Feminizm kavramı oluşurken ilk olarak hedeflenen, kadının sadece kadın olduğu için yaşadığı her türlü zorluk ve baskı karşısında çözümler üretmek, kadın ve erkeğin her alanda eşit tutularak, cinsiyetçi yaklaşımların ortadan kaldırılması yönünde faaliyetler yürütmektir.
Fakat gittikçe evrimleşen feminizm, ülkemize kadının sorunlarıyla mücadele etmek için değil emperyalizmin gizli öznesi olarak Türkiye’deki vatansever havayı sömürmek, Türk kadınını milli kimliğinden koparmak, “erkek milletini” düşmanlaştırmak, cinsiyet kavramını ortadan kaldırarak milli değerlerimizi ve aile kavramını unutturmak için bir nitelik dönüşümü halini almıştır.
Bugünden baktığımızda feminizmin, kadının sorunlarına çözüm olmaktan sıyrılıp, batı merkezli faaliyetlerin yürütülmesi noktasında “maşa” rolü görmekten ileri gidemediğini saptarız. Kadını kadına hapseden, toplumsal eşitlik gözetmekten sıyrılıp, emperyalizmin kucağına oturtulan feminizm, tüm dünyada görevlerini yerine getirme hedefiyle faaliyetlerini sürdürüyor.
Ulusal Mücadele ve Feminizm
Osmanlı döneminde kadın, ataerkil bir toplumun etkisindeydi. Erkeğin her alandaki üstünlüğü kadınları harekete geçirdi. Onlara çizilen profil, çocuklarına ve evine bakmakla sınırlıydı.
II. Meşrutiyet döneminde, 1908 yılında kadınların kurduğu dernekler, çıkardıkları dergiler toplumdaki algıları değiştirdi. Kadının sadece anne rolüyle sınırlandırılması dergilerin ana konusu oldu ve eleştirildi. O dönemde kadınların eğitim, çalışma ve toplumsal hayata dahil olma isteği güçlü bir kadın hareketi rüzgarını beraberinde getirdi. Bununla birlikte sosyal çalışma alanlarında da yer almaya başladılar. Cumhuriyet Devrimi ile beraber kadınlar Milletvekili seçme ve seçilme hakkı da kazandı. Böylece siyasi haklar bakımından kadınlar ve erkekler aynı konuma gelmiş oldu. Türk kadınının toplumdaki yerini çok iyi değerlendiren Mustafa Kemal Atatürk, onların geleceğe umutla bakmasını da sağladı. Cumhuriyet döneminde kadının siyasette, eğitimde, üretimde oynadığı rol belirleyiciydi. O dönemde çıkarılan dergilerin konusu ideal kadın tipi veya cumhuriyet kadını gibi konuları kapsıyordu. Kazandıkları hakların, bulundukları konumun güvencesiyle feminizme de sırtlarını dönmüşlerdi. II. Meşrutiyet döneminden cumhuriyet dönemine kadar uzanan mücadele takviminde kadınlarımız pek çok hak kazandı. Türk kadınının azmi ve kararlılığı Kurtuluş savaşının silahlı mücadele günlerinde de kendini gösterdi. Nezahat Onbaşı, Kara Fatma, Şerife Bacı ve daha onlarca kadın önderimiz büyük görevler üstlenerek bağımsız bir Cumhuriyet kurma yolunda sırtlarında silahını, mermisini hatta bebeklerini taşıyarak amansız mücadeleler verdiler. Onların kocaman yürekleri, cesur ve iradeli duruşları türk milletine zaferler getirdi. Cumhuriyet Devrimi’nin öncüleri, kadın erkek ayırmadan emperyalist kuvvetlere karşı omuz omuza savaştılar. Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk kadınına, Türk Milletine yüklediği görev de budur.
Kadın erkek ayırmaksızın, Cumhuriyetçilik, Devletçilik, Laiklik, Devrimcilik, Milliyetçilik ve Halkçılık ilkelerini esas alarak Cumhuriyet devrimlerini tamamlamak.
1980 yıllarından sonra feminizm hareketi, evrensel bir örgütlenme modelinin imkansız olduğunu görerek yeni bir rol buldu kendisine. Ülkemizde var olmaya başladığı döneme de o yılı yazabiliriz. Bu hareket proje haline dönüştükten sonra eşitlik kaygısını bir kenara bırakıp, gündemine neoliberal politikaların yaygınlaştırılmasını, bireyciliğin, kısımcılığın, ayrıştırıcılığın hakim olduğu bir dünya yaratma hedefini koydu. Bugünden baktığımızda feminizmin yaydığı ideolojik iklim, cumhuriyet kazanımlarına, milli mücadele değerlerine zarar veriyor.
Emperyalizm, kapitalizm, feminizm tüm insani hakları, değerleri saptırarak, özünden soyutlayarak birlik ve beraberlik ruhunu unutturmaya çalışıyor.
Türkiye’deki Feminizm Dalgası
Bugün Türkiye’yi kukla devlet haline getirme iradesiyle yola çıkmış kuvvetlerin, Türk kadınını kurtarma iradesini bizim toplumumuza kanıksatmaya çalışmak hata olur.
Dünyanın pek çok yerinde gerçekleştirilen sözde kadına yönelik şiddete ve cinsel istismara dikkat çekmek adı altında yapılan Las Tesis eylemi Türkiye’de de sonucu hiçbir yere varmayan, çözümsüz eylemler ile gerçekleştirildi. Yüzlerce kadın meydanlarda toplanarak “kadın olmak suçumuz”, “Tecavüzcü sensin, öldüren sensin” sloganlarıyla devletimizi, polisimizi, hakimlerimizi katil ilan etti. Onlara bu sloganları attıran kuvvetler, kadınlarımızı devlet ve polisin karşısında konumlandırıp kadın hareketini devlet düşmanlığıyla birleştirdiler. Üstelik bu eyleme terör örgütü PKK’nın kadın kolları da destek verdi. Aynı eylem CHP’li vekiller tarafından meclise kadar taşındı. LGBT-İ hareketi de bu eylemin en ön saflarında yer aldı. Yani feminizm bayrağı altında başlatılan bu eylemin amacı Türk kadının sorunlarına çare olmak değil Amerikan emperyalizmine kucak açmaktır. Las Tesis eylemi ile Türk Polisini, Türk Devletini katil ilan ederek kadınlara güvensizlik aşılamak feminizmin kadını kurtarma iradesi midir?
Bugün kadını, kadın olduğu için kendini dahi suçlayacak eylemler değil birlik ve beraberlik içinde batının dayattığı gündemlere baş kaldırdığımız eylemler kurtaracak.
Bu başkaldırının da ilk kıvılcımını doğuda evlatları pkk tarafında kaçırılan aileler yaktı.
Geçtiğimiz hafta Hakkari’de evlatları dağa kaçırılan anneler PKK’ya seslendi.
Kadın sorununu, insan haklarını, çevre bilincini dilinden hiç düşürmeyen HDP’li yöneticiler, evlatlarını onlardan geri istemek için Hakkari il binası önünde eylem yapan annelerin sesini yüksek ses müzikle bastırmaya çalıştılar.
Diyarbakır annelerinin, Hakkari annelerinin mücadelesine kulaklarını tıkadılar.
Evlatları PKK tarafından kaçırılan anneler 3 Eylül 2019’dan bu yana mücadelesini sürdürüyor.
Hacire anaların yaktığı ateş HDP’ye, PKK’ya, emperyalizme en büyük darbeyi indirdi. Mehmetçiğimiz dağlarda, sınır boylarında terör ile mücadele ederken onlar PKK’nın siyasi uzantısı HDP’nin kapısında savaşıyor.
Öte yandan Anadolu’da kadınlarımız Toplumsal üretime daha fazla katkı sunmak, kooperatifleşme içinde faaliyet yürütmek için çalışmalarını sürdürüyor.
Fabrikada, Tarlada, Tekstilde… Kadınlarımız her alanda mücadelesini sürdürüyor.
Onların cesur ve kararlı mücadelesi Türkiye’deki kadın hareketinin karakterini tekrar bilinçlere kazıyor.
Mor Zehirlenme ile Milli Mücadele
Batıcı kadın hareketleri, mor mücadele eylemcileri hepsinin zeminine emperyalizmi yazabiliriz.
Bu hareketler Türk kadınının sorunlarıyla örtüşüyor mu? Türk kadınının sorunlarına kucak açıyor mu?
Yoksa kadını yangına, kafese mi sürüklüyor?
Peki kadını kim kurtaracak?
Rengarenk bayrakların altında, renkli dövizlerin arkasında atılan sloganlar mı?
Yoksa tarlada üreten, okulda öğreten, cephede vatan savunan kadınların iradesi mi kurtaracak?
Bu soruların cevabını çok uzaklarda aramaya gerek yok.
Kadını, çağımızın gereği olan Atatürk’ün İlke ve İnkılapları doğrultusunda ilerlemek kurtaracak. Kadını renkli bayrakların altındaki mücadeleler değil, al bayrağın altındaki zaferler yüceltecek.
Batının dayattığı ideolojilerden, fikirlerden çıkaracağımız ders çok açık.
ABD topla tüfekle kazanamadığı zaferlerin B planını, ideolojik hegemonya ile kültür emperyalizmini dayatarak önümüze koyuyor.
Kadın ile erkeği çarpıştıran, değerlerimizi zedeleyen sistemin oyununu üreterek, okuyarak, birlikte mücadele ederek bozacağız.
Peri Ayhan
Kadın Mücadelesi ve Feminizm
Çalışma Grubu Üyesi