordu. Bu psikolojik savaş ile iktidarın iradesini ve mücadele isteğini kırmak hedefleniyordu. Türkiye anarşi ve terör ile 12 Eylül’e sürüklenirken ABD’nin derin devletinin ve Kontrgerilla’nın örgüt şeması bu şekildeydi. Bülent Ecevit Başkan olduktan sonra Özel Harp Dairesi’nin dış düşmana karşı hazırlık söylemlerine kanarak herhangi bir değişiklik yapılmadı. Dolayısıyla 12 Mart mensupları hala ÖHD içerisinde örgütlü durumdalardı. MİT müsteşarının bu dönemde değiştirilmesine rağmen hiç MİT’te içerisindeki görev alanlarında köklü değişiklikler yapılmadı. MİT içinde MC zamanında oluşturulan örgütlenme hala hakim durumdaydı. Hükümet, MİT’in kendisine istihbarat vermediğine dair sitemlerde bulunuyordu. Polis içerisinde Türkeşci yapı varlığına devam ediyordu. 12 Eylül’e doğru Kontrgerilla faaliyetlerinde yer alan unsurlar ek olarak Özel Harp Dairesine bağlı bazı siviller, emekli veya görevde subaylar, MİT ve ÖHD mensupları, bir kısım polis şefleri ve polisler, ordu içindeki ırkçı-milliyetçi çekirdekler oluşturuyordu. Örneğin genç subaylar örgütü. MHP’nin orduda, poliste, MİT’te , ÖHD’de ve diğer birimlerde örgütlenmiş bir şemadan söz etmek doğru olacaktır. 12 Eylül gününe kadar başarı ile örgütlenen Kontrgerilla, suikastlar, katliamlar, cumhurbaşkanı seçimi krizi; siyasi, sosyal ve ekonomik istikrarsızlık gibi sebepleri toplumda çarpıtarak  12 Mart 1971 Muhtırası’nın ardından Türkiye Cumhuriyeti tarihinde silahlı kuvvetlerin yönetime karşı gerçekleştirdiği üçüncü ve son başarılı darbeyi gerçekleştirmiş oldu. CIA’nın da ifadesiyle ‘’onların oğlanları başardılar’’.

ABD Türkiye’de Neden Darbe Yapmak istedi

ABD kapitalizmin emperyalizme dönüşmesi ile birlikte, yeryüzündeki bütün milli kuvvetleri, kendi çıkarları neticesinde yönlendirmeyi bir dünya görüşü olarak kabul etti.

Günümüzde bunun karşılığı emperyalizmdir. ABD bu faaliyetleri bazen doğrudan içeriden bazen de dışarıdan yaptırım tehditleri ile sağlamaya çalıştı. Türkiye 1945 sürecinde Küçük Amerika olacağız   yalanları ile ABD’nin her türlü aracına teslim edilmek istendi. Türkiye’de 27 Mayıslar gibi devrimci süreçlerde ABD’nin Türkiye’ye yerleştirdiği, Gladyo, örgüt vb. her türlü yapı ile savaşan milli ilerici kuvvetlerin varlığı her dönem ABD’ye sorun yarattı. ABD bu sorunları ortadan kaldırmak için her türlü savaş aygıtını yönlendirdi. 12 Mart sürecinde sosyal gelişme ekonomik gelişmeyi geçmiştir diyerek, yani işçi, köylü, memur, gençlik mücadeleleri ve talepleri , ekonomik gelişmeyi geçmiştir ifadesi Amerikancı derin devlet , halkın özellikle emekçi sınıfların ekonomik ve demokratik taleplerini ortadan kaldırmak için 12 Mart darbesi ile yanıt vermişti. 27 Mayıs ile birlikte gelen özgürlükleri kısıtlamak yükselen 

solu ve fikir akımlarını , ABD’nin Türkiye içerisindeki aparatlarına karşı olan mücadeleyi kesmeyi hedefledi. Türkiye’deki her Amerikancı darbenin ilk işi ordudaki Kemalist birikimi ve kuvveti tasfiye etmek oldu. Kemalist devrimin kazanımlarını ortadan kaldırmak isteyen ABD Türkiye’de 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri ile karşı bir karşı devrim yaratmak istedi. Bu darbeler kendi kendine yeten bir Türkiye’den bağımlı bir Türkiye yaratma adımıydı. Türkiye’yi emperyalizm ile savaşan konumdan uysal bir konuma sokmak için bu darbeleri yapmak istedi. 

12 Mart ve 12 Eylül Sonrası Türkiye

ABD’nin Türkiye’de birinci elden yönettiği aparatlarının etkisiyle yaptığı 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri Türkiye’nin dinamiğine, yapısına büyük zararlar verdi. Türkiye’de Sunay, Tağmaç kliği önderliğinde Ordu’nun 12 Mart muhtırasını yayınlaması ile birlikte Türkiye’de. Parlamento fes edilmedi, partiler kapatılmadı, ama koşullar çok değişmişti. Hedef Kemalizm’in felsefesini de pratiğini de Türkiye’de etkisiz kılmaktı. Türk halkı kendi devrimci taleplerini iletemeyecek bir antidemokratik bir havanın içerisine hapsedilmek istendi. 27 Mayıs İhtilalinin yarattığı özgürlükçü ortamla serpilen ve gelişen Kemalist-Sosyalist gençlik hareketi, 12 Mart muhtıracılarının “Sosyal gelişme, ekonomik gelişmeyi aştı” sözüyle biçilmeye çalışıldı. 

Gladyocular tarafından ‘Balyoz’ hareketleriyle öncüler, bireysel teröre itildi ve kırıldı. Bununla da yetinmeyen 12 Martçılar, dar kapsamlı da olsa anayasa değişikliği ve yasalardaki kısıtlamalarla gelişmenin önüne geçmeye çalıştı. Ancak önleyemediler ve toplumsal uyanış giderek arttı.1977 sonrası Türkiye, tertiplerle 12 Eylül 1980 darbesine sürüklendi. Burada mihenk taşı da 34 kişinin hayatını kaybettiği 1 Mayıs 1977 katliamıydı. 12 Eylül’ün amacı Türkiye’yi, ABD ve Avrupa’nın isteği doğrultusunda yapı değişikliğine götürmekti. Ekonomisi bugüne göre ‘aşırı devletçi’ olan Türkiye’nin, iç piyasasını 24 Ocak kararlarıyla küresel piyasalara açacaklar ve Kemalist ideoloji yerine de -ABD’nin uzun süredir Sovyetlere karşı uygulamaya çalıştığı ‘Yeşil Kuşak Projesi’ çerçevesinde- ‘Ilımlı İslâm’ı koyacaklardı. Siyasi partiler , yayınlar kapatılarak Türkiye’de Gladyo’ya karşı Kemalist devrim tehlikesini ortadan kaldırmak istediler.

 Darbeler topluma büyük zararlar verdi. Bu zararlar sadece toplum ile sınırlı değildi. Türk ordusunda da önemli zararlar verilmişti. Kemalist komuta kademesinin iki darbe sürecinde de tasfiyesi , Türk ordusunun içindeki fedai geleneği bastırılmaya çalışılması ve orduyu batılılaştırma adımları orduda da belirli zararlar yarattı. 12 Mart ve 12 Eylül sonrasında Türkiye’de kontrgerilla daha da yuvalanarak daha geniş örgütlenme çevrelerine açıldı. Türkiye’ye daha sonrasına bela olacak mafya-tarikat- birlikteliği daha da pekiştirildi. 

Türkiye’nin Gladyo ile Mücadelesinin Sırrı

Türkiye bir NATO ülkesi olarak  kendi içindeki Gladyo’ya karşı mücadele veren tek ülkedir. Türkiye yükselen her ABD karşı devrim atağına karşılık  Kemalist devrim rotasından sapmamak için milli devlet gelenekleri ve milli ordusunun devrimci birikiminden yararlanmıştır. Bugün dünyaya baktığımızda, emperyalizme karşı mücadele mevzisinde hep milli devletleri göreceksiniz. Çünkü Gelişen ve Ezilen dünya ülkelerinin milli devletleri, millet örgütlü savunma mevzisidir. Milli Ordu da, bu mevzideki silahlı güçtür. 

Cumhur Gökmen

Öncü Gençlik İzmir İl Yöneticisi

KAYNAKÇA

  • Perinçek Doğu , Ergenekon ve Gladyo , Kaynak Yayınları 
  • İlsever Ferit , Kontrgerilla 2 , Kaynak Yayınları
  • İlsever Ferit , Kontrgerilla 3 , Kaynak Yayınları
  • Perinçek Doğu , FETÖ Darbesi , Kaynak Yayınları