Ana Sayfa Yazılar KAFKAS SEDDİNE KARŞI KAFKAS PAKTI – 2

KAFKAS SEDDİNE KARŞI KAFKAS PAKTI – 2

694

KRİZ BEKÇİSİ BM

Uluslararası İlişkilerin ve Birleşmiş Milletlerin temelini oluşturan mesele, ortak güvenlik temelinde uyum-uzlaşı mekanizmalarıyla barışın korunması ve çatışmaların önlenmesidir. Tarihsel ve hukuken çözümü net olan bu sorunların düğüme dönüşmesinin tek nedeni bölgenin parçası olmayan ABD ve NATO üyesi Avrupalı devletlerin müdahale ve sabotajlarıdır. Örneğin BM’ye göre de Karabağ, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin toprağıdır.[1] Oysa ABD, Fransa ve Avrupa Konseyi, AGİT gibi mekanizmalarla krizi sürdürdü ve Ermeni tezlerini fiilen onayladı. BM ise bu konuda genel geçer açıklamalar yapmaktan ve etkisiz müzakerelere aracı olmaktan başka bir rol üstlenmedi. Şaşırıcı değil çünkü Avrupa-Atlantik merkezli hegemonyacı bir küresel emperyalist düzende BM gibi Batı ülkelerinin yönetişiminde baskın olduğu bir örgütün bağımsız ve çözüm sağlayan siyasetler izlemesinin imkanı yok.

Ancak sorun, bu imkan varmış gibi davranılması ve gerçekçi olmayan beklentilerle BM’nin çözüm kapısı olarak gösterilmesidir. Olan, uluslararası hukuk, saygı ve diplomasi söylemleriyle haklı tarafın pasifize edilmesi, haksızın cesaretlendirilmesi, en iyi senaryoda krizlerin dondurulması ve ertlenmesidir. Karabağ ile Kıbrıs’ta, Adalar’da, Kırım’da, Donbas’ta, Güney Osetya ve Abhazya’daki durum da benzer bir örüntü oluşturur. Hiçbir ulusal dava uluslararası kararlarla değil, fiili güç ve onun doğurduğu ittifaklarla başarıya ulaşır.

‘BATI CEPHESİNDE YENİ BİR ŞEY YOK’

Alman yazar Erich Remarque, Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok adını verdiği romanında, 1. Dünya Savaşında arkadaşlarıyla birlikte Alman ordusuna yazıldıktan sonra savaşın gerçekleri karşısında şok olan ve kahraman olma umutları ortadan kalkan Alman asker Paul Bäumer’i anlatır. Savaşın kaçınılmazlığı ve Almanya’nın savaşa girme mecburiyeti tartışılmaz ancak temelde bu savaş, emperyalist bir paylaşım ve dünyaya hegemonya kurma savaşıydı. Dolayısıyla insan doğasının kaldıramayacağı ölçekte bir şiddet ve kapsamdaydı. Somme-Verdun gibi cephelerde milyonu geçen kayıpların verildiği ve dünyaya mâl olan dehşetli bir savaşta bireyin yaşadığı fiziksel ve zihinsel tahribat, “savaş bunalımı” (shell chock) gibi bir terimi doğurdu. Bu örnekten hareketle Ermenistan’ın çağımızdaki emperyalist paylaşım mücadelesi ve jeopolitik hırslara kurban edilmek istendiği yaşananlarla apaçık ortada. Soru şudur; Paşinyan, hâlâ komşularının egemenlik alanlarında toprak hayalleri gören ve yaşananlardan dersler çıkarmak yerine NATO’yla tehlike maceralar arayan Ermeni siyasetçiler ve ordu mensuplarıyla Paul Baumer’i ayıran ince çizgiyi aşacak mı aşmayacak mı?

ERMENİSTAN İÇİN İKİ SEÇENEK: TAŞ YA DA TUZ

Azerbaycan Başkanı İlham Aliyev, başarılı heraket sonrası ulusa sesleniş konuşmasında ABD, AB ve NATO’yu kastederek Batı’nın Güney Kafkasya’da istikrarsızlık yaratmak için Ermenistan’ı kullandığını ifade ederek Batı’da uyardı.[2] Azerbaycan herakatının, Amerikan-Ermeni tatbikatının yapıldığı bir zamanda, teredüttsüz yapılması en net tavırdır. Bu yüzden Erivan eğer Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğunu kabul ediyorsa, NATO’yla kol kola tatbikatları bırakmak zorunda. Yıkanılan nehire pislik dökülmez. Egemen ve akılla yönetilen bir devlet, kendinden beklendiği üzere eylem ve söylemlerinin sonuçlarını ön görerek davranır. NATO’nun Ukrayna’dan sonra Ermenistan üzerinden Kafkasya’da bir cephe daha açarak savaşı yayma amacı gizli saklı bir strateji değildir. Ermenistan üzerinden açılacak bir cephe sadece Karabağ’la sınırlı kalmaz. Vekil devleti Ukrayna’nın Karadeniz’deki egemenliğini yitirmesiyle Karadeniz’e girme imkanı daralan ABD, Ukrayna gibi Gürcistan ve Ermenistan’ı da NATO’ya alma ön girişimleriyle tüm Karadeniz ve Kafkasya’ya devasa bir savaş ihraç etmenin taşlarını döşeyecek “sözleşmeli hükûmetler” arıyor. Erivan’ın NATO’yla iş tutarak kendini yok oluşa sürükleyecek akıl dışı hırsı ve gerçekle bağdaşmayan küçük hesapları, tüm bölgeyi de kaosa sürükleme tehlikesi barındırıyor.

Ne bölge, ne de dünya bir Ukrayna krizini daha kaldırabilir. Erivan tarafından da yapılması gereken bir an önce egemenliğine dayanarak NATO’yla maceraları bırakıp, Rusya, Azerbaycan ve Türkiye’yle ilerletmesi gereken barış sürecinde ciddi bir devlet gibi sorumluluk almaktır. Böylece Ermenistan, bir Kafkasya-Batı Asya geleneği olarak barış ve dostluğu simgeleyen tuz ve ekmek bulacaktır. Fakat bu doğrultuda siyaset işletmeyen ve NATO’yla kol kola komşularına tehlike oluşturmaya devam eden bir Ermenistan, Amerikan taşlarıyla örülecek yeni bir Kafkas Seddi’nin taşlarını döşerken o taşların altında kalacaktır. Ekonomik açıdan bakıldığında bile en büyük ihracat ve ithalat ortakları Rusya, Çin ve İran olan Ermenistan’ın bu ülkere tehlike oluşturması çöküş demektir.[3]

Kendi aklıyla risk, tehlike ve tehdit analizi yapamayan bir komşu ülke tüm bölgeyi ateşe atabilir. Bu tehlike sadece Moskova, Tiflis ve Erivan için değil Ankara, Bakü ve Tahran için de son derece geçerlidir. Böylesi bir çatışma, 2. Karabağ Savaşından çok daha kapsamlı ve kompleks bir savaş demek. Ağırlaşan ekonomik ve enerji krizi koşullarında tüm bölge ülkelerinin kaynaklarını harcaması, domino etkisiyle siyasi ve toplumsal krizlere yol açar. Dolayısıyla Erivan’ın ateşle oynadığını görüp söylemek yeterli olmayacağı gibi 2. Karabağ Zaferi’nin kazanımlarını tehlikeye atacak hesapsız söylem ve girişimler, gerilimi tırmandırarak olası kışkırtmaları teşvik eder.

YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ

Türkiye, Güney Kafkasya’daki 3+3 mekanizmasının bir parçası ve Karabağ’daki vatan savaşının önemli bir aktörü olarak başarılı bir sınav vermiş olsa da Rusya, Azerbaycan ve İran’la birlikte Ermenistan’ı düşmanın yanından tamamen koparacak kazanıcı siyasetler izlemeli ve bunda tutarlı olmalıdır. Bu politika, taviz vermek şeklinde değil, ortak çıkar ve bölgesel gerçeklikte uzlaşı temelinde işbirliğiyle olacaktır. Nitekim Ankara-Erivan arasında diplomatik düzeyde normalleşme adımları atılmıştır ancak güvenliğin bütünlüğü ilkesi çerçevesinde yeni ve bölge merkezli bir mekanizma olan 3+3’ün layığıyla işletilmediği ortadadır.

Hükûmetin seçim sonrası nükseden ABD’den çekinen, AB’yle blöfleşen ve NATO üyeliğinin sözde imtiyazlarından “üstlünlük” elde ettiğini savunan gerçekten uzak Batı eğilimli siyasetiyle bölge merkezli ve cesur siyasetler izlemesi gerçekçi değildir. Yalnızca kriz kapıya dayandığında askeri kuvvet kullanımı şeklinde harekete geçen tepkisel siyasetleri aşmak zorunludur. Bu sorunların muhatabı olan komşularımızla 3+3 olarak formülleşen mekanizmayı işletme ve krizlerin önünü alarak NATO’nun, yani yeni savaşların bize doğru genişlemesini engelleme aşamasına geçmedikçe güven ve istikrar sağlanamaz. Aksi halde NATO’yla flörtleşen ve eski hastalıklarından kurtulamayan bir Ermenistan öncekinden farklı biçimde bir saatli bombaya dönüşecektir.

2. Karabağ Savaşında Türkiye’nin Azerbaycan’a sağladığı siyasi, diplomatik ve taktiksel desteği önemli bir rol oynadı. Aynı şekilde Rusya’nın ve Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün (KGÖA) Ermenistan’ın destek çağrılarına “Karabağ Ermeni toprağı değildir” yanıtı Azerbaycan ve Türkiye’ye güven verdi.[4] Rusya sorunun çözümündeki arabuluculuğu ve Rus Barış Gücü ile bölge merkezli başarılı bir askeri diplomasi örneği gösterdi. İran ise sınır güvenliği ve ticari çıkarlarına dayanarak başta tereddüt etse Azerbaycan’ın hassasiyetlerine hak verdi.[5] Macaristan da AB’nin Azerbaycan’ın anti-terör harekatını kınayan bildirisini veto etti.[6] Söz konusu ülkeler 2020’den bu yanan Azerbaycan ve bölge lehine olan tutumlarını korudu ve Azerbaycan Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğü ve egemenliğine saygılarını yineledi. Bunun aksine ABD, AB ve Yunanistan Azerbaycan’ın meşru hak ve egemenlik mücadelesine karşı olan siyasetlerini 2020’den bugüne değin sürdürüyor.[7]

Görüldüğü üzere sonuca ulaşacak strateji ve siyasetlerin koşulları olgunlaşmıştır. Fakat Erdoğan hükûmeti, sözde denge politikası ve Batı’yla buzları eritme siyasetleriyle Türkiye ve bölgeye zaman kaybettirmektedir. Bu rotasızlık, keyfilik ve çelişkili siyasetler, diğer coğrafyalardaki milli çıkarlarımız için de geçerlidir. Hariciyemizin unuttuğu Atatürkçü dış politikaya en çok ihtiyaç duyduğumuz zorlu ve sancılı bir dönemde strateji ve siyasetlerimiz “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesinin gereğini yapmaktır. Bu barış, savaşın gölgesindedir. Bu yüzden tek başına değil, çıkar ortaklığımızın olduğu komşularımızla sağlanabilir. Komşulara güven vermek ve krizlere bütüncül yöntemlerle ortak mekanizmalarda önden müdahale etmek bunun tek koşuludur.

Maalesef ülkemiz Türkiye, 81 yıldır bir utanç ve paradoks olarak askeri, siyasi ve düşünsel düzlemlerde NATO’nun ileri karakolu haline getirilmiştir. Böylece Türkiye Cumhuriyeti’nin, milli jeopolitika oluşturma ve strateji kurup işletme yeteneği uzun yıllar bastırılmıştır. Sonuçta Türk devleti, komşularıyla yaşadığı sorunları çözemeyip hasımlaşan, bu bağlamda halkı medya eliyle kolayca manipüle edilebilen, bıçak kemiğe dayanmadan bekâ tehditlerine önden müdahale edemeyen pasif, tepkiselci, “dengeci”, Batı eğilimli, gerçeklerden kopuk ve ürkek bir dış politikaya sıkıştırılmıştır. Dış politikada Batı’ya karşı bölgeselci, kararlı ve tutarlı olunmadıkça Haziran 2021’de Türkiye-Azerbaycan askeri işbirliğini ilerletmeyi öngören Şuşa Beyannamesi’nin hedefine ulaşması beklenemez.

Ya “bölgedeki İrlandalı” olarak komşularına güven vermeyen, çelişkilerle dolu, bölgesel sorunlara yabancılaşan ve yalnızlaşmanın kaçınılmaz zararlarından muzdarip kaybeden ülke olacağız ya da çağın gerekliliklerine uygun biçimde devlet geleneğimizdeki başarılara dayanarak bağımsız, özgün, bölge merkezli siyasetlerle komşularına güven veren ve Atatürkçü dış politikayla stratejik müttefiklikler kuran öncü bir devlet olacağız. Aynı anda düşman ve dostun yanında durmak uluslararası ilişkilere, siyaset bilimine ve hayata aykırıdır.

KALPAK UŞANKASIZ, UŞANKA KALPAKSIZ OLMAZ

1920’de Kazım Karabekir komutasındaki Türk ordusu, Sovyet ordusuyla müşterek harekatla İngilizler’in Kafkas Seddi’ni yıktıktan sonra iki ordudan heyetler Nahçıvan’da coşkuyla buluşur. Harekat başarılı olmuştur. Türk askerlerinin Rus uşankasını, Rus askerlerinin ise Türklerin kalpağını taktığı ve bandoların birbirlerinin marşlarını çaldığı aktarılır.[8]

Kafkasya’nın güneyinden Suriye’nin kuzeyine, tarihten bugüne bölgenin yasaları Türk-Rus ittifakı ve stratejik işbirliği olmadan bölgedeki hiçbir sorununun çözülmeyeceğini ispatlıyor. Dahası, bölgenin gerçekten oyun kurucu ülkesi olmak istiyorsak, Erdoğan hükûmeti slogan atmayı bırakıp önce sınırlarımız ve hinterlandımızda ayağımıza dolanan Gordion düğümünü çözmek zorundadır. Her egemen devlet gibi sorunlarımızı çözmek için sorumluluk almak ve eskiden kalma kötü bir bağımlılık olan Batı eğilimli siyasetleri terk etmek zorundayız. Avrasya’da bulunan Türkiye Avrasyacı olmak zorundadır. Aksi ya Soğuk Savaş söylemi ya da cehalettir. Kasım 2020’de Azerbaycan-Rusya-Ermenistan arasında imzalanan Üçlü Ateşkes Anlaşması önemli bir dönümdür ancak bir barış ve işbirliği anlaşmasıyla tamamlanmaya muhtaç, eksik bir uzlaşıdır.

Can Azerbaycan’ın devleti ve hükûmetinin yaptığı gibi milli çıkarları için emperyalizmle kararlı mücadele yürütmek ve bütünsel güvenlik ile ortak refahı yaratmak için Kafkas Seddi’ne Karşı Kafkas Paktı kurmaktan başka çıkar yol yoktur. Vatan Partisi’nin Karadeniz-Akdeniz Dostluk ve Barış Planın’da tecrübeyle sınanmış ve son derece hassas ölçülerle hesaplanmış denklem, Türk devleti için uygulamaya koymaya hazır eşsiz bir fırsattır.[9]


Kaynakça:

[1] https://documents-dds-ny.un.org/doc/UNDOC/GEN/N07/478/35/PDF/N0747835.pdf?OpenElement

[2] https://www.aydinlik.com.tr/haber/aliyev-abdye-rest-cekti-419788

[3] https://wits.worldbank.org/CountrySnapshot/en/ARM

[4] https://www.aa.com.tr/tr/azerbaycan-cephe-hatti/kremlin-kgao-kapsamdaki-yukumlulukler-karabag-icin-gecerli-degil/1998703

[5] https://www.aydinlik.com.tr/haber/iran-dini-lideri-ayetullah-hamaneyin-temsilcisi-karabag-azerbaycanindir-219761

[6] https://www.trtavaz.com.tr/haber/tur/avrasyadan/macaristan-abnin-azerbaycan-karsiti-bildirisini-veto-etti/650ddf80504258f6c55e9b63

[7] https://www.aydinlik.com.tr/haber/abdden-kustah-aciklama-karabagda-azerbaycani-sorumlu-tuttular-419398

[8] Perinçek, Mehmet. Türk-Rus Diplomasisinden Gizli Sayfalar, s. 53, Kaynak Yay., 2011, İstanbul. Kazım Karabekir’in Genelkurmay’a Türk askerlerinin kalpağına kızıl yıldız eklenmesi ve subay üniformalarının apoletlerindeki sırmaların sadeleştirilmesini önerdiği belgelidir. Bu Kemalist-Bolşevik ittifakın ne derecede yakınlaştığının da bir göstergesidir.

[9] https://vatanpartisi.org.tr/genel-merkez/haberler/karadeniz-akdeniz-dostluk-ve-baris-plani-calistayi-29468