Gezi sırasında Rus arkadaşlarımıza iki ülke arasındaki tarihsel dostluğu ve Türklerle Ruslar arasındaki ortaklıkları anlattıkça onlar şaşırıyor, biz de onların şaşırmalarına şaşırıyor ve duygudaşlık kurdukça mutlu oluyoruz
20-26 Kasım tarihleri arasında düzenlenen Türk-Rus Genç İşbirliği Forumu için Rusya Bilim ve Yükseköğretim Bakanlığı’nın davetiyle Rusya’nın başkenti Moskova’daydık. Forum için seçilen isim anlamlı: “Yeni Ufuklar”. 2017’den bu yana ülkelerimizin her alanda hızla gelişen ilişkilerini özetleyen bir isim. Foruma ilişkin değerlendirmelerimize bugün de devam ediyoruz:
‘KÖYLERİMİZDEKİ GELİŞİMİ GÖRMEK İÇİN GELİN’
Bir başka oturumda bir başka başarılı gençlik kurumunu tanıyoruz: Rusya Kırsal Gençlik Birliği (PCCM). 14 yıl önce kurulan, 64 binden fazla üyesiyle Rusya’daki toplam 89 bölgenin 80’inde 625 yerel temsilciliğiyle faaliyet yürüten devasa bir gençlik kuruluşu. Çok kritik bir görev alanı var: Köyler. Tarım ve spor odaklı projelerle Rusya’nın genç nüfusunun yoğun olarak yaşadığı kırsal kesimde etkinlik gösteriyor. PCCM, “Genç Çiftçi” projesiyle Rus gencini maddi destek ve eğitim süreciyle köyünde üretim yapmaya teşvik ediyor. Bölgesel spor festivalleriyle her yıl köylerde ve kasabalarda yaşayan gençlerin fiziksel ve kültürel gelişimini destekliyor. Ayrıca Rus gençleri, bizzat Devlet Başkanı Putin’in talimatıyla yürürlüğe giren bir milli bilinç kazanımı programına katılıyorlar. Buna göre her genç, köylerinin milli mücadele tarihini öğrendiği eğitim programını tamamladıktan sonra mezuniyet töreninde II. Dünya Savaşı gazilerinin elinden diplomasını alıyor. Tüm bu etkinliklerin uluslararası konuklara açık olduğunu öğreniyoruz. PCCM yetkilisi Dimitriy Perukovskiy, Türkiye’deki gençleri ve aileleri bu festivallere davet ediyor ve köylerin gelişimini görmemizi istiyor.
Rus gençliğinin tarımsal üretimde özne olarak ülkesinin gıda güvenliği sağlaması başlıca gündemleri. Bu yıl projelere ayırdıkları kaynağın 600 milyon ruble olduğunu duyunca etkileniyoruz. PCCM, “Genç Çiftçi” projesine başvuran üretime hevesli gençlere, kişi başı 150 bin rublelik teşvikler veriyor ve Rusya’daki 54 ziraat üniversitesiyle, ayrıca Rusya’nın komşu ülkeleriyle işbirliği yapıyorlar. Perukovskiy, kırsaldaki gençlere ulaşmaya çalıştıklarını ve bunun zorlu bir iş olduğunu söylüyor. Yine de bu yıl 10 bin genci köylerde ve bölgeler arası düzenledikleri spor festivallerine katmayı başarmaları takdire şayan. Bu kapsamda genç tarım girişimciliğini teşvik etmek ve Türkiye’yle bu alanda işbirliği yapmak amacıyla “Ataşe” isimli bir program başlattıklarından bahsediyor.
Soru cevap kısmındaki yoğunluktan dolayı sorularını soramayanlar, oturum sonrasındaki kahve molasını da değerlendiriyor. Biz de sıraya geçiyoruz ve sabırla gençlik, üretim ve ekonomi politikalarımızdan bahsetmek ve işbirliği olanaklarına dair konuşmak istiyoruz. Ancak zaman daralıyor ve hızlıca konuya giriyoruz. “Ataşe” programıyla ilgili bilgi alıyor, Türkiye’de tarımsal üretimde ve gençliğin üretim sektörlerine katılmasında ciddi eksiklikler olduğundan, gıda güvenliğinin öneminden ve sorunu kökünden çözebilecek işbirliği fikirlerimizden bahsediyoruz. Genel Başkanımız Dr. Doğu Perinçek’in Üretim Devrimi kitabını hediye ediyor ve kapsamlı bir bilgi alışverişi için kartımızı veriyoruz.
‘AVRUPA UMURUMUZDA DEĞİL, ARTIK ASYA’DAYIZ’
Bu kez Rus devletine bağlı dev medya grubu Russia Today’in (RT) merkezindeyiz. Pasaport kontrolünün ardından şirketin ünlü ajansı Sputnik’e bağlı Uluslararası İşbirliği Bölümü Direktörü Vasily Puşkov’la söyleşi yapmak üzere ferah bir toplantı salonuna geçiyoruz. Puşkov, 40’dan fazla ülkede bulunmuş, İngilizceyi anadili gibi konuşan iletişim uzmanı renkli bir kişilik. Soğuk Savaş, Büyük Vatanseverlik Savaşı (2. Dünya Savaşı’na Sovyet Rusya’nın verdiği isim) ve gazeteciliğin yüz yıllık dönüşümünü anlatıyor. Konular arası hızlı geçişler yaptığı ve cevaplarının belli olduğu sorular sorduğu için bizden beklediği katılımcılığı göremiyor ancak soru cevap bölümünde kalkan ellere şaşırıyor. Bir ara Aydınlık Gazetesi’nin bahsi geçiyor ve bize “Burası bittikten sonra ayrılmayın, sizinle konuşacağımız şeyler var” diyerek takılıyor. İlk sözü alıyor ve Avrupa medyasının Ukrayna krizindeki iki yüzlülüğü, Rusya’yı iptal kampanyası ve buna ilişkin ne gibi faaliyetler yürüttüklerini soruyoruz.
“Çok şükür Avrupa’dan atıldık ve bu konuda hiçbir şey yapmıyoruz!” diye yanıtlıyor. Cevap bizi biraz şaşırtıyor ama temellendirince ne demek istediğini anlıyoruz. Avrupa medyasından kastımızın büyük ve başarılı Batılı medya tekelleri olduğunu söylüyor, biz de onaylıyoruz. Puşkov, Batılı medya tekellerinin kendilerinden bekleneni yaptığını belirtiyor. Batı’nın bir yandan “ifade özgürlüğü” diyerek bir yandan Rusya’ya mutlak bir sansür uyguladığını, Rus gazetecileri ve medya kuruluşlarını sınır dışı etmesine Rusya’nın aynı şekilde karşılık verdiğini söylüyor. Artık Avrupa’yla vakit kaybetmediklerini, onun yerine Çin başta olmak üzere Türkiye, Japonya gibi Asya ülkeleriyle işbirliği geliştirdiklerini vurguluyor.
‘RUSYA’DA TÜRKİYE KARŞITI HABERLERİN KAYNAĞI NE?’
Soru cevap kısmı oldukça hararetli geçiyor. Kazan’da okuyan bir Türk dostumuz, Puşkov’a “zaman zaman Rus medyasında Türkiye’yle ilgili gerçeklerden farklı olarak muhalif haberlerin nasıl ortaya çıktığını” soruyor. Puşkov, “her ülkede belli başlı çıkar gruplarının ve diasporaların lobi faaliyeti yürüttüğünü ve bu amaçla medyayı kullandığı” yanıtını veriyor. “Her ülke ilişkileri gibi Rusya-Türkiye ilişkilerinin de karmaşık bir yapısı olduğunu ve bu ilişkileri anlamanın kolay olmadığını” belirtiyor. “Avrupa Birliği ülkelerindeki medyanın ise, CIA’nın günümüzde servis ettiği eskimiş Soğuk Savaş söylemleriyle Rusya gibi ülkeleri şeytanlaştırarak kendi halklarını kolayca yönlendirdiğine” işaret ediyor. Puşkov, Ukrayna krizindeki çarpıtmalara örnek vererek, “çağımızda gerçeklere paralel olarak her ülkenin kendi tarihini yazmaya çalıştığını söylüyor ve halka gerçekleri ve sorgulamayı sağlayacak bilgileri ulaştırmak için yeni medyanın ve Telegram gibi milli dijital platformların önemine” dikkat çekiyor.
‘ASTANA ZİRVELERİ…’
Toplu fotoğraf çekildikten hemen sonra ayaküstü sormak istediğimiz bir soruyu daha soruyoruz. “Son Astana Zirvesi’ne dair yorumlarını ve Türkiye ile İran’ın Kuzey Irak’taki PKK/YPG hedeflerine yönelik operasyonunu nasıl değerlendirdiğini” soruyoruz. “Bu sorunun hak ettiği cevap için 5 saat konuşmamız gerektiğini” söyleyip nezaketle ve kısaca yanıtlıyor: “Astana Zirveleri, Rusya’nın içinde bulunduğu en faydalı işlerden. Bunun için çok memnunum ve üç ülkenin (Rusya, Türkiye, İran) birlikteliğini çok önemli buluyorum.” Puşkov’a, Vatan Partisi ile Aydınlık Gazetesinden bahsediyor ve TEORİ Dergisi’nin “Dijital Ortamlarda Özgürlük ve Denetim” dosyasını hediye ediyoruz. Dergiyi Türkçe Masası’ndaki meslektaşlarına iletip okuyacağını ve işbirliği fırsatını değerlendirmekten memnun olacağını belirtiyor.
MGIMO’DA ‘TÜRK KULÜBÜ’
Moskova Devlet Diplomasi Enstitüsü (MGIMO) Türk Kulübü Başkanı İbragimova Aifina ve Ortadoğu Kulübü Başkanı Sagitov Vitaly arkadaşlarla tanışıyoruz. Rusya’nın en saygın uluslararası ilişkiler üniversitesi olarak bilinen MGIMO’da Türkiye ve Türkçeyle ilgili etkinlikler yapan bir öğrenci topluluğunun olmasından çok memnun oluyoruz. Türk Kulübü 2009’dan beri MGIMO öğrencilerine Türk kültürünü ve Türk dış politikasını öğretiyor. Türkçe, uluslararası ilişkiler, enerji, hukuk, gazetecilik, tiyatro ve tasarım alanlarında Türkiye ve Türkçeye ilişkin çalışmalar yürütüyorlar. Rusya’da ve Türkiye’deki diğer üniversitelerle işbirliği yapmayı önemsiyorlar. MGIMO Ortadoğu Kulübü’nün ise 200 Arap, 100 Türk üyesi var. Bilim, ekonomi, politika, kültür üzerine Türkiye’de Marmara Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi’nin yanında Körfez ve Afrika ülkelerinin eğitim kurumları ve diplomatik temsilcilikleriyle işbirliği yapıyorlar.
Değerli dostlarımız İbragimova’ya ve Sagitov’a Öncü Gençlik’in Türkiye’deki üniversitelerdeki en etkin gençlik örgütü olduğunu söylüyoruz. Etkinliklerimizden örnekler verirken bizi ilgiyle dinliyor ve Türk Kulübü ile Ortadoğu Kulübü’nün benzer etkinliklerinden örnekler veriyorlar. Kendilerine Kırmızı Beyaz Dergisi’nin çok kutuplu dünya sayısını hediye ediyoruz. Teması sürdürmek ve gelecekte ortak etkinlikler yapmak istediklerini belirtiyorlar.
KIZIL MEYDAN, LENİN, UZAY MERKEZİ, HOHLAMA…
Forumun işleyişinden sorumlu görevliler bize Rus kültürünü ve tarihini tanıtmak için özverili bir şekilde çabalıyor. Oturumlar ve takım çalışmalarıyla yoğun geçen programımız Moskova’nın önde gelen turistik noktalarıyla zenginleşiyor. Moskova adeta dev bir müze şehir. Binalar alışık olmadığımız kadar büyük ancak boyuna değil enine olduğu için hiçbiri üzerimize gelmiyor. İş çıkış saatindeki yoğun trafiğe rağmen kaotik bir durum veya araç terörü yok. O kadar ışıkta bekleyip korna bile duymuyoruz. Aracın çok olmasına karşın yol kenarında park edilmiş araba göremiyoruz. Geniş kaldırım ve yolları, tertemiz sokakları ve her yerde göze hoş gelen yapılarıyla şiir gibi planlı bir kent.
Önce meşhur Kızıl Meydan’a gidiyoruz. Rehberimiz keskin ve kuru soğuk. Solucan deliğinden geçer gibi bir zaman tüneli deneyimi yaşıyoruz. Rus arkadaşlarımızla birlikte Türk bayrağımızı tutarak “Hurra!” nidasıyla poz veriyoruz. Bir başka durak Rusya Fuar Merkezi ya da ünlü adıyla Milli Ekonominin Başarıları Fuarı (VDHN). Kafilemizi SSCB’nin kurucusu büyük Rus devrimcisi Lenin’in heybetli heykeli karşılıyor. Büyük devrimci önderimiz Atatürk’ün yer aldığı Türk bayrağımızla heykelin önüne geçip, Kurtuluş Savaşı’ndaki kader ortaklığımıza atıf yaparak anı ölümsüzleştiriyoruz. Eski Sovyet ülkelerinin çağdaş sanatlarını ve kültürlerini sergilediği “pavlion” denen büyük, estetik müze binaları bize eşlik ediyor. Birçok yapıda titizlikle korunmuş/restore edilmiş Sovyet kültürel imgelerini görüyoruz.
Uzay ve Havacılık Merkezi’nde SSCB’nin görkemli ve ibretlik bilimsel başarılarına tanık oluyoruz. İnsanın aklından Bandırma Füze Kulübü, Bayraktar, Hürjet, Milli Muharip Uçak, Atak Helikopteri, Cirit, Hisar, Atmaca füzesi gibi bir dizi gurur verici başarı geçerken, gönülden Ruslar’la ortak S-500, Su-57 üreteceğimiz, Türk Uzay Ajansı’nın Roscosmos’la birlikte güneş sistemine araç göndereceği zamanlara hızlıca varmak geçiyor. Rusların, ülkelerinin çalkantılı siyasi tarihiyle barışık bir kültürel olgunlukta olduğunu, hatta Sovyet döneminden kalma sosyalist imgeleri ve tarihi başarıları milli bir yaklaşımla benimsediklerini hissediyoruz.
Gezi sırasında fırsat buldukça Rus arkadaşlarımıza iki ülke arasındaki tarihsel dostluğu ve Türklerle Ruslar arasındaki kültürel ortaklıkları anlattıkça onlar şaşırıyor, biz de onların şaşırmalarına şaşırıyor ve duygudaşlık kurdukça mutlu oluyoruz.
Ardından “hohlama” denen geleneksel Rus tahta kaşık boyama sanatını deneyimliyoruz. Sanatsal açıdan iddialı olmasak da başka bir ülkenin geleneğini tecrübe etme onuru, saygılı bir çabayı şart koşuyor. Üretmek enerji veriyor. Hohlamamızı yaptıktan sonra Türklerin çok sevdiği tarihi Arbat Caddesinde ağabeyimiz Mehmet Perinçek’le buluşuyoruz. Modern Türk tiyatro ve sinemasının kurucusu Muhsin Ertuğrul’un mesleği öğrendiği Yevgeniy Vahtangov’un tiyatrosunun önünden geçiyoruz. Gözümüz Donbas’ta evi ve ailesini kaybeden çocukların fotoğraf ve hikayelerinin yazdığı sergiye takılıyor.
Bir başka vakit de kültürler arası akşam geliyor. İki ülkenin ünlü yiyecekleri, içecekleri diziliyor. Türkiye’den gelen arkadaşlarımız mükellef bir masayla Rus dostlarımıza damak tadımızı taşıyor. Rus atıştırmalıklarının Türk damak tadı karşısında mütevazı kaldığını da söylemek gerek. Geleneksel yaz kamplarımızdan aşina olduğumuz kampın son günü için hazırlanan eğlenceli içeriklere burada da rastlıyoruz. Keyifli sorularla iki ülkeye dair birbirimizin bilgisini ölçüyor ve tuhaflıklarımıza gülüyoruz. Hediyeleşme faslından sonra ve iki dilde kâh neşeli, kâh hüzünlü şarkılar söyleniyor. Bir Rus dostumuzun söylediği “Rodina” (Vatan) adlı şarkıyı anlamasam da anlıyor ve eşlik etmek istiyorum. Ahıska Türkü bir Rus kardeşimizle Yekatarinburg’da okuyan ve Türkçeyi ana dili gibi öğrenmiş başka bir Rus dostumuz Kafkas dansıyla gönlümüzü çalıyor. Aleksandr Blok’a hak vermemek elde değil: “İskitleriz, serde Asyalılık var!”
Dönüş yolunda Moskova’ya havadan bakarken 1921’de Savunma Bakanı Fevzi Çakmak’ın, Dışişleri Bakanı Kemal Tengirşek’e dediği geliyor aklıma: “Senin zaferde rolün vardır çünkü Rus dostluğunu getirdin.”
Moskova’dan Ankara’ya: Yeni Ufuklara, Yeni Zaferlere! Kahraman ve fedâi dostumuz Darya Dugina’nın anısına saygıyla…