Bilincimizi belirleyen şey yaşadıklarımızdır. Yaşadıklarımızdan çıkardığımız derslerle bilincimizi olgunlaştırırız. Bu olgu biz insanlarda olduğu kadar devlet yönetimlerinde de geçerlidir.
NE YAŞADIK VE NE YAŞIYORUZ
Türkiye’nin 1945-2014 yılları arasında yaşadığı 70 yıllık süreci Atlantik yılları olarak adlandırıyoruz. 1945’te CHP’li Nihat Erim’in “Küçük Amerika Olacağız” demesiyle başlayan ve 2014’te vatanseverlerin FETÖ’nün kumpaslarını yıkmasıyla biten süreç. Başlaması ve bitmesi bıçak gibi keskin olmadı tabi; onlar da bir süreç şeklinde yaşandı ve yaşanıyor. Kırılma noktalarını 1952’de NATO’ya girişimiz ve 2016’da NATO darbesini ezmemiz olarak belirliyoruz. Çünkü bu 70 yılda başımıza ne geldiyse NATO tarafından geldi.
Sovyet tehdidi yalanıyla ABD’nin diğer ülkeleri kontrol etme aracı olan NATO’ya girişimiz dahi başlı başına hezeyan. NATO’ya girişin ilk bedelini hiç alakamız olmayan Kore’de 845 askerimizi şehit vererek ödedik.
Yazının ana odağını dağıtmamak için detaylandırmayacağız ama 6-7 Eylül Olaylarının (1955), 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nda maruz kaldığımız ambargonun, 1 Mayıs 1977 katliamının, Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy gibi vatansever aydınlarımızın katledilmesinin, Eşref Bitlis, Gaffar Okkan, Ömer Halisdemir gibi komutanlarımızın şehit edilmesinin, Madımak ve Başbağlar katliamlarının, sayısız faili meçhul cinayetin, Ergenekon-Balyoz kumpaslarıyla vatanseverlerin Silivri’ye atılmalarının, 15 Temmuz darbesinin, şehirlerimizde bombalar patlamasının, Mehmetçiğimize kurşun sıkılmasının faili NATO’dur. Türk milletinin hafızası vardır, tüm bu NATO tertiplerini görmüş geçirmiştir. NATO’nun mazlumları savunma değil mazlumlara saldırı örgütü olduğunu anlamıştır.
NATO tertipleri yalnızca geçmişte kalan anılar değil. Bugün de tehdit açıkça NATO/ABD’den geliyor. NATO tatbikatlarında büyük önderimiz Atatürk’ün ve Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın düşman tarafında gösterilmesi tehdidin büyüklüğünü ve ciddiyetini gösteriyor. Yine Doğu Akdeniz’de ABD, İsrail ve Yunanistan’ın tertiplediği Noble Dina ve Nemesis tatbikatlarında da hedef Türkiye’dir. ABD’nin Yunanistan’a ve Güney Kıbrıs’a yaptığı askeri yığınağın namluları da Türkiye’ye dönüktür.
ABD devlet bütçesinden her yıl milyarlarca dolar PKK’ya sevk ediliyor. Mehmetçiğimizi şehit eden kurşunlar Washington’dan gidiyor.
The Economist, The Atlantic gibi ABD/NATO yayın organları 2023 seçimlerinin “kan banyosu” şeklinde geçeceği tehdidinde bulunuyor. Aynı yayın organları, Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanına “diktatör” diyor ve Türkiye’de 6’lı masa muhalefetinin desteklenmesi gerektiğini yazıyor.
Saldırı yalnızca siyasi ve askeri cepheden gelmiyor. ABD/NATO’nun dayattığı toplumsal bozulmalar da Türkiye için büyük bir tehdit. Uyuşturucunun normalleştirilmesi ve yayılması, LGBT özendiriciliği, Türkçe’ye yabancılaştırma, milli kültüre saldırı, aileye düşmanlık…
KUR’AN-I KERİM YAKMAK NATO’NUN KİMLİĞİDİR
Doğu’ya yani bölgemize doğru genişlemek isteyen NATO’nun kimliğini ve sicilini yukarıda yazdıklarımızla açıklamış olduk. Fakat NATO’nun kimliği bu kadarla sınırlı değil. Son günlerde İsveç’te yaşananlar da bu kimliğin mürekkebi. Kur’an-ı Kerim’in İsveç devleti gözetiminde yakılması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın maketinin baş aşağı asılması ve Türk bayrağının yere serilip çiğnenmesi NATO’nun Türkiye ve İslam düşmanı kimliğini daha da gözler önüne seriyor. Bu eylemlerin Türk Büyükelçiliği önünde yapılması da NATO’nun hedefini gösteriyor.
Türkiye ve İslam düşmanı NATO nasıl genişler? Türkiye ve İslam düşmanlarını içine katarak. O nedenle İsveç bu tavrı ve eylemleriyle NATO’ya girmeyi hak ettiğini ispatlıyor.
NATO’YLA MI VAR OLDUK
NATO o kadar sinsi bir operasyon örgütü ki, bünyesine kattığı ülkelerin eğitim sistemini de a’dan z’ye tasarlıyor. Çocukluktan itibaren bizim de beynimize NATO’ya bağımlılığa mecburiyet fikirlerini zerk ettiler. Oysa Türkiye NATO’yla mı var oldu? Tam tersine dönemin NATO’suyla vuruşa vuruşa kurduk biz bu ülkeyi. Çanakkale’den NATO’yu geçirmedik. Erzurum’da, Sivas’ta NATO’ya karşı buluştuk. Mustafa Kemal Paşa’nın boynuna idam ipini geçirmeye kalkan NATO’ydu. Ankara’da NATO’ya karşı kurduk Meclisimizi. Sakarya’nın kıyılarında NATO kuvvetlerine karşı çarpıştık.
Peki Mustafa Kemal Paşa, NATO’yla çarpışırken kimleri yanına aldı? Herkesten önce dönemin NATO’suna karşı savaşan Sovyetler Birliği’ni. Sonra Sadabakt Paktı’yla dönemin NATO’sunun yutmak istediği İran, Irak ve Afganistan’ı. Çeşitli sebeplerle gerçekleşmese de Suriye’yle dönemin NATO’suna karşı konfederasyon kurmak istedi. Görüldüğü üzere NATO’yla var olmak bir yana NATO’yla vuruşa vuruşa, NATO düşmanlarıyla kenetlenerek var olduk.
İşte Atlantik müfredatının gizlediği var olma savaşımız! Bugün de aynı şartlar yok mu? Kökünü kazımak için şehitler verdiğimiz PKK bir ABD/NATO kuvveti değil mi? Milletin uçaklarıyla millete bombalar atan, Ankara’yı işgal etmek isteyen FETÖ bir ABD/NATO kuvveti değil mi?
NATO’yla var olmadık, NATO’suz yok olmayız. 100 yıl önce olduğu gibi aynı bizim gibi emperyalizmle mücadele eden Rusya, İran ve Suriye başta olmak üzere tüm mazlum milletlerle hep birlikte var oluruz.
NATO’DAN ÇIKARSAK BİZE SALDIRIRLAR ÖCÜSÜ
Atlantik müfredatı yetmiyor, televizyonlar, gazeteler, internet siteleri bir olup bizi NATO’ya bağlılık mecburiyetine ikna etmeye çalışıyor. Bu çalışmayı Hasan Yalçın büyüğümüzün de belirttiği üzere “psikoljik savaş” olarak adlandırıyoruz. “NATO’dan çıkarsak mahvoluruz” acziyetini bize dayatmaya kalkıyorlar.
NATO Türkiye’ye saldırmak için NATO’dan çıkmamızı bekliyor mu? Yukarıda yazdıklarımızın hepsi NATO’nun içindeyken başımıza gelmedi mi?
Türkiye’nin NATO’dan çıkması halinde İsrail’in ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin NATO’ya alınacağı safsatası piyasaya sürülüyor. İsrail’le tatbikatlar yapan, Güney Kıbrıs’ı silahlandıran ve eğiten, Ukrayna’ya bölgemize saldırması için milyarlarca dolar ve sayısız silah yardımı yapan, İsveç’i destekleyen NATO değil mi? Bu ülkeler kağıt üstünde NATO üyesi olmasalar ne yazar, NATO’nun göbeğindeler.
NATO üyeliği, namlusu Türkiye’ye dönen silahların patlaması için bir engelleme aracı değil tam aksine bu silahların kurşunudur.
YA NATO YA TÜRKİYE
Durum bu haldeyken Türkiye’yi yönetenler ABD’yle F-16 pazarlığına oturuyorlar. Çürümüş F-16’lar için AK Parti hükümetinin vaatleri Kur’an-ı Kerim’i yakan İsveç’in de dahil olduğu ülkelerle NATO’nun genişletilmesine onay vermek ve Suriye’de Suriye’yi yakıp yıkan ABD’yle işbirliği yapmak… AK Parti hükümetine soruyoruz; siz Türkiye üzerine NATO’yla aynı planları mı yapıyorsunuz da NATO şarkıları söylüyorsunuz? NATO tarafından dört bir yandan ve hatta İncirlik, Kürecik gibi üslerle içimizden kuşatılan Ankara’yı NATO uçaklarıyla koruyabileceğinizi mi sanıyorsunuz? Ankara’yı korumak için o çürümüş F-16’ları kullanabileceğinizi mi düşünüyorsunuz?
Bu F-16 acziyetinin milli savunma sanayimizi baltaladığını görmüyor musunuz? Özellikle NATO ambargoları sonucunda Türk mühendisinin ve işçisinin emeğiyle devrim yapılan milli savunma sanayimiz F-16’larla mı ilerlemeye devam edecek? Kızılelma out, F-16 in mi diyeceğiz?
AK Parti hükümeti, ülkemize yönelen NATO tehdidine karşı feci bir acziyet içindedir. Katiline aşık durumdadır.
6’lı masa ve türevlerini konuya dahil dahi etmiyoruz çünkü onlar ABD/NATO’nun memurları. Yine AK Parti’ye soruyoruz; siz 6’lı masada kendinize yer mi arıyorsunuz da NATO memurlarıyla yarışır tavırlara girişiyorsunuz?
AK Partililer, AK Parti yönetiminin çok ilerisinde. Hangi AK Partili arkadaşımızla konuşsak, “NATO’da yerimiz yok. NATO düşmanımızdır.” diyor. Diğer partilerde de durum hemen hemen aynı. Yapılan anketlerde ABD/NATO karşıtlığı %90’larda çıkıyor. Demek ki milletimiz kendi fikirleriyle örtüşen Vatan Partisi’yle buluşmak istiyor. Çünkü Vatan Partisi “NATO’dan çıkalım” diyen tek parti! (1)
Tüm arkadaşlarımızı, büyüklerimizi, kardeşlerimizi Vatan Partisi’ne davet ediyoruz. Kendilerinden, ülkemizin dört bir yanından milletimizin Vatan Partisi’ne olan yönelişine katılmalarını istiyoruz. Türkiye’yi NATO’dan çıkaracak olmak oy hesaplarını alt üst eder, paralı anketçileri tepetaklak çevirir.
Ata Ogün Kaplan
Öncü Gençlik Genel Başkan Yardımcısı
(1): natodancikalim.com